All at the same time Çeviri Türkçe
842 parallel translation
A brand-new automobile to run around in and married all at the same time and on the same day.
Gezmek için yepyeni bir araba aynı gün de evlendin.
For the first time, I saw a way to get clear of the whole mess I was in... and of Phyllis, too, all at the same time.
İlk defa içine battığım pislikten kurtulma fırsatı bulmuştum Ve Phyllis'ten, bir taşla iki kuş.
Missing Persons Bureau reported him seen... in Chicago, Denver, Palm Beach and Hollywood, but all at the same time.
Kayıp bürosu onu Chicago, Denver... Palm Beach ve Hollywood'da gördüklerini bildirdi, ama hep aynı zamanda.
Well, being sheriff and tax assessor... and collector all at the same time... a man needs plenty of help.
Aynı anda hem şerif hem vergi memuru hem de tahsildar olunca insanın hayli yardıma ihtiyacı oluyor.
- I take them all at the same time?
- Hepsini aynı anda mı?
We can be against him and admire him, all at the same time.
Aynı anda ona hem hayran olabiliriz, hem de karşı çıkabiliriz.
How are you going to be at 13 different banks all at the same time?
Aynı anda 13 farklı bankayı nasıl soyacaksın peki?
How can we be sure we hit'em all at the same time?
Onları nasıl aynı zamanda vuracağımızı biliyor musunuz?
Well, after all I can't be in two places at the same time, can I?
Aynı anda iki yerde olamam, değil mi?
How they handle all this and ride a horse at the same time is beyond me.
Ata binerken bu teferruatla nasıl uğraşıyorlar hiç anlamıyorum.
At the same time, the scattered Nazi agents all over the Commonwealth have been unceremoniously clapped into prison.
Aynı zamanda, İngiliz Milletler Topluluğu'nun her köşesindeki Nazi ajanları ve onların işbirlikçileri yakalanmış ve hapsedilmiştir.
For once, we're all happy at the same time.
- Hepimiz aynı anda mutluyuz.
During this emergency production period, I want all of you to meet your quotas without fail, and at the same time to hone your fighting spirit.
Bu acil durum üretim döneminde hepinizden istediğim kotalarınıza hatasız olarak ulaşmanız aynı zamanda da savaşçı ruhunuzu bilemenizdir.
Darling, how could he be in all those places at the same time?
Sevgilim, nasıl aynı anda tüm bu yerlerde olabilir?
We can dispose of all the bodies at the same time.
Cesetlerin hepsinden topluca kurtuluruz.
Here I was among all those people... and at the same time I felt as if I were looking at them from someplace far away.
Bunca insanın arasındayken bir taraftan da onlara uzak bir noktadan bakıyormuş gibiydim.
Yes, they were all salted at the same time.
Evet, hepsi aynı zamanda tuzlandı.
Let's tell him that we all landed on the island at the same time.
Adaya hep birlikte, aynı anda indiğimizi söyleyelim.
To all the nations, at the same time.
Bütün uluslara, aynı anda.
Oh look, Old Joe, it's a chance,... if the chow lady, the laundress, and the undertaker haven't all met here at the same time without meaning it!
Bak, yaşlı Joe, eğer aşçı kadın, çamaşırcı kadın ve cenazeci istemeden burada karşılaşıyorlarsa, bu bir şanstır!
They've all stopped at the same time.
Hepsi de aynı zamanda durmuş.
You see? Not only here but all over. All over the hill, at the same time.
Gördünüz mü, sadece burada değil, aynı anda bütün tepede.
My last story - Well, the editor said it was all right to write like Somerset Maugham... and it was all right to write like Truman Capote... but not at the same time.
son öyküm - şeyy, editörler, Somerset Maugham gibi yazmak güzel..... ve Truman Capote gibi yazmak da güzel... ama ayni zamanda ikisi gibi değil, diyorlar.
All these time-outs happened on the same day as the one at Midwich.
Tüm bu zaman kesintileri, Midwich'tekiyle aynı gün meydana geldi.
At the same time, the Tennessee Valley authority had to buy all the land along the shore of the river and all its islands.
Aynı zamanda Tennessee Vadisi Komisyonu'na nehir kıyılarındaki ve adacıklardaki tüm toprakları satın alması yetkisi de verildi.
How often does a man get rid of all his troubles at the same time?
Bir adamın bütün derlerinden aynı anda kurtulduğu ne kadar sık görülebilir ki?
At the same time, the girls will steal the fastest boat they can find so we all have a chance of getting out when this thing is over.
Bu sırada, kızlar da bulabildikleri en hızlı tekneyi çalacaklar. Böylece bu iş bittiğinde, buradan gitmek için bir şansımız olacak.
Might have two wives at the same time, but no watch. Bless them all.
