Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → португальский / [ Z ] / Zarına

Zarına перевод на португальский

396 параллельный перевод
Sinyal işlemci zarına gelince kesildi.
O sinal para embaixo do processador das costas.
Bu sadece kulak zarına saldırmıyor, Süpermen.
Isto não é um som qualquer, Super-Homem.
Genç bir kızın sert, sıkı, parlak ve pembe renkli cinsel organında vulva dudakları birbirine yakındır, vulvadaki dudaklar küçük ve kapalıdır, klitorisinde küçük bir sünnet derisi vardır, vajinanın kıvrımları çıkıntılı ve birbirine yakındır, salgı bezleri derindedir, vajina ağzı ve vulva döl yatağı çok dardır, ve kızlık zarına dokunulmamıştır.
Quando uma jovem apresenta ao nosso exame as partes genitais externas um pouco duras, firmes, brilhantes e de uma cor escarlate, os lábios da vulva muito juntos, as ninfas pequenas e recobertas, o clitóris com um prepúcio curto, as pregas da vagina salientes e próximas entre elas, as cavidades mucosas profundas, o orifício vaginal e a conduta vulvo-uterina muito estreitas, e o hímen no seu estado de integridade, diremos francamente que são patentes os sinais da virgindade física.
Beyin zarına elektrik darbesi vermemiz gerekecek.
Teremos de mandar um impulso elétrico para o córtex cerebral.
Yüksek konsantrasyonla gerçekleştirilen bu duruş genital bölgeyi ve skrotumu karın zarına oturtuyor.
nesta postura, e com a concentração adequada os genitais e o escroto introduzem-se dentro do peritoneu.
Sana enjekte ettiğimiz serum var ya? Beyin zarına giden nörolojikverileri bastırmakta çok etkili..
O soro que injectámos em ti é muito efectivo... para conter os neurotransmissores do teu córtex cerebral.
Fiyatları düşürüp, masrafları kızar ve yayın yaparlarsa onlarla olacağımı söyledim.
Disse-lhes que alinhava se baixassem os preços, para cortar nas despesas, e emitissem na rádio.
Belki idrak, zihnine girer. Ve aşağıdaki kumların üzerinde bıraktığın korku içine sızar.
Talvez a realização possa abrir a sua mente, e o horror que você deixou exposto na areia, poderá tentar entrar.
Zar zor sudan çiktim sonra sahile kosup kumda manyaklar gibi dönmeye basladim.
Consegui sair da água a custo e subi até à praia. Rebolava-me na areia como um louco, a chorar.
Bir ipin ucunda ayakları zar zor yere basan bir adam hiç gördün mü?
Já vi um homem a balançar na ponta duma corda. Com os pés mal tocavam no chão.
Bir otopsi lezyonları gösterdi, sağ beyin zarı kanaması ve sol şakak kırığı.
Foram as lesões que encontrámos na autópsia. Assim como uma hemorragia cerebral, à direita. Além da fractura na têmpora esquerda.
Kahretsin, siz hangi hakla... sigaralarımızı masanızın üstüne yığıp... yalnız canınız isteyince bize zar zor bir paket verebiliyorsunuz ha?
Que direito tem de empilhar os nossos cigarros na sua secretária e só os distribuir quando lhe apetece?
Her şeyini tek zar atışına mı yatırıyorsun, Claudius amca?
A arriscar tudo num só gole, tio Cláudio?
Eğer uzun süre ters çevrilmeden bekletilirse.. nitro sıvı, haznenin dışına sızar ve para çantasını ıslatır demek.
Quando está armazenado por um longo período sem ser virado... o líquido da nitroglicerina escorre dos cartuchos para dentro da caixa.
Eğer doğa kanunları rastgele dönüşüyorsa o zaman kozmik kumar makinasında bize kazanan zarın gelmesi büyük bir tesadüf olurdu.
Se as leis da natureza, forem reagrupadas de modo imprevisível nos vértices isto é, nos momentos de reversão, então deve-se à mais extraordinária coincidência que na slot machine cósmica tenha desta vez, saído um universo compatível connosco.
Saçmalama, David. Zarını patlatmak için onu futbol sahasına götürdüğünü biliyorsun.
Ele levou-a ao campo de futebol... para desvirginá-la, e tu sabes.
Ama karın zarı iltihabı ya da safra kesesi ise...
Mas se é peritonite ou inflamação na bexiga...
Duyduğuma göre, Vern liseden hemen sonra evlenmiş, dört çocuğu olmuş... ve şimdi Arsenault Kereste Deposunda hızar ustası olarak çalışıyormuş.
Soube que o Vern tinha casado depois do liceu, tinha quatro filhos... e que trabalha agora como condutor de empilhadores na serração Arsenault.
Babam kafasını kesip, dikkatimi çekmek ümidiyle sarımsakla kızartmış, işimden zar zor başımı kaldırabildim.
Meu pai cortou a cabeça e fritou-a em alho, na esperança de me chamar a atenção - raramente me desviei do trabalho.
Akşam eve geldiğinde karını başka bir adamla yatakta bulursan, ona kızar mısın?
Se encontrasses a tua mulher na cama com outro tipo, enlouquecias?
Evet, orjinaldi, ama, ah, ama sonra Vernon onu dikiz aynasına astı, bilirisiniz, tıpkı hediyelik eşya gibi, zar ve bebek ayakkabısı gibi.
Sim, isso foi original, mas, ah, mas depois o Vernon pendurou-o no retrovisor, sabes, como uma lembrança, como dados e sapatos de bebé.
