Zıt перевод на португальский
12,131 параллельный перевод
Yine de birbirine zıt fikirler ve duygular arasında gidip geliyorsunuz.
Mas temos estes pensamentos e sentimentos em conflito na mesma.
Hem de Gama Fonksiyonu'nun zıt değerlerini tanımlayabileceğini iddia eden bir Hintli.
E afirma que consegue atribuir significado aos valores negativos da função gama.
Sayın Hakim, bu sabah yaptırdığımız Dominic'in kanına ait tam toksiloji sonucu kanıt olarak sunmak istiyorum.
Excelência, gostava de apresentar com prova um exame de sangue completo do Dominic, feito esta manhã pelo laboratório.
O adamı öldürüp, parçalara ayırıp farklı deliklere tıkamayız.
Não podemos matar este homem, cortá-lo e enterrá-lo em vários buracos.
Bunun doğru olduğu ile ilgili kanıtımız nerede?
E sabes que mais? Que provas é que temos nbsp de que alguma coisa disso sequer é real?
Belli ki evet, ama kanıtımız yok.
- Aparentemente, mas não vimos provas.
- Kanıtımız yok.
- Não há provas.
İddianız bu, hiç kanıtınız yok.
Alegadamente. Não tem provas de que fez isso.
Gail, tıbbi uzmanımız sensin.
Como tratamos isso?
Z, Y, X, W, V, U, T, S, R, Q, P, O N, M, L, K, J, I, H, G, F, E, D, C, B, A.
Z, Y, X, W, V, U, T, S, R, Q, P, O, N, M, L, K, J, I, H, G, F, E, D, C, B, A.
Bana yardım edeceğini söylemiştin. Diğer bütün ailelerin öcünü alacağımızı hikayemin onları hapse tıkacağını söylemiştin.
Disse-me que me ajudava, que eu ia fazer justiça por todas as famílias, que a minha história ia por o Webster atrás das grades.
Senatörü evde öldürmediğinize dair hiçbir kanıtınız yok.
Não tem prova alguma que o Senador foi morto aqui.
Garcia, bölgedeki doktorları ve tıbbi uzmanları arayıp kimin kırmızı alarm verdiğine bak.
Garcia, preciso que faças uma busca por médicos e enfermeiros na região e vê que tipo de alerta vermelho aparece.
Yeterli kanıtımızın olmadığını söylüyor.
Ele diz que não temos provas suficientes.
Güvenliğe kayıt yaptırmanız gerek.
Precisa de se registar na Segurança.
Biz bunu tıp alanında her gün yaparız.
Em medicina, nós passamos a vida a fazer isso.
Brawny * kağıt havlucu çocuk kıçımızı kurtardı.
O tipo com cara de papel absorvente acabou de nos salvar o rabo.
Çok güzel bir soru. Ve cevap vermeden önce şunu belirtmek isterim ki bunların hepsi bir kızın hayatını kurtarmak için kayıt dışı kalacak.
E antes de responder-te, quero lembrar-te que isto tudo passa-se fora de serviço para salvar a vida de uma rapariga.
Bir kayıt cihazı falan soksanız?
Podemos colocar uma escuta?
Yasağı delmeye çalışan olmasın diye duyum tayfı maskelemesi kullanıyorlar duyamadığınız fakat kayıt cihazlarının yakalayabileceği frekanslardaki beyaz ses odyogramları.
Para se certificarem, usam um mecanismo de mascaramento espectral, produzem um ruído branco em frequências inaudíveis, mas os gravadores captam-nas.
Bir kanıt düzenlersek sorunlarımız çözülmüş olur.
Se criarmos um documento, todos os nossos problemas desaparecerão.
Dün gece Gramercy Parkındaki bir binaya halatsız tırmanan birinin olduğu bir Instagram hesabı buldum.
E descobri uma conta do Instagram que seguia alguém a escalar um edifício em Gramercy Park sem cordas a noite passada.
İtfaiye helikopteri bir ip merdiven sallayacak ve siz de tırmanacaksınız.
O helicóptero vai atirar uma escada de corda, - e vocês vão subir.
Tıpkı bir sporcu gibi sürekli çalışmamız gerekiyor.
Temos de malhar sempre, tal como uma atleta.
Şanslıyız ki, sindirim sonrası dışkının içinden kanıtı çıkarabileceğiz.
Agora, felizmente... depois da digestão, será possível recuperar a prova.
Düşünüyoruz ki kulak tırmalayıcı dijital müzik yapımcılığınız 80'lerin başında tavan yaptı.
Suspeitamos que a sua carreira como compositor de música digital tenha tido o ponto alto no início dos anos 80.
Kendi yaptığınız çizimin, Gregory Allen'ı suçlu çıkaran DNA kanıtından daha geçerli bir kanıt olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Então, acha que o seu desenho é uma prova mais válida do que as provas de ADN que culpabilizam o Gregory Allen.
