Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → португальский / [ O ] / Ocağı

Ocağı перевод на португальский

1,045 параллельный перевод
- Maden ocağından 11 mil uzaktayız.
- A 1 7 km do centro de mineração.
- Ocağımız ateş aldı.
- O nosso fogão ardeu.
Ocağın çalışmadığını unuttum!
Esqueci-me que estamos sem fogão!
Ocağı yakıp mandıraya giderdim. Kardeşimi doyurur, sonra domuzlara bakar, ahırı temizlerdim. Öğle yemeği, bulaşıklar, çamaşırlar, sonra sökükleri dikme.
Acendia o fogo, depois ia à leitaria, fazia o pequeno-almoço para o meu irmão, tratava dos porcos, limpava a estrebaria, fazia o almoço, lavava a loiça e a roupa, cosia a roupa...
Ocağımız yandıktan sonra, ne zaman gelsem sen hep evimizde olacaksın.
E em casa, junto à lareira, sempre que erguer o olhar, lá estará você.
- Ben ocağın işini bitireyim.
- Vou acabar de tratar da fornalha.
Vahşileri kapat. - Ateş ocağı taşıyorlar.
Prende os selvagens.
Bu kez yığınla ateş ocağı.
Com muitas caixas de fogo, desta vez.
Maden ocağı girişi koordinatlarını aldın mı?
Tem as coordenadas para a entrada da mina?
Maden ocağının girişine mi, bulut kentine mi kilitlendiniz?
Tem as coordenadas da entrada da mina ou da cidade das nuvens?
Maden ocağı girişini emrettiniz.
Deu ordens para a entrada da mina.
Uhura, yüksek danışmana... acil durumdan dolayı karşılama törenlerini iptal etmesini... bir an evvel zeniti teslim etmek için, maden ocağı girişine ışınlanacağımızı söyle.
Uhura, diga ao Alto Conselheiro que dispense as cerimónias de boas-vindas devido à urgência e que vamos descer à entrada da mina, para garantir a rápida entrega da zenite.
Burası All Souls kolejinin öğretmenler odası değil, lanet kömür ocağı.
Isto não é a sala comum dos seniores de Oxford, é uma mina de carvão.
- Maden ocağında mı?
- Nas minas?
Maden ocağına ilk ne zaman indin?
Quando foi para as minas?
Dün akşam, bir grup adam maden ocağına saldırdı.
Ontem à noite, uma mina de carvão foi atacada por um grupo de homens.
Gözcüyü dövdüler, maden ocağı taştı.
O guarda foi agredido, e a mina inundada.
Saklanmak için maden ocağından daha iyi yerler vardır.
Uma mina como esconderijo?
Maden ocağı derinde.
É funda.
Bir maden ocağından diğerine sürüklenmeyi bıraktım!
Parei. Chega de andar de mina em mina.
Pennsylvania Eyaleti, Schuylkill Vilayeti için Adli Soruşturma, yapılan tahkikatta, vermiş oldukları yeminli ifadeler sonucunda, John Kehoe, Frank McAndrew, Thomas Dougherty, ve suç ortaklarının, Shenandoah Maden Ocağı Şefi olan
O Tribunal do estado da Pensilvânia, comarca de Schuylkill, concluiu, após uma investigação séria e exaustiva, que John Kehoe, Frank McAndrew, e o cúmplice Thomas Dougherty, sobre a pessoa de John W. Jones,
Şu andan itibaren, bu taş ocağında ceza dışında iş olmayacak.
A partir de agora, só haverá trabalho nesta pedreira para o castigo.
Ve ocağın demir altlığı.
E os cães da lareira.
Kim bu günlerde eş bulabiliyor ki? Yandaki çay ocağını ele alalım.
Quem pode sustentar uma esposa nos dias de hoje?
Çiftliğe gidip Ace'e baktım. Biri orayı taş ocağına çevirmiş.
Fui ao rancho à procura do Ace... e alguém transformou o lugar, em extração de cascalho.
- Nereye götürdün? Sel baskını sonucu kapanan çakıl ocağında mı?
Para onde, para a fossa inundada?
Yakındaki bir taş ocağından mı?
Numa pedreira perto daqui?
