Lılar перевод на португальский
8,882 параллельный перевод
Asıl suçlu sensin. Afrikalıların terleri ve kanlarıyla inşa edilen Güney Afrika'nın asıl suçlusu sensin!
Você é que é um criminoso, é o inimigo da África do Sul, do que foi construído com suor e sangue africânder.
Yok, "Nature" dergisi son zamanlarda ağaç zararlıları hakkında bölümler yayınladı salgıladıkları şeyin özüne feromon deniyormuş, afrodizyakmış dişiler erkekleri uzak mesafelerden etkilemek için salgılıyorlarmış.
Não, a revista "Nature" publicou um artigo sobre elas recentemente, sobre uma substância que elas segregam, chamada feromonas, um tipo de afrodisíaco, que é exalado pelas fêmeas pela boca para atrair os machos a grandes distâncias.
Kolombiya'lılar herşeyi yerle bir etti. Hiçbir şey kalmadı.
Os colombianos acabaram com tudo.
Kardeşim Marcelino ve yaşlılar iki yıl önce yeni öğrenciler aramaya gittiler. ve hiç dönmediler.
O irmão Marcelino e outros irmãos da ordem saíram à procura de novos discípulos há dois anos e ainda não regressaram.
Mars'lıları uzaklaştırabilir. Hayır.
Talvez pares de falar em marcianos.
- Nasıl? - Romalılar dışarıda, çarmıha gerecek insan avındalar.
Os romanos andam por aí, à procura de gente para crucificar.
New York'un en seçkin finansçıları söylentiye göre bir plan üzerinde anlaşmaya vardı. Böylece yarın sabah ticaret devam edecek ve şehrin maddi kuruluşları bankaların devamlılığını sonlandırmak amacıyla nakit para kullanımına dönecek.
Aqui estão os maiores agentes financeiros de Nova Iorque que chegaram a um acordo para pôr em prática um plano que vai retomar as negociações do mercado amanhã de manhã e recuperar a liquidez das instituições financeiras com o intuito de prevenir uma crise financeira.
Ama önce, ayakkabılarını çıkarıp yeni ayakkabılığa koyabilir misin?
Poderia tirar seus sapatos e guardar na sapateira?
Sonra topu çaldılar. İlk atağa geçen bendim. Üstüme koskoca binalar yıkılıyor gibi hissediyordum.
Ele largou a bola, eu apanhei-a e pareceu que um prédio desabou em cima de mim.
Bu ekipte Avrupa'nın dört bir yanından gelen en azılı savaşçılar var.
Temos aqui alguns dos mais sórdidos combatentes dos quatro cantos da Europa.
Tüm bu ürünler Fetch Retrieve'in reklamcıları tarafından satılıyor.
Todos produtos actualmente vendidos pelos anunciantes da Fetch Retrieve.
Görüyorsunuz ya bu terapi hastanın bedeninde biriken travmatik anıları şimdiden serbest kılıyor.
Podem ver que a terapia já começa a libertar recordações traumáticas guardadas no corpo do paciente.
Bir gece Marjorie Cameron adlı kızıl saçlı güzel bir kadın kapılarına geldi.
Uma noite, uma bela mulher ruiva chamada Marjorie Cameron apareceu à porta.
1960'ların sonlarında IRS, Hubbard'ı vergi kaçakçılığından dolayı soruşturuyordu.
Disseram-nos que não está disponível. NO FINAL DE 1960, O IRS INVESTIGOU HUBBARD POR EVASÃO FISCAL,
1980'de, L.R.H. yazılarına ve araştırmalarına dikkati dağılmadan devam edebilmesi için inzivaya çekilmişti.
Em 1980, LRH soltou-se das amarras para poder continuar a escrever e a investigar sem distrações.
- Hesabını bile yaptılar. Filmleriyle ve bütün "fikir öncüleri" yle görüşmesi ve dünyayı dolaşması arasında... Tom Cruise, L.R.H. teknolojisini bir milyardan fazla insana tanıttı.
Até fizeram um cálculo em que diziam que, entre os filmes dele, os líderes de opinião que conheceu e as viagens que fez, o Tom Cruise levou a tecnologia do LRH a mais de mil milhões de pessoas na Terra.
