Tanıklar перевод на португальский
4,247 параллельный перевод
Olay yerindeki olası tanıkları, bazı uşakları ve belki de olay yerinden arabayla geçen bir çocuğun kimliğini.
Uma possível testemunha, um arrumador de carros. Talvez a identificação do carro a fugir.
Tanıklar suçlunun Güneyli Aryanlar'ın başı olduğunu iddia etmiş.
Testemunhas afirmam que o homem responsável é o líder dos "Arianos do Sul".
3 kurban var, ancak tanıkların anlattığına göre 7'den fazla ateş duyulmuş.
Há três vítimas, mas uma testemunha disse que eles ouviram mais de sete tiros.
Görgü tanıklarından biri dün gece birinin kızı kaçırmak için arazi aracını kaldırdığını görmüş.
Tenho uma testemunha que diz que viu alguém levantar uma carrinha para apanhar uma miúda.
Restorandaki tanıklar halüsinasyon gördüğünü ve seğirdiğini söyledi.
As testemunhas no restaurante disseram ele estava a ter alucinações e espasmos.
Bakalım görgü tanıklarından tetikçilerin herhangi bir tarifini alabilecek miyiz?
Veremos se conseguimos a identificação do atirador pelas testemunhas.
Burada tanıklarım var.
Tenho aqui testemunhas.
Kişilik tanıkları listesi.
Aqui tem a lista com as testemunhas.
O zamana kadar, tüm tanıklar terapiyi terkeder.
Por essa altura, as testemunhas terão partido.
- Yok, görgü tanıkları olmadığını söylüyor.
- Não, disseram que estava só.
Tanıkların sayısı çok ama kimse bulmacayı çözemiyor. Bu efsane gerçek oldu ve insanlar korkmalı mı? Texas'lı yetkililer bu konuda sert.
O que aconteceu em Canneto pode ter alguma coisa a ver com um exercício militar e possíveis experiências com novos radares e sistemas de telecomunicações, ou, pior ainda, com armas eletromagnéticas.
Öyle mi? O zaman eminim ki orada olduğunu doğrulayabilecek tanıkların da vardır.
Aposto que tens testemunhas que também corroboram esse alibi, huh?
Görgü tanıklarımız var, içlerinde bir rahip de mevcut.
Temos alibis, incluindo um padre.
Bütün tanıklar Thomas Schirach denen bu herifin canavar olduğunu söylüyor.
Todas as testemunhas dizem que este Thomas Schirach era um monstro.
Beklediğinden fazla tatil heyecanı yaşayan görgü tanıklarının kamerasından aktarıyoruz.
Gravada em vídeo por pessoas que tiveram mais emoção no Natal do que esperavam.
Ama tüm tanıklar onun yarı otomatik bir siyah tabanca taşıdığı beyanında bulunmuşlar.
Testemunhas viram-no com uma semiautomática preta.
Tanıklarınızın aklı karışmış.
A sua testemunha está confusa.
Enkaza ve görgü tanıklarına bakıldığında bomba gibi görünüyormuş.
O relato de testemunhas diz que parece ser uma bomba.
Polisler adamı bulamamışlar. Jimmy de konuyla ilgili konuşmamış. Ama tanıklar araçtaki sürücünün resmini çizdirtmişler.
A Polícia não o apanhou e o Jimmy não disse quem era, mas... as testemunhas deram um esboço do motorista de fuga.
Tanıklar tersini söylüyor ama.
As testemunhas dizem o contrário.
Çünkü tanıklar konuşmanın oldukça gergin geçtiğini söyledi.
Disseram-nos que a conversa foi exaltada.
Şimdi binayı kilitleyecekler, olası görgü tanıklarından uzaklaştıracaklar, herkesten.
Depois, vão cercar o prédio, afastar-nos de testemunhas, de toda a gente.
Saldırganın sana benzediğini iddia eden bir tanıkları var.
Têm uma testemunha... que diz que o assaltante era idêntico a ti.
Belki de bu tanıkların taşıması gereken bir fedakârlıktır.
Talvez, seja este o sacrifício que as testemunhas devem carregar.
Görgü tanıkları, adamlarımızdan birini olay yerinde görmüş.
Testemunhas dizem que o seu amigo, o justiceiro psicótico, estava no local.
Görgü tanıklarının anlattığına göre bir yangın çıktığı yazıyor.