1935 Ocağında, 1918 öncesinde Almanya'ya bağlı olan kömür havzası bölgesi Saar, uluslararası gözlemcilerin kontrolünde yapılan referandumdan çıkan ezici reyle tekrar Almanya sınırlarına dahil oldu.
Em Janeiro de 1935, o território do Sarre, a pequena região de minas de carvão que tinha sido alemã antes de 1918, votou em massa, e sob supervisão internacional, para voltar à Alemanha.
Zaman zaman yakınlardaki bir çay ocağına gidip otururdum.
Às vezes, ia para a casa de chá japonesa em Aliwa Height.
Ocağımda çalışacak güçlü eller arıyorum.
Procuro por mãos fortes para trabalhar na minha fornalha.
- Belki de gümüş ocağı yok. - Sordum var.
- E se ele não tem uma mina de prata?
Bir taş ocağında gözüne bıçak saplanmış halde bulundu.
Foi encontrado numa pedreira com uma faca no olho.
Japonların en son ocağı henüz sönmemişken Amerikan bombardıman uçakları anayurdu vurmak üzere hazırdı.
Mesmo antes de falecer o último japonês, os americanos já estavam prontos para atacarem a metrópole.
Kasım, aralık ve ocağın sonu en trajik anlardı.
O fim de Novembro, Dezembro e Janeiro foram os piores.
Ve, bana öyle gelirdi, çatışmanın ortasındaysak ne olursa olsun, bir domuzu gözetler birden dışarı fırlar, tankı durduran büyük çekicin vidalarını gevşetir aniden saldırarak domuzun kafasına vurur onu geri sürükleyerek tankın yanında bulunan kapının önüne getirir su bidonlarını alıp ocağı yakar suyu kaynatır ve domuzu temizlerdi.
E se, mesmo estando no meio de um combate, independentemente do que estivesse acontecendo, se ele visse um porco, pegava o martelo das lagartas, e corria para o porco acertando-lhe na cabeça, arrastava-o e trazia para dentro pela porta lateral, pegava nos bujões da água, acendia o fogão, fervia a água, esfolava o porco e tínhamos costeletas deliciosas, a qualquer hora do dia ou da noite.
- 1944 ocağında.
- Em Janeiro de 1944.
Tren demir ocağı gibiydi.
Aquele comboio deve ser um inferno...
Ocağın orada ona bir şey hazırladım.
Na cozinha há algo para ele.
- Şuraya, cila ocağının yanına.
- Ao pé do poço lustroso.
Şuraya, cila ocağının yanına.
Ali ao pé do poço lustroso.
Ocağı kapatırsın, tamam mı?
Desliga-o se saíres, está bem?
Kömür Ocağıyla gizli anlaşma yaptın Sattığın kömür başına hisse alacaksın
Você tem um acordo secreto com uma Companhia de Carvão para ter lucros com a venda do carvão.
Ocağın başında saatlerdir kıçımdan ter akıyor. Başkaları olsa benim yaptığım yılan balıklarını yemenin değerini bilirdi.
Quaisquer outros ficariam satifeitos em as comerem.
19'umda taş ocağında günde 10 saat çalışıyordum.
Eu nunca fui. Aos 19 anos, eu trabalhava na pedreira dez horas por dia.
Bu lanet taş ocağı benim.
É minha pedreira!
Fakat yıldızların ocağının derinliklerinde.. nükleer füzyon daha ağır atomlar yaratıyordu
Nas profundezas das fornalhas estelares, a alquimia da fusão nuclear criou os elementos pesados :
Ocağı sıcak tutmak gerek derler.
Dizem que um pedaço de bolo cortado nunca é desperdiçado!
Pis kokulu bir ocağın önünde sırtım tutulmayacak artık.
Nunca mais darei cabo das costas num fogão fedorento.
Loretty, o eski maden ocağı o kadar alçak ki dizliklerini takıyorsun, bu sefer de sırtın soyuluyor.
Olá, Loretty. Aquela secção é tão baixa, que se usarmos joelheiras, esfolamos as costas.
Ya maden ocağı?
E sobre a a mina?
Nedir o, maden ocağı mı?
O que é isso, a mina?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]