Kızlarımdan ikisi eşcinsel ve bana kilisede nasıl muamele gördüklerini anlattılar.
Duas das minhas filhas são lésbicas e disseram como as tinham tratado na Igreja.
Seni nasıl yakaladılar?
Como te apanharam?
Merkez, Ulusal İstihbarat Servisi'nin ırkçılık karşıtı hareketin güvenilirliğini yıkmak için ABD'de şiddetli saldırılar planladığını duymuş.
O Centro intercetou comunicações sobre os Serviços Secretos planearem ataques violentos nos EUA para desacreditarem o movimento anti-apartheid.
Söyle bana, Kurt. Bunu nasıl oldu da başardılar?
Diz-me, Kurt, como é que eles conseguiram fazer aquilo?
Katil malları toplantılarına katılıp Reem'in birçok malını satıyormuş.
Ele gosta de mostrar-se em convenções de assassinatos, e vender muitas lembranças do Reem.
Peki bu kara market satıcılarından biriyle yüz yüze nasıl görüşebilirim?
- Talvez. Então, como faço para conhecer alguns destes vendedores do Mercado de Sangue cara-a-cara?
Biz Prolethean'lar sadık dostlar olduğumuz kadar azılı düşmanlarız da.
Nós, os Proletianos, fazemos amigos facilmente, mas somos inimigos temíveis.
Gördün mü, tanrılar hakkında yanılıyormuşsun Suhad.
Vês, estavas enganada à cerca dos deuses, Suhad.
Şuradaki mezar, servet sahibi asilzade bir kimse için inşa ediliyor. Ortak Kan'dan bir adam ve Tanrılar için nasıl giyinilirse giyinilsin.. ... ya da tasarlanılırsa tasarlansın, ortadan kalmasına an itibariyle bin sene var.
Aquele ali, que está a ser construído para um nobre rico, um homem de sangue comum, e não importa como está vestido ou preparado para os deuses, daqui a mil anos terá desaparecido.
Bitişlerin Kılıcı. Gerçek Tanrıların Hükmü.
Lâmina dos fins dos dias, julgamento dos verdadeiros deuses.
Bunun eve ve aileye nasıl bir etkisi olur?
Que consequências tem isso num lar e numa família?
Söylediğim gibi virüsün kıyılarımıza nasıl ulaştığını bilmiyoruz. Ancak virüs ile mücadele edebilmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Como já disse, não sabemos como é que o vírus atingiu a nossa costa, mas, estamos a fazer tudo aquilo que é possível para enfrentar este desafio em pleno.
Tanrıların bize verdikleri lütufları nasıl unutabildim? Mambe yapmayı bile unutmuşum.
Como esqueci os presentes dos deuses?
Anneca Oil hakları nasıl satıldı tüm detayları bilmek istiyorum ne kadara gittiğini, ikramiyeler yükümlülükler ve tüm katılımcılar dahil.
Preciso dos pormenores sobre a venda dos direitos à Anneca, por quanto, incluindo gratificações, contingências e todos os participantes.
Hakları o yıl onlara sattım ve hemen ilk boruyolunu yaptılar.
Vendi-lhes os direitos nesse ano e construíram logo o oleoduto.
Bütün şarkılar 7 yıl öncesinden sanki.
Todas essas músicas são de à 7 anos atrás.
Hayır, ancak nasıl davranam gerektiğiyle ilgili sıkıntılarım var. Özellikle de sıra ilk öpücüğe geldiğinde. "Acaba onu öpmeli miyim?" diye düşünmeye başlarsın ki açıkçası bu konudan bahsetmek bile beni ürpertiyor.
Não, mas há a questão do comportamento em relação ao primeiro beijo, caso continuemos este rumo, que, falando objetivamente, é absolutamente assustador.
Bence potansiyel yatırımcıların anlaması gerek en önemli nokta sahtekarlık önleme ve dolandırıcılık tespiti hızla artıyor. Ve sigorta sektörü 4 trilyon $'lık bir market.
Acho que o mais importante, que os potenciais investidores devem perceberem é que a prevenção de fraudes e a detecção de fraudes estão ambas a melhorar rapidamente, e os seguros são uma industria de 4 triliões
Adamlarım alanı kare kare aradılar. Bir kaç mermi kovanı bulundu ama asıl keşif bu oldu.