Está escrito aqui, segundo testemunhas oculares, houve um incêndio.
Burayı satma konusunu düşünmelisin. Bunun gibi bir mülke servet ödeyecek tanıdıklarım var.
Tenho clientes que iam adorar colocar as mãos num sitio destes.
Umarım artık tanımadıklarınla çıkmıyorsundur.
Espero que tenha parado com os encontros às cegas.
Bu vatanseverlerin benim kim olduğumu bilip seni tanımadıklarını mı sanıyorsun?
Achas mesmo que eles sabem quem eu sou e não sabem quem tu és?
Bana zamam zaman buna benzer ayrıcalıklar tanırlar.
De vez em quando, deixam-me mexer uns pauzinhos.
İlk ağızdan tanıklar ve taze deliller yeni olasılıklar getiriyor.
Os olhos tinham sumido. A língua tinha sumido.
Kadınlarla yaşadıkları çok meşhur sınır tanımayan bir adam.
Ele tem uma reputação péssima com mulheres. - Não conhece os limites.
- Onu salıveren de. - Hiç tanışmadıklarını iddia etti.
Mas, no entanto, deixou-a ir.
- Görgü tanıkları onu teşhis ettiler mi?
As testemunhas identificaram-na?
Bazı tanıdıklarım var.
Tenho contactos.
Birbirlerini tanıdıklarını bile bilmiyordum.
Nem sabia que se conheciam.
Ortak tanıdıkları tek kişi sizdiniz.
A única pessoa que tinham em comum era você.
Biliyorum, bana göre bir şeye benzemiyor ama geçen yıl yaşadıklarımı düşününce biraz değişiklik olsun istedim. Yeni insanlarla tanışmak istedim.
Eu sei, não se parece nada comigo, mas... com o ano passado, eu só... quis agitar um pouco as coisas.
Ben de Doyle ve Ward'ın birbirlerini daha az çılgın bir dünyada tanıdıklarını düşünüyordum. Mesela Doyle'un üyesi olduğu çevreci grup gibi!
Bem, estava a pensar que, talvez, eles se conhecessem no mundo dos não loucos, como do grupo do qual o Ward supostamente fazia parte.
Anunnakiler'in gerçekten de yeryüzündeki kanıtı ve onların gökten indiğine dair efsaneler, doğru olabilir mi? Ve eğer öyleyse, tüm Dünya'daki antik yazıtlarda yazan ve birbirine benzer varlıkları tanımlayan diğer efsaneler için ne söylenebilir?
Mas, se os invulgares crânios encontrados na Mesopotâmia, e noutros lugares, são mesmo indícios do reinado dos Anunnaki na Terra... poderiam as lendas sobre eles a descer do céu também ser verdadeiras?
Göklerden Dünya'ya gelen ve insanlarla birlikte yaşayan, yarı insan yarı ilahi çocukları olan varlıklar hakkında, benzer tanımlamalar görüyoruz. Tanrıların efsanelerine, meleklere,
encontramos descrições silimares de seres que vieram do Céu à Terra, a ter filhos meio divinos, meio humanos.
Tanıdıklarım var, sen tamam de, ben gerisini hallederim, tamam mı?
Conheço pessoas. É só dizeres, está bem?
Tek kollu adamdan çekinen insanlar beni tanıdıklarını sanıyorlar oysa gördükleri yüzünden hakkımda kötü düşünüyorlar.
Sou um trapo junto a elas. O meu lugar é num curral. Não consigo.
- Three Crowns'tan sonraki sabah nasıl dik durduğunu açıklar.
E a arte.
Görgü tanıklarının ifadesine göre bu bir terörist saldırısı... Alo.
Olá.
Nerede tanıştıklarını biliyor musunuz?
Não tenho a certeza.
Onu Annie ile Copenhagen'da gören yeminli görgü tanııkları var.
Têm testemunhas que o viram com a Annie em Copenhague.
Sanırım ortak tanıdıklarımız var.
Penso que temos um amigo em comum.
Sen gittikten sonra tanıştıklarını sanıyordum.
Pensava que se tinham conhecido depois de teres embarcado.
Bazı tanışıklıkları var ama yakın arkadaş değiller.
Alguns conhecidos, mas nenhum amigo íntimo.
İçeride tanıdıkların var, Quinn'i Reese'den önce bulmalıyız.
Tem contacto com os federais? Vamos encontrá-lo antes do Reese.