Üzeresin перевод на португальский
967 параллельный перевод
Büyük bir yerli cenazesi görmek üzeresin.
Vai ver um grande funeral nativo!
- İstiyorsun, ağladın ve ağlamak üzeresin.
Estiveste a chorar e agora estás prestes a começar a chorar.
Tahammül sınırlarını aşmak üzeresin.
Nas últimas, sabes como é?
Fikirlerini duyduğuma sevindim çünkü sen güvenceni kaybetmek üzeresin.
Folgo em ouvir o que opina da segurança. Talvez esteja prestes a perder a sua.
Sen o incecik şeyin içinde donmak üzeresin.
Ainda ficas enregelada com esse casaquinho!
Kendi boğazını kesmek üzeresin ve ben bunu görmeye katlanamam.
Acho que te vais degolar e não vou gostar de assistir.
Harika bir duygu. Dikkat et Pat, patlamak üzeresin.
É melhor teres cuidado, Pat, vê lá não rebentes.
- Şimdi ağzına bir tokat yemek üzeresin.
Você vai levar uns tapas.
simdi kariyerinden kalanlari da mahvetmek üzeresin.
Agora, estás prestes a destruir o que resta da tua carreira.
Ağlamak üzeresin.
Está a ponto de chorar.
Hayatımda gördüğüm en mutlu ailenin mutluluğunu mahvetmek üzeresin.
Matt? Vai destruir toda a felicidade... numa das famílias mais felizes que já conheci.
Tıbbi bir yorum mu yapmak üzeresin?
Ia fazer um comentário médico?
Beni kızdırmak üzeresin.
Está a ponto de me fazer zangar.
Ekmek teknemizi havaya uçurmak üzeresin!
Estás prestes a dar um tiro no nosso ganha-pão!
Ve bir kere daha evlenmek üzeresin.
Prestes a arriscar mais um casamento.
Beni yumruklamak üzeresin değil mi?
Você quase me deu um murro, não foi?
Esiri olmak üzeresin, Mike.
Vais ficar prisioneiro dele.
Yapayalnız bir adam olmak üzeresin.
Vai ser muito solitário.
Ölmek üzeresin.
Porque te havias de preocupar com o que acontecerá?
Evlat eğer o kara cesedinin üzerinde deri kaldıysa onu da kaybetmek üzeresin.
Rapaz... se ainda te resta alguma pele nessa tua carcaça negra... estás a ponto de a perder.
- Ama bağırmak üzeresin.
- Mas estás pronto para isso.
Hayır, fakat eminim ki söylemek üzeresin.
Não, mas imagino que vá fazê-lo.
Eski bir geleneğe şahit olmak üzeresin. Hiçbir modern insanın göremediği.
Estão a ponto de serem testemunhas de um antigo ritual nunca antes visto pela civilização.
Tükenmek üzeresin, ahbap.
Vais perder, amigo.
Ama tam da zamanında edinmişsin. Çünkü bu dünyadan ayrılmak üzeresin.
Também chegaste na hora certa porque estás prestes a partir deste mundo.
Seni uyarıyorum. Çok büyük bir hata yapmak üzeresin.
Estás a cometer um grande erro Flynn.
Patlamak üzeresin.
Estás quase a explodir.
Bunu Albay Lynch için oynama şansına sahip olmak üzeresin.
Ai sim? Vai poder mostrar isso tudo ao coronel Lynch.
İnsalık tarihinin gidişatını değiştirecek önemli bir ana tanıklık etmek üzeresin.
Estás prestes a testemunhar um momento que vai mudar o rumo da história humana.
Çıkmak üzeresin... çıktın!
Estás a desaparecer, agora!
Sinirli bir adamla karşılaşmak üzeresin, Bay William Connor, ki bu adam, omuzunda, milli borçlar değerinde bir taş taşıyor.
Vão conhecer um homem irado, o Sr. William Connor, que se sente com vontade de discutir com o mundo todo.
Bay John Vincent Harden'ın... paranoid sendromlarına neden olan gizemi ortaya çıkaracak kimyasal reaksiyona tanık olmak üzeresin.
A reacção química que está prestes a observar vai resolver o mistério relacionado com a perseguição do Sr. John Vincent Harden.
İlk hızlı takip ve tutuklama dersini almak üzeresin!
Vais fazer a tua primeira perseguição e captura a alta velocidade.
Bebeğim bir kaşif olmak üzeresin.
- Bem. querido, vais ter que te tornar num explorador.
Güvenmek üzeresin.
E está prestes a fazê-lo.
David. Bence büyük bir hata yapmak üzeresin.
David, acho que cometes um erro.
Genç hanım, evin özel yemeğini yemek üzeresin ; sahanda yumurta.
Menina, está prestes a comer a especialidade da casa - ovos Pirelli.
Batmak üzeresin, Larry.
Estás por um fio, Larry.
Ama nerdeyse ölmek üzeresin.
Mas está quase morto.
Kırmızı ışıkta geçmek üzeresin.
Vais passar um vermelho.
Gerçekten hakkından gelmek üzeresin.
Ele está quase a dar o berro.
Bir cenazeye katılmak üzeresin... oldukça gecikmiş bir cenazeye.
Estás prestes a presenciar um funeral... um que já se atrasou demais.
Koruyucu meleğine kavuşmak üzeresin.
- E são mesmo, estão prestes a voltar ao vosso protector divino.
Üstlerine yalan söylüyorsun kuralları ihlal ediyorsun ve bir başkasını koruyorsun. Neredeyse bir kişilik geliştirmek üzeresin.
Tu estás a mentir aos teus superiores, estás a quebrar as regras, tu estás a encobrir.
Valerie'ciğim, onunla hava durumunu tartışıyor değilsin! Onunla zina yapmak üzeresin!
Minha cara Valerie, não estás a discutir o tempo com ele, vais cometer adultério com ele!
Cinayet işlemek üzeresin.
- Agora diz. - Vais cometer um assassinato.
Korkunç bir araba kazasında ölmek üzeresin.
Está a ponto de morrer em um terrível acidente.
Büyük bir hata yapmak üzeresin delikanlı.
Está a cometer um grande erro, jovem.
Bir kontrat imzalamak üzeresin...
- Sim!
İkinci defa tarih yazmak üzeresin küçük dostum.
Em breve entras para a História pela segunda vez, meu caro amigo.
Sonra, kendine bir bak ; üşüyorsun, karnın aç ve ağlamak üzeresin.
Whoosh.