Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → португальский / [ U ] / Uzattın

Uzattın перевод на португальский

309 параллельный перевод
Gabya çubuğunu beni izlemek için mi uzattın Disko?
Partiste o teu mastro ao perseguir-me, Disko?
Uzattın ama!
É mesmo!
- Niye yolu uzattınız?
- Porque se desviaram?
3 dakika uzattınız.
Já passam 3 minutos!
Sen bana elini uzattın.
Ajudaste-me.
Seyahati çok uzattın.
Tanto tempo no mar andaste
Seyahati çok uzattın.
Tanto tempo no mar andaste.
Tanık olmadan önce Kaptan Kirk'e yakıt tüketim raporu uzattınız, okudu ve imzaladı, doğru mu?
Entregou ao capitão Kirk o relatório de consumo de combustível na presença de testemunhas que ele leu e assinou. Isso está correcto?
Onun yaşamını uzattın.
E tu prolongaste a vida dele.
Çok uzattın, Lowell.
Já passou muito tempo, Lowell.
- Elinin körünü uzattın.
- Isso não é verdade.
Sanırım ayaklarını masamın altına fazla uzattın, Nate.
Já esticaste as pernas debaixo desta mesa tempo demais, Nate.
Ama biraz uzattınız, biraz daha kısa söylenecek.
Mas alongou-se demais, o fim. Tente parar um pouco antes.
- Fazla uzattın, ufaklık.
- Vai-te lixar, Junior.
Aptal hanımlar, çok uzattınız ama.
Até à próxima, Dorothy.
Şakayı uzattın.
Estás completamente louco.
Ne kadar uzattın bunu?
Há quanto estás a deixar crescer isso?
Elimi uzattım ve onun sırtını okşadım.
- É meigo que nem um gato.
Şu kan saçlarını bile uzattı.
Aquele plasma até te fez crescer o cabelo.
İmkansızlığından dolayı neredeyse vazgeçmek üzereydim ki bir öğleden sonra, mevzu aklımın ucundan bile geçmezken kader yardım eli uzattı.
Estava quase resignado a que fosse impossível, quando, uma tarde, o destino deu uma ajuda. Terão de servir.
Bir keresinde o Dublin'e at gösterisine gidecekti. Evet, Sam Grafton caddesinde dükkanın önünde benim atımı tutuyordu. Elini inmem için bana uzattı.
Até que um dia, quando fomos a Dublin para uma feira de cavalos, o Sam segurava as rédeas do meu cavalo e do dele à porta de uma loja em Grafton Street, quando segurou o estribo para eu montar,
Bak, sadece seni görmek için 20 araba 70 erzak fıçısı ve 94 insanı bir dağdan yukarı çıkarıp yollarını iki gün uzattım.
Ouve, eu trouxe carroças, 70 cabeças de gado e 94 pessoas pela montanha acima, com um desvio de dois dias, só para te ver.
Evet şimdi tekrar kollarını uzattıracak..... ve sekreterine geri verecek.
Terá que arrumar as mangas outra vez... e devolver prasecretária.
Bessie saçını uzattı ve Stokowski'de çalıyor.
Bessie está de cabelo longo e toca com o Stokowski.
-... O ise onlara diğer yanağını uzattı.
- E Ele ofereceu a outra face.
Etiyopya kollarını tekrar uzattı.
A Etiópia estica os braços novamente.
Tanrı'nın Adem'e elini uzatması gibi elimi uzattım ben sana. Ve yaşamayı kabul etmeye zorladım seni.
Estendi-lhe a mão, como Deus a Adão... e obriguei-o a aceitar a vida.
Karının masanın altından ona para uzattığını gördüm.
Vi-a a passar-lhe dinheiro por baixo da mesa.
"Çevresine bakacak, önündeki ete ya da uzattığınız yumruğa aldırmayacaktır."
"Ficará a olhar em volta, ignorando o pulso e a carne."
Ve bu da, Finlandiya Prensesi. Kendisi, önemli politik görüşmeler yapmak üzere burada bulunuyor. Finlandiya'nın, eşcinsellere uzattığı dost elini, New York, Boston ve Philadelphia genelinde...
E ela é a princesa da Finlândia e está aqui por assuntos políticos de extrema importância e vem estender a mão da amizade da Finlândia a todos os homossexuais desta área da cidade.
Çünkü lokantacının, "masaya kadar geldim, şarap dolduruyordum", dediğini anımsıyorum. Ve oyun başladığında, aksanlı küçük toparlak adam tuzu uzattı, ve sonra sen biberle ona cevap verdin.
