Zayıflıyor перевод на португальский
301 параллельный перевод
Kaleden gelen ateş zayıflıyor!
O fogo da fortaleza está a enfraquecer!
İyonizasyon, ana bölgede zayıflıyor.
A ionização está a falhar no sector primário.
Zayıflıyor.
está-se debilitando.
Temas zayıflıyor, efendim!
A hélice está a diminuir de intensidade!
Direncin her geçen gün zayıflıyor.
Você está ficando mais fraco, a cada dia que passa.
Deflektör ekranımız zayıflıyor.
O deflector está a enfraquecer.
Sinyal zayıflıyor.
O sinal está a ficar mais fraco.
Kararsızlığım gitgide artıyor ve irade gücüm hızla zayıflıyor.
Cresce a minha hesitação e a força de vontade enfraquece.
- Yörüngemiz zayıflıyor.
- Uma órbita deficiente.
- Zayıflıyor kaptan.
- Está a deteriorar, Capitão.
Etkenler zayıflıyor.
As variantes estão a desaparecer.
Saptırıcılar dayanıyor ama zayıflıyorlar.
Os deflectores estão a enfraquecer.
Mr. Spock yörüngemiz zayıflıyor.
Estamos a cair de órbita, Sr. Spock.
Kalkanlar dayanıyor ama zayıflıyor.
Os escudos enfraqueceram.
Okumalarımız enerjinizin çok azaldığını gösteriyor, kalkanlarınız da zayıflıyor.
Estão com uma energia muito baixa, com os escudos a falhar.
Bölgeye ne kadar ilerlersek, hayati fonksiyonlarımız o kadar zayıflıyor. Neden olduğuna dair hiç fikrim yok.
Quanto mais entramos na zona de escuridão, mais fracas ficam as nossas funções vitais, e eu não tenho ideia do porquê.
- Aktarım zayıflıyor.
- A transferência está a enfraquecer.
Kederden gözlerimin feri sönüyor,.. ... zayıflıyor gözlerim düşmanlarım yüzünden.
O meu corpo, debilitado pela dor, envelheceu e só sofro torturas.
Vurma sesleri zayıflıyor ama gidecek iki yön var gibi görünüyor.
O som está a enfraquecer mas parece haver duas direções por onde ir.
Sanmıyorum. Devrelerim zayıflıyor.
Eu acho que não Meu circuitos estão falhando
Görüş bulanıklaşıyor, gücüm iki gizemli, adamantin ok. Babamın evinden dokumacıları duyuyorum, uzak gök gürültüsü soluyor. Sert kasların dokuları zayıflıyor pulluktaki kırlaşmış öküz gibi ve artık gece düştüğünde arkamda iki kanat ışıldamıyor.
Obscurece-se a vista, a minha força são dois ocultos dardos adamantinos, confunde-se o ouvido pelo trovão longínquo da casa paterna que respira, dos músculos duros e dos gânglios que enfraquecem como boi velho ao arar e quando é noite já não resplandecem duas asas nos meus ombros.
Evet baba. Sınırlarınız şu anda daha da zayıflıyor.
Sim, Pai, tua poderosa fronteira... enfraquece a cada momento.
Lazer gücü zayıflıyor!
Força do laser enfraquecendo!
Temas zayıflıyor.
Contacto a ficar mais fraco.
Temas sancak tarafından zayıflıyor.
Contacto a desaparecer a estibordo.
Güç kalkanları zayıflıyor.
O campo de forças está a falhar.
Zayıflıyor musun şişko?
Está a fazer dieta, gorducho?
Hayati göstergeleri zayıflıyor.
Os sinais vitais dele estão a enfraquecer.
- SENN UZAKLAŞIYORRSUN - Sinyal zayıflıyor. Hayır!
O sinal está a enfraquecer.
Ne zaman boşanalım desem, kadın iki buçuk kilo birden zayıflıyor.
Cada vez que uso a palavra divórcio, ela perde dois quilos e meio.
Sendika giderek zayıflıyor.
O sindicato está a enfraquecer.
Hafızam zayıflıyor.
A minha cabeça esrá a falhar.
Hafızam zayıflıyor.
A cabeça já falha.
Saptırıcı zırh zayıflıyor.
Os escudos estão fracos!
Gövde zayıflıyor. Parçalanıyoruz.
O casco da nave está se rompendo.
Konsantrasyonun zayıflıyor.
Estás a perder a concentração.
Ruhun zayıflıyor.
A tua aura está a enfraquecer.
- Telsiz sinyaliniz zayıflıyor.
- Estão a falhar.
Hayat işareti, zayıflıyor ve ben hala, koordinatları tespit edemedim.
Os sinais de vida estão sumindo, e continuo não conseguindo travar as coordenadas.
- Zayıflıyor.
Ele está a enfraquecer.
Bu hepimizi korkutuyor. Zayıflığımızı ortaya çıkarıyor.
Faz com que nos sintamos apavorados, vulneráveis.
Kalkanlar zayıflıyor.
Fuga impossível, escudos a falhar.
Bu yalnızca zayıflıktan kaynaklanıyor.
É apenas fraqueza.
Zayıflıyor!
Está a enfraquecer!
Diğer adamın zayıflığı, sizi büyülemeye başlıyor ve bir akşam, kumar oynayıp her zamankinden daha ağır bir yenilgi aldığınızda bundan nasıl faydalanacağınızı anlıyorsunuz.
A fraqueza do outro homem começou a fasciná-lo e uma noite, quando jogou e perdeu ainda mais que o costume, viu como tirar partido disso.
Bu zayıflık midemi bulandırıyor!
Esta debilidade repugna-me!
belki de zayıflığımdan üzüntümden yararlanıyor... Beni aldatarak cehennemlik etmek istiyor.
E talvez, valendo-se de minha fraqueza e melancolia... já que tem muito poder sobre este estado de ânimo... engana-me para condenar-me ao inferno.
Birçok zayıflığı ona güç katıyor
Ele é uma sucessão de momentos de fraqueza, com tal força no fim...
Güç seviyeleri düşüyor, yaşam destek sistemi zayıflıyor.
- Romulana.
Erkeklerin zayıflığı bunu gerekli kılıyor.
É a fraqueza dos homens que a isso obriga.
O kadar ağrımıyor. Sadece tam bir zayıflık duygusu. Kabuğu olmayan bir salyangoz gibi.
Não são propriamente as dores, só um sentimento te intensa fragilidade, como o de um caracol privado da sua concha.