Varlığı перевод на португальский
6,806 параллельный перевод
Rutinden kaçınır,... takip etmek imkansızdır, varlığını hissettirmez, o yüzden her seferinde paçayı sıyırır.
Perdido pelo caminho, impossível procurar, sem posses, então... - não tem nada que o segure.
Orada senin varlığını bekleyen birçok insan var.
Estão lá certas pessoas que estão à espera da tua presença.
Ama üzerinde durduğumuz teori mantıksız çünkü Travis avukatı ona söyleyene dek tanığın varlığından bile haberdar değildi.
Mas a teoria mais óbvia não faz o menor sentido, porque o Travis não podia saber da testemunha antes do advogado falar com ele. É esta a tua casa segura?
Bir kadının varlığı ancak kaçışımıza taş koyar.
A presença de uma mulher só atrasa a nossa fuga.
Çok abartı ama filmde onun varlığı hissedilmiş olacak böylece.
É Tao exagerado, é como se estivesse presente no documentário.
Kendi varlığını sürdürmekten aciz bir zorbayı korumalarını istersem...
E pedir-lhes que protejam um tirano, que é fraco demais para impor a sua própria tirania...
Hey, ju-jee. Varlığınla bizi onurlandırman ne hoş.
Que bondade, agraciares-nos com a tua presença!
Majesteleri, varlığınızla bizi onurlandırdınız.
Vossa graça, nós estamos honrados por sua presença.
Maddi varlığın peşinden koştum bu da en sonunda, bana hiçbir şey getirmedi.
Eu persegui a riqueza material que, no final, não me trouxe nada. Nada?
Yardımcı baş hayalperest olarak. Maaşın da kayda değer miktarda artacak. Daha fazla net varlığın, daha olumlu hakediş ödeme zamanlaman olacak.
Ser nomeado subchefe sonhador implica um bom aumento de ordenado, maior equidade, um período de carência mais favorável.
Bizden fazla kazanıyorsa, ki kazanmıyor bu kadar net varlığının olmasına imkân yok.
Mesmo que ganhe mais do que nós, que não ganha, não pode ter as mesmas regalias.
Tamam da herhalde orada daha fazla net varlığın vardı.
Sim, mas... Mas talvez tivesses mais regalias, lá.
Hayır, aslında burada net varlığım daha fazla.
Não. Tenho mais, aqui.
Gerçek balığın varlığını sizinle tartışmayacağım çünkü konuyla ilgisi yok.
Não vou debater a existência do peixe literal contigo, porque não é relevante.
Net varlığıma da üçüncü virgülümü koyacağım ve senin de hiçbir şey yapmana gerek yok.
Vou repor a terceira vírgula no meu rendimento bruto, e tu não tens de fazer nada.
Varlığını hissettim.
Senti a presença Dele.
Şehirdeki varlığınız bile Prenses, halkımızın buna inanması için yeter.
Até a vossa presença na cidade, Princesa, ajuda a que acreditem nisso.
Ama baharda Paris'e tekrar akın düzenleyeceğimizden buradaki varlığımızı korumamız önem teşkil ediyor.
Mas se queremos voltar a fazer saque a Paris na Primavera, é importante manter aqui algum tipo de presença.
Tüm varlığı, bütün ihtirası hâlâ burada, istirahat ediyor.
Tanta riqueza, tanta ambição. No entanto, aqui está ele.
Baban bana gelip sığınma talep ettiğinde korsanların varlığına karşı direnmek istediğini anlatmıştı.
O seu pai... Quando veio ter comigo à procura de refúgio, dizendo-me que queria resistir à presença dos piratas, disse-me que se tinha arrependido dos pecados do passado.
Bu parkın varlığı bu tür olayları ne şekilde ele aldığımızla... direkt bağlantılı.
A existência do parque depende da nossa capacidade de resolver incidentes destes.
Sence bu hayvan kendi varlığını mı sorguluyor?
Acha que o animal pensa na própria existência?
Bu kiliseye geldin, böylece Tanrı senin sevgini varlığınla mühürleyecek.
Vocês vieram a esta igreja para que o senhor possa selar o seu amor. Na presença de
O vakit tüm varlığımı döküp o bölgeyi satın alacağım.
Esvaziarei os meus bolsos e comprarei esta região então.
Bu da çeşitli durumlarda Bayan Shipherd'a hoşgörü gösteriyorlar demek. Onun varlığı sayesinde vicdan gösteriyorlar.
