Flan перевод на русский
31 параллельный перевод
Onca vakit seninle bir savaş meydanında karşılaşamadığımıza hayıflanırdım. Ya öyle, ben de hayıflanırdım.
{ C : $ 00FFFF } Мне тоже жаль.
Bu uyumsuzluğundan ötürü çok hayıflanıyoruz.
Я бы посоветовал быть осторожнее, Номер Шесть.
Senin tavırlarına hayıflanıyorum.
Он уже забыл тебя! Остаётся только сожалеть о твоём отношении в целом.
Doğum günü flanı yaptım.
У нас будет пирог.
Aslında sadece bir doğum günü flanı var.
Ну, вобще-то один из них пирог.
Özür dilerim. Flanı biraz fazla kaçırdık da.
Извините, мы под впечатлением от пирога.
Tamam, millet. Flan zamanı.
Хорошо, ребята, настало время пирога!
Tamam Rachel. Özel bir flan dileği dile.
Итак, Рейчел, загадай особое пироговое желание.
sizin çamurlu çukurlarınız gölge ve kefaret içinde O geçmişe hayıflanır.
Ваш Бог прячется в тенях и кается. Он оплакивает былое,..
geri kalanınızı köpeklere yedirmediğim için hayıflanıyor olacaksınız.
... что не скормили меня собакам целиком.
En iyi haberlerime mi bakıyorsun, yoksa kendi yetersizliğine mi hayıflanıyorsun?
Просматриваешь мои лучшие репортажи? Или признаёшься в собственной некомпетентности?
Adam hayıflanırken polis kapısına geliyor ve diyor ki, " Ukrayna'dan evlendiğiniz kadın...
Муж думает : "Боже". Приходит полиция и сообщает : "Ваша жена украинка"
Citigroup yoksulların fazla ekonomik güce sahip olmadığı halde zenginlerle eşit... oy hakkına sahip olmaları konusunda hayıflanıyordu. Bir kişi, bir oy.
"Ситигруп" сетовала, что небогатые, возможно, не обладают достаточной экономической властью, но они имеют равное право голоса с богатыми.
Keçi dilimi böreğini dene.
Попробуй flan de leche de cabra.
Flan-erkek için bir kepek-epek!
Большой кексил для Фладеро-чудил.
Hayıflanılıyor.
Кляну себя!
- Ortaya çık. Beyhude yere hayıflanıyorsun.
Открой глаза, забудь о совести и все будет шито-крыто.
Flan yaptığını bilmiyordum.
Я и не знал, что ты сделаешь ягодный пирог.
Yargıç Grantson'ın Domingo Flan davasından sonra hediye ettiği silahtan bahsediyorum.
Я говорю о той вещице, которую судья Грэнстон дал тебе после того дела с Доминго Флэном.
Adam ne zaman aptalca bir şey yapsa onu buz pistinde düşürdüğüm için mi bu hâle geldi acaba diye hayıflanıyorum.
Каждый раз, когда Адам что-нибудь чудит, я все думаю, а не из-за того ли это случая, - когда я его уронила на катке?
Sonra ise suçu kendinde bulup iyi biri bulamadığın için hayıflanırsın.
И ты подталкиваешь тебя, говоришь себе, что это все твоя вина, что не можешь найти хорошего парня.
Daha fazla kazanamadım diye hayıflanır gibi bir halin var.
- Сокрушаешься, что не получил больше?
- "Flan tatlısı." - "Flamingo."
- Свора. - Свобода.
Onun gidişine hayıflanırken ona ve Sybbie'ye yeni hayatlarında iyisini dileyeceğiz.
И хотя мы сожалеем о его решении, мы желаем ему и мисс Сибби всего самого лучшего в новой жизни.
- Neye hayıflanıyorsunuz?
- На что вы злитесь?
- Savaş zamanı yapılan şeyler yahut yüce bir amacın gerçekleşmesi uğruna yapılan şeyler barış zamanlarında en çok hayıflanılan şeyler olabilir.
- То, что делается во время войны, или из благородных побуждений, в мирное время может быть весьма неуместным.
Murnau öngördüğü şey hakkında bana hayıflanıyordu sesli sinemanın geleceğini söylüyordu.
Морно сокрушался, что он предвидит приход звукового кино.
Artık şu flan-tinilerden bir tane alabilir miyim, lütfen?
Можно мне теперь флан-тини, пожалуйста?
Adele ona hayran, Streisand onu bir arkadaş olarak görüyor. J.Lo onun kıçı için hayıflanıyor. Bayanlar ve baylar, sadece bir şarkı söyleyecek,
Даму, которую я собираюсь представить обожает Адель, Стрейзанд считает своим другом, а Джей Ло завидует ее заднице.
Ama sonunda onu Davos öldürdüğü için mutluyum yoksa ömür boyu acaba yanlış sebeplerden mi öldürdüm diye hayıflanıp duracaktım.
Но в итоге я рада, что это был Давос, а не я, иначе остаток жизни я бы провела, размышляя, по тем ли причинам я убила человека.
Flan-tininiz... ve yanında da bir şişe tekila.
Вот ваш флан-тини и бутылка текилы.