Lıp перевод на португальский
14,760 параллельный перевод
Nick teninin içine kıvrılıp mastürbasyon yapmak istiyorum.
Nick, só me quero entranhar em vocês e masturbar-me.
Umarım bir köşede kıvrılıp ölmüştür.
Espero que ela tenha morrido nalguma esquina.
Bazılarımız dış dünyaya açılıp kendilerine arkadaş bulamıyorlar bu yüzden ruh eşimi bulana kadar ruh biriktirmeyi bırakmayacağım.
Alguns de nós não podem sair para encontrar companhia, por isso não vou parar de coleccionar almas até encontrar a minha alma gémea.
Rudolph Valentino tarafından yazılıp, imzalanmış bir mektup.
É uma carta escrita e assinada por Rudolph Valentino.
- Evet, tabii... - Valentino mektubuydu, çok güzeldi Valentino tarafından yazılıp, imzalanmış bir mektup.
Era uma carta do Valentino, linda, assinada e escrita por Valentino.
Spector'un suçlu olduğu varsayılıp soruşturmanın sadece ona odaklandığı noktadan itibaren.
Desde o ponto em que a investigação assumiu a culpa dele e se focou nele e só nele.
Ayrılıp daha fazla alanı aramalıyız.
Temos que nos separar.
Bir hafta için 2000 tane zengin züppeyle bir gemide tıkılıp kalmak istemiyorum.
Não me agrada estar preso num barco com 2000 ricaços durante uma semana.
İstediğiniz an ayrılıp hukuki destek almakta serbestsiniz.
Está livre de abandonar a entrevista a qualquer altura, e procurar aconselhamento legal a qualquer momento.
-... yakın zamanda ayrılıp... - 11 yıl boyunca.
- Durante onze anos.
Biraz önce 30 dakikalık süre zarfında üç ayrı sohbetten sıyrılıp bayanlar tuvaletine gitmenizi izledim.
Vi-te a livrares-te de três conversas para ir á casa banho em meia hora.
Görüşmelere katılıp oy kullanacak 60 senatöre ihtiyacımız var.
Precisamos de 60 senadores que irão aparecer e votar.
Evde takılıp televizyon izler Dinosaur Bar-B-Que'ye gider, canın ne isterse onu yaparız.
Podemos ver TV... ir ao "Dinosaur Barbeque", o que quiseres.
Açılıp dikişlendi ama tüm patolojinin bitmesi biraz daha zaman alacak. Hayır.
Ela já foi aberta e fechada, mas tão cedo não acabo a patologia.
Belki sana katılıp seninle ve dostlarınla tapınabilirim.
Talvez possa juntar-me a ti, venerar contigo e com a tua malta.
Kapının açılıp ve bir felaketin içeri girmesi an meselesi.
A qualquer momento aquela porta vai abrir-se e uma coisa muito má vai passar por ela.
Paniğe kapılıp kaza yaptım.
Entrei em pânico e bati.
Sanırım kolyeyi benim almamı istedigini söylemiş. - Öylesine tanıyordum, ama öyle tatlı ve üzgündü ki, ve ben de sarılıp kucakladım adamı. - Huh.
Antes de morrer, deve ter-lhe dito que gostava que ficasse para mim.
Peşine takılıp takip edeceğim.
Vou dar a volta e segui-lo.
Ben de o enerjiye kapılıp şu tonda "Büyüleyici" dedim.
E eu deixei-me levar por aquela energia e disse : "Fascinante".
Zihninde takılıp kalıyorsun. Ama içgüdülerinin söylediği bu hislerin kafanda dolaşan her türlü boktan önemli olduğunu daha yeni kavrıyorsun.
Estão demasiado presos às vossas mentes, mas o que estão prestes a aprender, é que essas sensações no vosso estomago, são tão importantes, mais importantes, do que todas as merdas na vossa cabeça.
Güzel dudakların da öyle açılıp
Enquanto os teus lábios lindos Fizeram o mesmo
Ama cahil kalıp sokaklarda takılırsan, o zaman gerçek biri olursun.
Mas, se continuarem ignorantes e a andar na rua, então, são a sério.
Bu iş yürümüyor dedim. Böyle devam etmek istemiyorum dedim. Sen ise hep bana sarılıp bir yolunu buluruz dedin.
Dizia que não estava a funcionar, que não queria continuar e abraçavas-me e dizias que íamos arranjar uma solução.
Galiba canım şöyle kıvrılıp Silahlı ve Tehlikeli izlemek istiyor.
Acho que talvez... Só me quero deitar e ver Armados e Perigosos.
...... Sen mahkemede sadece otur ve şatafatlı bir İngiliz hakimi soykırımın yapılıp yapılmadığı üzerine kurallar koysun. "
"Você senta-se num tribunal e algum juiz Inglês pomposo " dita as regras sobre se o Holocausto aconteceu? "
Diplomanızı alıp ailenizi borçlandırmak için dört yıl kendinizi yırttınız, niçin peki?
Todos passámos quatro anos árduos para obter o diploma, colocando os nossos pais em dívidas, para quê?
Katılıp katılmamak tamamen sana kalmış bir şey Richard ama Yüksek Mahkemenin, her dört yüz davadan sadece birini dinlediğini bilmen gerek.
Richard, a decisão de comparecer ou não é sua, mas devia saber que o Supremo Tribunal só julga um em cada 400 casos.
Aynı şekilde fonun gönüllü olarak kapatılıp bir aile ofisine çevrilmesi.