Şu iki karısı olup bir saati bile olmayan insanları kasdediyorum.
I'm not gonna sit here, sweat, feel hot lead, and at the same time listen to that sugar-coated malarkey about the beggar woman and her daughter. That's all! Finished!
Burada korkudan kan ter içinde öylece oturup, bir yandan da dilenci kadın ve kızının allanıp pullanmış deli saçması hikâyesini dinleyemem.
But at the same time have all the advantages the combines enjoy... Through an associated purchasing company.
Ama aynı zamanda birleşmenin de ortak bir satın alma şirketi aracılığıyla tüm avantajları var.
We all stabbed him at the same time.
Hepimiz aynı anda bıçakladık.
I much prefer seeing all of my face at the same time.
Yüzümün tamamını aynı anda görmeyi tercih ederim.
A woman can satisfy all your senses at the same time.
Bir kadın bütün duyularını aynı anda tatmin edebilir.
All the fuses must be lighted at the same time.
Tüm fitiller aynı anda ateşlenmeli.
All the spears must be thrown at the same time.
Tüm mızraklar aynı anda atılmalı.
Not a festival but something which will fire the imagination of the world, which will bring together all the different types of flying machines... and, at the same time, increase the circulation of my newspaper.
Bir festival değil, ancak her çeşit uçan makineleri... bir araya getirmek fikrini tüm dünyada ateşleyecek... ve aynı zamanda gazetemin satışlarını arttıracak bir şey.
We've no reason to suppose that we all ended up in the cases at exactly the same time.
Sonumuzun aynı anda kabinlerde bitmesini varsaymak için nedenimiz yok.
I only mean he's everywhere, all over the world, at the same time.
Nasıl yani? Aynı zamanda dünyanın her yerinde diyorum.
All measures likely to guarantee to us that the police force would not make us evacuate and at the same time to maintain the normality of the factory in order to avoid disorders.
Alınan tüm önlemler polisin fabrikayı boşaltmayacağı ve aynı zamanda düzensizliği önlemek için fabrikanın normalliğini sağlama üzerineydi.
All right tomorrow at the same time.
Peki yarın aynı saatte.
Never in our entire married life will all of our kids be healthy at the same time.
Evlilik hayatımız boyunca asla çocuklar hep birlikte iyi olmayacak.
This all has to happen at the same time.
Tabii ki, bunların hepsi aynı zamanda olmalı.
You're all screaming at me at the same time.
Aynı anda, hepbir ağızdan bağırıyorsunuz
- They all have to go at the same time.
- Tabii ki.
The race is open to six classes of cars... from the smallest production models to the largest sports and turbo-type engines... all competing at the same time on the same circuit.
Yarış 6 kategoride araba var... en küçük seri üretim modellerden en büyük spor ve turbo motorlulara kadar... hepsi aynı pistte aynı anda mücadele ediyolar.
By the time you came along it was changed. Got small and crowded... and you kept bumping at the same people all the time.
Ama zaman geldiğinde her şey değişecek burası küçük, kalabalık ve seni sevmeyen insanlarla dolu.
At the same time, all over the South of England, camps were springing up, ready for the tens of thousands of invasion troops.
Bu esnada İngiltere'nin güneyinde, onbirlerce kişinin barınabileceği kamp alanları meydana getiriliyordu.
The Winter it was each worse time e, in this height, almost at the same time, the German counterattack in the Ardenas appeared, what it opposed all our expectations.
Bundan kısa bir süre sonra hemen hemen aynı günlerde, Almanlar, Ardenlerde karşı saldırıya başladı. Bu, umduğumuz her şeyi allak bullak etti.
And at the same time, there are people who from all human inventions have chosen the oven!
Tüm bunlar olurken, öyleleri de var ki büyük buluşlar içinden fırını seçmişler!
The object that was prestigious in the spectacle.. becomes vulgar the instant it enters one consumer's home, at the same time as the homes of all others.
Fakat gösteri içinde saygin olan nesne, tüketicisi – veya diger tüm tüketiciler – tarafindan eve getirilir getirilmez siradanlasir.
The paradox which consists in suspending... the meaning of all reality in favor of... its historical accomplishment, and in revealing this meaning at the same time... by constituting itself as the accomplishment of history, devolves from the simple fact... that the thinker of the bourgeois revolutions... of the 17th and 18th centuries... sought in his philosophy... only reconciliation with their results.
Hegel'in içinde paradoks barindiran görüsü kendi sisteminin sonucu temsil ettigini ilan ederken tüm gerçekligin anlamini tarihsel sonuca boyun egdirmesi bu on yedi ve on sekizinci yüzyilin burjuvazi devrimleri düsünürünün, felsefesinde, yalnizca bu devrimlerin sonucuyla bir uzlasma aramasi gerçeginden çikmaktadir.