Encontraram dois cartuchos, mas, isto foi a maior descoberta.
88 ülkenin katılmasına ve ABD ile diğer ülkelerin şiddetli teşviklerine rağmen katılımcılar, yeni çok taraflı ticaret müzakeleri için bir plan belirleyemedi.
Mas apesar da comparência de 88 nações e de grande insistência da parte dos EUA e de outros, os participantes não chegaram a acordo quanto a um plano para uma nova ronda de negociações de comércio.
Yani şafak- - atom çağının şafağını ailesi Amerika kıyılarına zorunlu iniş yapalı 50 yıl olmamış bir Yahudi kumarbaz müjdeliyor.
Então, a despontar... o despontar da Era Atómica, a ser introduzida por um judeu trapaceiro cuja família - se despenhou nos EUA, há menos de 50 anos.
Hayatın eskiden nasıl olduğunu hatırlamak bizim için iyi olabilir. Bütün ayrıntılarıyla.
Pode ser bom para nós, para nos lembrar como as coisas eram, estás a ver, nuas e cruas.
Ama kundakçılığa dair bir kanıt bulamadılar ne bir hızlandırıcı, ne başka bir şey.
Mas eles não encontraram nenhum sinal de fogo posto. - Nenhuns aceleradores, nada.
Bu insanların bazıları tehlikeli bir şekilde akıl hastası.
Algumas destas pessoas são loucos perigosos.
Eminim sıkıntılı şeyler yaşıyorsundur. Ama Caroline bu sıkıntıları buraya getirmeni hak etmiyor.
Sei que estás a enfrentar muitos problemas, mas a Caroline não merece que os tragas para cá.
Bir diğer yandan, eğer Wuntch'u översem şehirden ayrılır, bulutlar dağılır ve çocuklar Wuntch gitti diye şarkılar söyler. - Hangi çocuklar?
Por outro lado, se eu a elogiar, ela sairá da cidade, as nuvens vão dissipar e as crianças cantarão : "A Wuntch foi-se embora".
Kaosa düşmüş bir şehri başka nasıl düzeltebiliriz? Bir batakhaneye, kemiklerin toplandığı bir yere dönüşmüş bir şehri? Ucubeleri, kaçıkları ve sanrılı intikamcıları mıknatıs gibi çeken bir şehri?
Como restaurar uma cidade que caiu no caos, que se tornou uma fossa e só atrai aberrações, lunáticos e vigilantes iludidos?
Kızıl Kafatası İntikamcılar'ı yenmek için tek yolun takım çalışması olduğuna inanan bir aptaldı.
O Caveira era um tolo que pensou que trabalho em equipa era a única forma de derrotar os Avengers.
Bütün gece kendimden nefret ederek nerede yanlış yaptığımı ve nasıl bu noktaya geldiğimizi düşündüm..... şimdi fark ettim ki, o tamamen ben değildim yaptığım her şey Langston'lar içindi hayatımı onlara verdim babam onların yüzünden mahvoldu, insanları öldürmek zorunda kaldı ve karşılığında o ne aldı, ben ne aldım?
Tive toda a noite para pensar, como cheguei a este ponto. Onde errei. A odiar-me a mim mesma.
Duygusal acılar ile nasıl başa çıkılacağını araştırdım.
Pesquisei como processar a dor emocional.
Nate Crowe. Orta Yaş olarak tanınan oyuncu. Bu yıl büyük mali sıkıntılar yaşamış.
Nate Crowe, o jogador conhecido como Meia-Idade, teve problemas financeiros graves este ano.
Sonra, cennetin kapılarına nasıl ansızın vardıysam oradan yine öyle ayrıldım.
Então, tão subitamente como a minha chegada às portas do Céu, deixei de lá estar.
Ceza alındı... kendi yargıcımız Hale ve sevgili karısı, arkalarında acılı bir çocuk bıraktılar, Anne.
Essa praga levou o nosso magistrado Hale e a sua querida esposa, deixando para trás a sua triste filha, Anne.
100 yıl boyunca evinde yaşadılar.
Eles viveram na tua casa durante cem anos.
Nasıl hayatta kaldılar?
Como é que sobreviveram?