Bir kemik kırıldığında... yağ parçacıkları kan dolaşımına ve beyin damarlarına sızar.
Quando um osso se parte, deposita-se gordura no sangue e nos vasos sanguíneos do cérebro.
Sesin akıllarına sızar.
Entras na mente das pessoas.
Tabi burda önemli olan çikolatalar arasını öyle ayarlamak ki çok çikolata yemesin, yoksa yatakodasına gelince anında sızar.
Vá lá, Al. Preciso de dinheiro. Preciso de 800 bolachas para amanhã.
Ed zar masasına gidiyor.
O Ed vai para a mesa dos dados.
Dikiz aynasına bir çift tüylü zar asılır ve gitmeye hazır oluruz.
Penduramos um par de dados penugentos fora do espelho e estaremos prontos para ir.
Zar zor ayırt ediyordum.
Apenas distingui a sua figura na cama.
Senin payını da kendi randevumda harcadığımı söylesem bana kızar mısın?
Chateavas-te se tivesse gasto o teu dinheiro na minha saída?
" Gıda ve ilaç bakanlığının yaptığı bir açıklamaya göre : Kadın deodorantları sivilce kızarıklık ve döküntü gibi zararlı etkilere neden olabiliyor.
" A Administração de Drogas e Alimentos disse na quarta-feira que desodorantes femininos podem causar reações adversas como inchaços, queimaduras e estrias.
Diğer konuklar o kadar güldü ki pancar gibi kızarıp, altlarına kaçırdılar.
Os outros convidados riram-se tanto ele enervou-se e ficou vermelho como um tomate.
Hayatta asla tanrının evrenle zar attığına inanmayacağım.
- Nós telefonamos. Eu, por exemplo, nunca vou acreditar que Deus jogue dados com o Universo.
Tarih öncesi zamanda yaşamış ince zar tabakalı kanatlarını desteklemek için ön ayakları oldukça uzundu.
Era um lagarto na pré-história... que desenvolveu um dedo fora do membro anterior que se alongou muito... para suportar uma membrana alada.
"Ormandan çıkamazsın sen zar beş ya da sekiz gelmeden."
"Na selva, deves esperar... até o resultado ser cinco ou oito".
"Ormandan çıkamazsın sen zar beş ya da sekiz gelmeden."
"Na selva, deves esperar, até os dados serem 5 ou 8."
Aslında cildinde sadece hafif bir kızarıklık var. Cildi elbiselere karşı biraz hassas.
Na verdade, só tem uma ligeira erupção cutânea.
Şu insanların haline bir bak bir gün, zar zor geçiniyorlar ve sefil kolonilerinden bazıları Kardasya sınırında.
Veja o que lhes aconteceu. Um dia, ganhavam a vida em colónias desoladas na fronteira cardassiana.
Ne cesaretle merdivenlerde zar atıyorsunuz.
Que estás a fazer a lançar dados na minha entrada?
At yarışlarına katılmadım... ama o trene bilerek ve isteyerek, zar atmak için bindim.
Não fui às corridas, mas apanhei aquele comboio só para jogar aos dados.
Kızarıklıklara ve böcek ısırıklarına çok iyi geliyor.Kırışıklar üzerinde mucizeler yaratıyor.
É milagroso nas rugas.
Tanrı aşkına, kızarıklığım filan yok.Yüzüme sürüyorum.
Por Deus, não tenho borbulhagem. Pu-la na cara.
Neredeyse en uç noktasına varmıştım ki kaydım ve düştüm ama zar zor bir ağaç dalını yakalayabildim.
Quase no cimo, escorreguei e caí, mas consegui, por pouco, agarrar-me a um ramo.
Bir kızarık burunlunun gelip de bunların hepsini benden almasına izin vermeyeceğim.
Não vou deixar que um subserviente me tire isto.
- Yine de kızarıyorsun.
- Somos fracturados na mesma.
Güvecinde kızarılmış biber sevdiğini biliyordum.
Sei como gostas do pimentos tostados na tua caçarola.
Gülümsemenle kıyaslayınca... Yanağının kızarıklığı ve sesinin akşam meltemiyle süzülmesi.
Comparado ao teu sorriso e ao rubor das tuas faces, à tua voz que flutua na brisa da noite...
Trey o kadar uyuşmuş bir halde ki kendi başına zar zor yürüyüp yemek yiyebiliyor.
O Trey está tão anestesiado que mal pode andar ou alimentar-se.
Hayır, inan bana şu anda kendi hayatımı bile zar zor toparlıyorum.
Eu mal tenho mão na minha vida. Acredita.
Kız bütün yazı geçirmek için bir teyzesine Florida'ya gitti.. Ve sana zar zor hoşçakal dedi.
A rapariga vai de férias para a casa de uma tia na Florida durante o Verão inteiro, e mal te diz adeus.
Aklında biryerlere gitmişti, Ve zar zor geri dönmeyi başarmıştı.
Ele entrou na mente dele, e ele entendeu isso.
" Kuklacı mutfağa gitti. Orada yemek için hazırladığı bütün koyun şöminenin üzerinde kızarıyordu.
" O artista foi à cozinha... onde a ovelha do jantar... estava a assar no espeto na fornalha.
nasıl da... komünist doğu Berlin'den bir kız-oğlan kötü yola düştü ve dünyaca görmezden gelinen bir şarkı stilisti oldu? işte karşınızda zar zor ayakta..
Como é que um mocinho efeminado e franzino da Berlim comunista se transforma na internacionalmente ignorada estilista musical que mal se agüenta em pé à sua frente?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]