Yaşayan перевод на португальский
8,187 параллельный перевод
Yani dediğine göre, yaşayan bir ölü müyüm ben?
Então, estás a dizer que agora sou um cadáver andante?
Onlardan biriyle yıllardır aynı çatıda yaşayan biri olarak bunu herkesten çok senin anlamış olman gerekirdi.
Pensava que tu, de todos, perceberias isso. Visto que vives com um deles debaixo do teu teto há tantos anos.
Burada, Berlin'de yeraltında yaşayan bir Hizbullah komutanı.
O comandante do Hezbollah, a viver na clandestinidade aqui em Berlim.
Yok, "Tucson'da Yaşayan Var" ilanlarını gördüm, o yüzden şansımı deneyeyim dedim.
Não, vi uns sinais que diziam : "Vivo em Tucson" - então decidi tentar. - Foi o Phil quem os fez.
Houston'da yaşayan bir kuzenim var.
Tenho um primo em Houston.
Kocan da kardeşinin yaşayan hayaletinden kurtulur.
O teu marido estava livre do "fantasma vivo" do seu irmão.
Aslında ben oraya gidip yaşayan kimse var mı diye bakmıştım.
- Sim, com certeza. Eu estava mesmo a ir até a morada para ver se alguém ainda morava lá.
23 yaşında, , evde yaşayan bir kostüm giyinmeyi.
23 anos, a morar em casa, a vestir-se com um disfarce.
Civarda yaşayan insanlar çok şey düşünürler, ancak kimse gerçeği bilmiyor.
O pessoal aqui da zona pensa muitas coisas mas, na verdade, ninguém sabe.
Luther, bugün Briar evinde yaşayan yeni sahiplerinden bir telefon geldi.
Então, Luther, hoje recebi uma chamada do novo proprietário da casa.
O evle veya içinde yaşayan insanlarla ilgili hiçbir şey yapmayacaksın!
Não quero que tenhas nada a ver com aquela casa, ou com as pessoas que lá vivem!
Annen haklıydı. Bu evde yaşayan şey her neyse, onu öldürmek zorundasın!
A tua mãe tinha razão, o que quer que viva nesta casa, tem que ser morto!
Annen, bizden önce bu evde yaşayan aile için çalışıyordu.
A tua mãe, ela trabalhou para os inquilinos anteriores.
Annem orada senin yaşadıklarını yaşayan insanlar olduğunu söylüyor.
A mãe diz que há lá pessoas que passaram pelo que tu passaste.
Lothal'da yaşayan herkes yeni Özgürlük freskini bilir.
Bem, todos em Lothal conhecem o mural da Nova Liberdade.
Burada yaşayan insanlar iki ateş arasında kaldı.
As pessoas que viviam aqui, ficaram no meio.
Phil benim için çok şey yaptın. "Tucson'da Yaşayan Var" tabelaları olmasaydı ben burada bile olmazdım.
Phil... já fizeste muito por mim. Se não fosse pelos sinais de "Vivo em Tucson", eu nem estava aqui agora.
"Tucson'da Yaşayan Var" ilanlarını asan sen miydin? Evet, evet.
Foste quem pôs os anúncios "Vivo em Tucson"?
- Tucson'da yaşayan olmasına!
- "Vivo em Tucson."
Staten Island'da yaşayan bir itfaiyeci.
Um bombeiro que vive em Staten Island?
Ama ben yaşayan bir canlının içini gördüğümde büyülenmiştim.
Estava fascinado a ver o que tinha dentro de um ser vivo.
Burada yaşayan var mıdır?
Alguém mora aqui?
Orada yaşayan kadına ne olduğunu Tanrı bilir.
Só Deus sabe o que se passou com a mulher que morava lá.
Yaşayan birini görürseniz elinizdeki şırıngalar ile tedaviyi verin.
Se se cruzarem com alguém vivo, salvem quem puderem com as doses que levam.
Korsanları az çok tanıdık artık. Civardaki adalarda yaşayan, yiyecek ve ilaç ihtiyacı olan insanlar.
Pensamos que poderão ser piratas, nativos das ilhas próximas, desesperados por comida, medicamentos.
15 yıl önce yalnız yaşayan bir anne olarak iş hayatına girdiğimde kayıt dışı bir çalışanı kızıma bakıcı olarak tuttuğum için utanacak değilim.