E da dissolução voluntária do seu fundo. E conversão para uma empresa familiar.
Leonard, buna "Hayatın dokunaklılığı" diyor. Ayrıca bunun anlamsızlığını kucaklamakla kalmayıp anlamsız olduğu için hayatımızı kutlamalıymışız.
Leonard diz que o cerne da vida não é só aceitar que ela não tem sentido, mas celebrá-la exactamente por ela não ter sentido.
Kısa bir ara vereceğiz, aradan sonra belki bu ikisi üfürmeyi bırakıp nihayet kılıçlarını çekerler.
Quando voltarmos, talvez esses dois parem de se ofender e realmente comecem o debate.
Şöyle pırıl pırıl bir hayat benim de işime yarardı.
Eu também preciso de uma vida nova.
Kıyafetlerimden sıyrılıp vahi doğaya dönmeye karar verdim.
Decidi despir a roupa e regressar à vida selvagem!
Senin Valencia'da dolaşıp müşteri arayışını, şekil verme için insanları kamyonuna çekişini hayal edebiliyorum. Mükemmel sayılır.
Consigo imaginar-te a percorrer Valência, a atrair pessoas até à tua carrinha para lhes fazeres dégradés.
Sonra sen enerjinle, mizah anlayışınla ve gözünde bir pırıltıyla aramıza katılınca daha havalı bir Spock olabildim.
E, quando tu vieste com a tua energia, sentido de humor e um brilho nos olhos, eu pude tornar-me um Spock mais porreiro.
Birkaç yıl bir dizide oynayıp geliriyle orantılı yaşayan ve dizi iptal edildikten sonra sabit bir geliri ve bankada parası olmadan yine iş aramaya başlayan birçok aktör arkadaşımı görmüştüm.
Tinha visto muitos dos meus amigos atores trabalharem numa série durante uns anos e viverem ao nível do seu rendimento e, depois, quando a série foi cancelada, voltaram a estar à procura de emprego, sem rendimento fixo e sem dinheiro no banco.
Yani Paramount, hakkı olmamasına rağmen on yıldır beni Spock olarak pazarlamakla kalmayıp bu on yılın beşinde bana kazançtan hiçbir pay yollamamıştı.
Não só a Paramount me andava a publicitar como Spock há quase 10 anos sem ter o direito de o fazer, como nos últimos cinco anos desses dez não me tinham mandado receita nenhuma.
Her halükarda pılımı pırtımı toplayıp gideceğim.
De qualquer forma, preciso de embalar as minhas coisas e ir embora.
- Altta kalmayıp karşılık verdiği için Chuck'la gerçekten gurur duyuyorum.
Fiz isto porque estava orgulhoso do Chuck.
Pılını pırtını topla.
Arruma as tuas coisas.
Seni geçen ay uyardım, yaptığımız tüm planlarla Hijos Boricuas pırıl pırıl temiz bir operasyon gibi olmalı.
Avisei-te no mês passado, com todos os planos que temos em jogo, os Hijos Boricuas têm de funcionar como uma operação imaculada.
- Ama kafana göre takılıp geç giden de sendin. - Evet.
- Sim.
18 yıl önce bebek işini bırakıp kargo teslim etme işine adım atarak tüm leylekleri kurtardım.
Há dezoito anos, salvei todas as cegonhas ao trocar os bebés por entrega de embalagens.
Mühendis ekibi, ortağım ve ben konuklar parka adım atmadan üç yıl boyunca parkta yaşayıp ince eleyip sık dokuyarak ev sahiplerini uygun hale getirdik.
Durante três anos vivemos aqui no parque, a refinar os anfitriões antes de um único hóspede meter o pé aqui dentro. Eu, uma equipa de engenheiros e o meu parceiro.
Herife Tyson gibi yumruk salladım ama kılını bile kıpırdatmadı Richard.
Tentei arrumar com o tipo e ele nem pestanejou.
pırıl pırıl olup parlayacağım.
Repor o brilho e os reflexos.
Oradan ayrılmamız 20 yıl sürdü. Ve şimdi gidip, rüzgârın sonbahar yapraklarını paslı çatının üzerine dağıtıp dağıtmadığı mı görmek istiyorsun? Ne şimdi bu?
Levámos mais de vinte anos a escapar àquilo, e tu queres ir lá para verificar se o vento colocou bem as folhas mortas no telhado ferrugento nesta caloraça horrível?
Pılını pırtını topla o köpekleri de al ve evimden defol git! - Bu kadar yeter.
- Acabou.
Sadece bir an için o yenilmez gardını düşürüp... saf mutluluğun harika bir dalga gibi gelerek... acıyı yıkayıp gitmesinin, nasıl bir his olduğunu merak etmedin mi hiç?
Sentir aquela sensação de euforia pura a surgir como uma maravilhosa onda, e todo esse sofrimento, apenas... desaparece. O sofrimento é aquilo que nos torna fortes.
Ne zamandan beri Kızıl Muhafızların bir silahşörü... tutuklayıp hapsetme yetkisi var?
Confias em alguém? Todas as traições que alguma vez sofremos começaram com confiança. Devias ir embora enquanto ainda podes.
"Yüce Tanrı ırkları : beyaz, siyah, sarı, Malay ve kızıl renkte yaratıp hepsini farklı kıtalara yerleştirdi."
"Deus Todo-Poderoso criou as raças branca, negra, " amarela, malaia e vermelha " e colocou-as a todas em continentes diferentes.