Eğer böyle düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü 95 yılında tutulmuş bir kayıt yok.
Mas se pensou isso, está errado... 1995 ANDREW COLBORN RECEBE CHAMADA DE CONFISSÃO... porque não há registo, em 1995,
Bunu ispatlamak için, güçlü bir kanıtınızın olması gerek.
Para provar isso são precisas provas concretas.
O zamana kadar, soruşturmanız boyunca Teresa Halbach'i Bay Avery'nin evi veya garajıyla ilişkilendiren hiçbir fiziksel kanıt bulamamıştınız.
E até essa altura, em toda a investigação, não tinha encontrado provas físicas que ligassem a Teresa Halbach nem à casa, nem à garagem do Sr. Avery...
Bu arada üzerinde test yaptığınız o kadar kanıt içinde hiç Brendan Dassey adında bir beyefendinin DNA'sını buldunuz mu?
Já agora... Em todas estas provas que testou, encontrou algum ADN de um senhor chamado Brendan Dassey?
Yalnız benim sormak istediğim eğer birisini o kürsüye çıkarıp komplo kurmakla suçlayacaksanız Bay Kratz delil yerleştirme iddiası ile ilgili somut bir kanıt sunmanız gerektiğini söylemişti.
A minha pergunta é se vai colocar alguém a depor e acusá-lo de conspiração. O Sr. Kratz disse que deveriam ser capazes de apresentar provas dessa conspiração.
Duyduklarınız zaten komplonun kanıtı.
Estamos a ouvir as provas da conspiração.
Bay Kratz bizden görüşmeyi daha sağlam bir şekilde kayıt altına almamızı istedi biz de görüşmeyi videoya kaydetmek üzere Two Rivers Emniyet Müdürlüğüne gitmek için hazırlıklarımızı yaptık.
O Sr. Kratz pediu-nos para registar melhor a entrevista. Por isso, fomos ao Dpto. da Polícia de Two Rivers 27 / 02 / 2006 ENTREVISTA A BRENDAN DASSEY... e fizemos uma entrevista gravada.
Tıpkı Teresa'nın cansız bedeninin o ateşte yanıp kül olması gibi sanığın masumiyet karinesi de kendi cinsel arzularının ateşinde yanıp kül oldu.
Assim como o corpo da Teresa foi consumido pelo fogo, a presunção de inocência do arguido foi consumida pelo fogo dos seus desejos sexuais.
Müvekkilinizi hapse tıkmak gibi bir amacımız yok Bay Oaks.
Não temos intenção de mandar o seu cliente para a prisão, Sr. Oaks.
Ama tıbbi eğitiminiz ya da savaş tecrübeniz varsa yardıma ihtiyacımız var.
Mas se tem treino médico ou experiência de combate, precisamos de ajuda.
Biz kurallarımızı çiğnedik, tıpkı Kadim Kişi gibi.
Violámos as nossas regras, tal como ela.
Eğer dağıtımı yaparsam ağımızı genişleteceğine söz verdin.
Prometeram estender a nossa rede se eu cumprisse.
Biz karşısına çıkar ve o itin dikkatini dağıtırız, böylece yüzücüler bombayı patlatabilir.
Nós atacamo-lo de frente e distraímos o filho da mãe para os nadadores detonarem a bomba.
- Masadan kayıt yaptırmanız lazım.
Vá até à recepção, por favor?
Eğer ulu tanrımız günahlarımızı kayıt altına alacak olsaydı O'na kim karşı koyabilirdi?
" Se Levas em conta as culpas, quem poderá resistir?
Biliyorsunuz her gece yatmadan önce eski bir pikapımız vardı, açardık. Birkaç kayıt dinlerdik.
Todas as noites antes de irmos dormir, tínhamos um gira-discos velho e ouvíamos uns discos.
Merkez, bombaları patlatmalısınız!
Comando, t � m de detonar as bombas.
Bu iş bittiğinde hep beraber enkazı toplamalısınız.
Voc � s todos t � m de apanhar os restos quando isto acabar.
Kraliçeyi yok etmek için dört dakikanız var.
Voc � s t � m 4 minutos... para destruir a rainha.
Mmm. Doğru tanıtıldığımızı sanmıyorum.
Acho que não fomos apresentados corretamente um ao outro.
Eğer tüm hayatımızı şarkıya göre yaşıyorsak, biraz kanıt olsa iyi olurdu.
Já que a nossa vida se baseia na canção, era bom se houvesse prova que é assim.
Bundan sonra kendini Sakız olarak tanıt.
Apresenta-te como Pastilha.
Bir paragraf iki paragraf olur sonra bir yıl daha buraya tıkılırız.
Um parágrafo viram dois, aí ficaremos mais um ano aqui.
Yanıt veriyorsanız bilgilendirin, soygun işleniyor.
Informem se responderem. Assalto em progresso.