O que significa que em graus diversos, eles toleravam Miss Shepherd, absolvendo a sua consciência com a presença dela.
Maratha'nın en değerli varlığını istemeye cüret ettin. Cesaretini ve seçimi takdir ediyorum.
Valorizo a sua coragem em pedir o que o reino de Maratha tem de melhor.
Senin varlığının nuru.
Porque você voltou.
Buraya gelerek Bundel'in gayrimeşru kızına saygı gösterdin herkese karşı alnıma sindoor sürerek varlığımı doğruladın.
Posso ser ilegítima mas a sua vinda aqui validou a minha presença entre todos vocês.
Ölümsüz arkadaşlarının benim varlığımdan haberdar olmasını istemem.
Não quero que nenhum dos seus amigos imortais saiba da minha existência.
Manastır benim varlığımın uzvu gibidir.
O mosteiro é uma extensão do meu ser.
O kadar gizli ki, varlığı yokmuş gibi davranılıyor.
Era tão secreto que, na verdade, a sua existência nunca foi confirmada.
İkimiz de varlığımızı sır olarak tutmak zorundayız.
Ambos precisamos de manter a nossa existência em segredo.
Bunu yapan adam varlığımızdan haberdar.
O homem que fez aquilo sabe que nós existimos.
Varlığını duymuştuk ama birini gerçekten görmek...
Ouvimos falar dessa existência, mas ver uma...
Başka hiç kimsenin varlığımızdan haberi olmadığından.
De que mais ninguém sabe da nossa existência?
Sizin hayatınız, bizim varlığımız, hepsi tehlikede.
As vossas vidas, a nossa existência, está tudo em jogo.
" Çocuğun Drill adında hayali bir varlığın etkisi altında olduğuna inanılıyor.
"O sujeito acreditava estar sob influência " de uma entidade imaginária, "chamada" Drill ".
Bu toplantılar yalnızca iki tarafı biraraya getirmesi dolayısıyla kritik değil aynı zamanda uluslarası kamuoyunda varlığını arttırmasından dolayı önemli.
Estas conversas são absolutamente cruciais em não só trazer ambos os lados juntos mas também aumentar a sua posição na comunidade internacional.
Karanlık bir varlığı hissediyorum.
Estou a sentir uma presença mais negra.
Şanslıysak bir hava durumu istasyonu olarak varlığımızı sürdürebiliriz.
Porque se tivermos sorte, podemos sobreviver numa remota estação meterológica.
Liam ve Shirley'nin kanlarında aynı E immunoglobulin izotiplerinin varlığını tespit ettik.
Conseguimos determinar que tanto o sangue do Liam como o da Shirley contêm os mesmos isótopos de Imunoglobulina Tipo E ( IgE ).
Demimonde âleminin varlığına inanır mısın?
Acredita que há um submundo?
15 dakika içerisinde, o kabilenin varlığı bitmişti.
Em 15 minutos a tribo tinha deixado de existir.
Öylesine titiz çalışmışlar ki insanların canavarların varlığından bile haberleri yok.
E eles fizeram um trabalho tão bom que as pessoas hoje em dia nem sabem se os monstros existem.
Buradaki varlığınız benim kontrolümde olduğuna göre bunu öğrenmek için bolca zamanımız var.
É óbvio que estás a esconder algo. E como controlo a tua presença aqui, tenho todo o tempo do mundo para descobrir o que é.
Biriyle olmadığımdaysa seksin varlığını tamamen unutuyorum.
E quando estou solteira, até me esqueço que o sexo existe, no geral.
Bütün varlığının reddedilmesi.
Como que a porra de toda a tua existência esteja a ser negada, como...
Buradaki varlığımı neden bu kadar tehditkâr buluyorsunuz?
Quem tirou a fotografia?
Meyhanenin hanımının sokaktaki panikten faydalandığını tüccarlara varlıkları için para teklif ettiğini duymuştum.
Ouvi dizer que a madame do bordel se tem aproveitado do caos nas ruas, e está a oferecer aos mercadores, trocos pelos seus bens.
Şimdilik Hope'un varlığının gizliliğinde yoğunlaşmaya devam edelim. Son zamanlardaki en büyük motivemiz buydu.
É imperativo que ninguém descubra a existência da Hope.
- Varlığın yetiyor.
Isto ajuda.