Não me sinto envergonhada por, há 15 anos, ter empregado alguém sem papéis para tomar conta da minha filha enquanto eu, mais uma mãe solteira, ia para o escritório.
Sen yaşayan en mülayim piç kurususun, tamam mı?
És o sacana mais finório do mundo, está bem?
Burada yaşayan birini tanıdığıma inanamıyorum.
Não posso acreditar que conheço quem vive aqui.
Minotor konuştu. Huysuz, kavgacı tarihin labirentinde hapsolmuş geçmişte yaşayan canavarın sesi.
A voz azeda, da controvérsia da besta presa no labirinto do passado.
Yaşayan Çinliler beyaz adam kadar saygı göremeyecekse belki ölü olanlar görür.
Se um Chinês vivo não pode ter o mesmo respeito que tem um branco, talvez os mortos possam.
Ailelerinizde kısırlık sorunu yaşayan olmuş muydu?
Há algum historial de infertilidade nas vossas famílias?
Belki uzak bölgelerde yaşayan biri yapmıştır.
Talvez tenha sido um artesão dos territórios periféricos.
Kötü bir çocukluk geçirip, aynı şeyleri yaşayan insanlarda da onu hissedebiliyorlar.
São pessoas cuja infância não foi fácil, que o conseguem sentir noutras pessoas.
Biliyor musun, erkek olsaydım, burada yaşayan pisliklerden biri olsaydım bunun mümkün olduğunu söylerdin.
Sabes, se eu fosse um homem, um dos sacanas que mora aqui tu dirias que era viável.
Adem'in bana yüklenen günahı ve içimde yaşayan bozulmuş doğam.
O pecado de Adão me imputou, a natureza corrupta que habita dentro de mim.
1950'lerde yaşayan bir gazeteciydi, günümüz cadı avına karşı olan görüşlerini belirtmişti.
Era um jornalista da década de 50 que se manifestou contra estes julgamentos modernos de bruxas.
Bu olaya en yakın şeyi yaşayan sensin.
És o mais perto que temos de um especialista no assunto.
Ben kapalı kapılar ardında bir şeyler yaşayan sevdiğim adamı kaybedeceğimi düşünerek yıllarımı geçirdim.
Eu passei anos sem conta preocupada com medo de perder o homem que amava para algo que estava a acontecer por trás de alguma porta.
Sırlar olmadan bir hayat yaşayan biri için keşfedecek çok fazla yıkıcı hakikât vardı çünkü biliyordum ki en kötüsü aramızdaki bozulan şeyleri tamir etmeye hazır olan bir adamdır.
Que levou a uma vida sem segredos, não havendo verdades por descobrir, porque eu já sabia o pior... Um homem disposto a consertar o que estava mal entre nós.
Bunu her gün yaşayan benim, tabii buna yaşamak dersen.
Tenho que viver todos os dias com isto, se é que se pode chamar a isso, vida.
Bir zamanlar Libby adında yüksek bir kulede yaşayan bir prenses varmış.
Havia uma princesa que se chamava Libby que vivia no alto de uma torre.
- Onunla aynı evde yaşayan sensin.
Tu é que tens que ir para casa com ele.
Onu kalbinden serbest bırak. Böylece Tanrılar bana yaşayan bir varis bağışlasın.
Liberta-a do teu coração, para que os deuses possam garantir-me um herdeiro vivo.
- Yaşayan tek ben kaldım.
Só resto eu.
Başkalarının arkasında yaşayan Oğlan Kralsın sen.
É o rei menino que vive atrás de outros homens.
Yani biliyordum ki, sessizliği bozmak orada yaşayan beyazlarla karşı karşıya gelmekti.
Eu sabia que quebrar o silêncio implicava confrontar as pessoas brancas daquela cidade.
Ahırda yaşayan adam olarak tanıştırmaman biraz garip kaçtı.
Ouve, se isto for estranho, podias apresentar-me apenas como o rapaz que vive no chalé.
Sadece barda yaşayan adam olarak bilseydi bence daha iyi olurdu.
Mesmo assim acho que ele prefere que eu seja o rapaz que vive no chalé.
Burada yaşayan gerçekten insanları uzak tutmak istiyor.
Quem quer que more aqui, quer manter as pessoas afastadas. " Andrew :
Burada yaşayan birini gördün mü hiç?
Já viste alguém a dormir aqui?
Yaşayan bir Tanrı olduğunu.
Um deus vivo.