Lembro-me de o proprietário ter dito que foi até à mesa colocar vinho nos copos e, que quando o jogo começou, o tipo forte com pronúncia pegou no sal e o senhor respondeu com a pimenta.
Tanrı'nın elini uzattığı orda uyuyan adamlardan biriydi.
Ele era um daqueles homens sobre os quais a Mão de Deus passou sobre suas faces dormentes.
Sonraları bir uçak bileti daha aldım, bir daha sakal uzattım... bir film daha yaptım ve Bayan Kodar'ın... Neyse şimdilik Bayan Kodar'ı bir kenara bırakalım.
Apanhei outro avião, deixei crescer a barba, fiz outro filme bem antes de Miss Kodar.
İkide bir gelgit oluyor, doğanın bize uzattığı yardım eli.
Nada além de baixa-mar e praia-mar. As variações da natureza!
Bana iki uzun kibriti uzattığını görmediğimi mi sanıyorsun?
Pensas que não vi que todos os fósforos eram grandes?
Üzerinde birçok büyük... Amerikan yazarının Amerika'ya sesini vermesi için... kelimelere ellerini uzattığı bu köprüde. Whitman'ın onlara verdiği ülkeye doğru bakarak... doğu kenarından ülkesinin geleceğini hayal edip, verdiği sözlerle
Nesta ponte... onde tantos grandes escritores americanos se inspiraram... para dar voz a America... olhando para a terra que nos deu Whitman... que sonhou o futuro da nacao e o pos em palavras.
Amma uzattın ha!
Hoje é sábado, amanhã domingo.
O şişeyi neden sana uzattığımı bilmiyorum. Asla kullanmazdın sen onu.
Nunca terias usado aquela garrafa partida que te dei.
Birden, yaşlı John McGraw parmağını bana doğru uzattı... ve "Sağ tarafa" dedi.
De repente, o velho John McGraw aponta um dedo ossudo para mim... e diz-me : "Exterior direito."
Elimi uzattım ve nefes almasını engelleyen şeyi çıkardım.
Estendi a mão apalpei e retirei o objecto que a obstruía.
Sen bunu bilmiyorsun. Amcamın uzattığı dostluk elini.
Não sabes o que significa o aperto da amizade vindo do tio Carmine.
Yardım elini uzattın.
Dá-nos uma mão.
Ben boylarını biraz uzattırdım.
Acabei de as mandar alongar.
Sen, Kaptan Kirk, uzattığımız ilk zeytin dalı olacaksın.
O senhor, Capitão Kirk, será o nosso sinal de paz.
Üniversitedeyken testi pencereden Lettick'e uzattığın zamanı hatırlıyor musun?
Lembras-te quando, no liceu, passaste o teste pela janela para o Lettick?
Splasmore'daki özel haftamızın bugün son günü söylemek istediğim, bu insanlar benim için süper ve Sideshow Mel için yiyecek, içk... taze meyvelerle yapılmış bir branç uzattılar, hemde en lezzetli kavunla beraber en çok özleyeceğim şey bu özel Mt.
E eu só quero dizer que as pessoas têm sido impecáveis connosco. A comida, a conversa.... Ofereceram-nos um almoço, com fruta fresca e o melão mais delicioso que já comi.
Klavyeye parmağını uzattığını veya sesli komut verdiğini görürsem sen ve çocuğun, hiçbir insanın tatmadığı acılar tadarsınız.
Se tocar com um dedo no teclado, ou um simples comando de voz, você e a sua criança irão sentir a maior punição da história da humanidade.
Yargıç Greenfield, yurttaşlık yasası gereği... Rubber Rose'daki dişi kovboyların teslim olması için... süreyi 48 saat daha uzattı.
O juíz Greenfield, a pedidos da Universidade da Califórnia, garantiu 48 a mais à data limite em que as vaqueiras de Rubber Rose devem acatar suas ordens.
İIk başta bana yanlış dosyayı uzattıklarını düşündüm.
No início, julguei que me tinham entregado o dossier errado.
Kimselerin giremediği yüce, kutsanmış semalara uzattım elimi ve dokundum yüzüne Tanrı'nın.
A santidade imaculada do espaço Coloquei a mão para fora E toquei no rosto de Deus
Bu harekete katılanlar, HG olarak da bilinen Nazi gençlik örgütü Hitler Gençliği'ne katılmayı reddettiler. Saçlarını uzattılar.
Os seus seguidores recusavam-se a aderir à Juventude Nazi, a Hitler Jugend, conhecida como por H. J.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]