And i'm not the only one Çeviri Türkçe
223 parallel translation
And I want you to know that I'm not the only one that's grateful.
Bilmenizi isterim ki, minnettar olan tek kişi ben değilim.
I'm not denying the importance of sexuality in all our lives. ... as a contributing factor, but you'll never convince me. ... it's the one and only cause of neurosis.
Cinselliğin hepimizin yaşamında katkıda bulunan bir faktör olduğunu inkâr etmiyorum ama nevrozun tek nedeninin cinsellik olduğuna beni asla ikna edemezsin.
Now I'm going to give you the one man who not only speaks for that flag, but has fought for it with distinction and now represents it with honor.
Şimdi huzurlarınıza... sadece bu bayrak adına konuşan birini değil, ayrıca o bayrak için de onuruyla savaşmış... birisini gururla takdim ediyorum.
The Adler has a two-meter wingspan. but it's not one of my designs, because it's a glider... and I work only on the power models.
Adı Adler - iki metre kanat genişliğinde ama o, benim dizaynım değildi çünkü o bir planör... ben sadece elektrikle çalışan modeller üstünde çalışıyorum.
And I'm not the only one who's had her.
Ve ona sahip olan tek kişi ben değilim.
And I'm not the only one who's had her.
Ayrıca onu sahip olan tek kişi ben değilim.
And I'm not the only one...
Soyadını bilmeyen tek kişi de ben değilim.
They delivered only five beakers, and one of the bowls arrived chipped, which it was not when I paid for it.
5 çömlek geldi, üstelik biri de oldukça hasar görmüştü. Ödemeyi yaptığım zaman böyle bir şey yoktu.
and i'm not the only one who thinks so.
Üstelik böyle düşünen sadece ben değilim.
D'accord. However, while examining the soup bowl of near, I found tracks, not only of the pink baton, but also of another color, a red fort and lively one.
Ancak fincanı incelediğimde sadece pembe ruju görmekle kalmadım ayrıca koyu parlak kırmızı bir ruj rengi de gördüm.
And I'm not the only one.
Bu konuda yalnız da değilim.
I got a gun, too, and I'm not the only one.
Benim de silahım var, hem yalnız değilim.
Even if that is true, and I'm not saying it is, the only one that has reason to celebrate is Ghee P'Trell.
Bu doğru olsa bile, ki ben öyle olduğunu söylemiyorum,... ödülü hakkeden tek kişi Ghee P'Trell.
You've been acting strange all day and I'm not the only one who's worried about you.
Bütün gün boyunca çok garip davrandın, ayrıca, senin için endişelenen, bir tek ben değilim.
One morning, over at Elizabeth's beach house... she asked me if I'd rather go waterskiing or lay out... and I realized that not only did I not want to answer that question... but I never wanted to answer another water-sports question... or see any of these people again for the rest of my life.
Bir gün, Elizabeth'in yazlığında su kayağı mı yoksa güneşlenmek mi istediğimi sordu. Ne bu soruyu, ne başka su sporları sorularını yanıtlamak ne de bu insanların hiçbirini bir daha görmek istemediğimi fark ettim.
And I'm sure I'm not the only one who thinks so.
Eminim böyle düşünen de bir tek ben değilimdir.
Fantastik, Snuggle, Cheer, Joy, Pledge, and all the other janitorial aphrodisiacs- - keep up- - that not only clean and shine, but also declare my eternal servitude and dedication to the one I love.
Fantastik, yuva, neşe, zevk, yemin, ve tüm diğer hizmetli afrodizyakları... sadece temizlemek ve parlatmak için değil aynı zamanda sonsuz köleliğimi bildirmek ve sevdiğime adanmışlığımı ispat etmek için.
It's valid, and I'm not the only one who thinks so.
Bu geçerli, ben böyle düşünen tek kişi değilim.
But I'm the only one who can pilot this vessel and we're not going anywhere till someone goes up on that roof.
Ama bu aracı yönlendirebilecek tek kişi benim ve birisi çatıya çıkana dek bir yere gitmiyoruz.
That's right, and I'm not the only one.
Doğru, ve sadece ben de değilim.
Now, I'm sure you had reason, Paul but like it or not, the wife of the governor has only one nephew and his name is Percy Wetmore.
Haklı olduğundan eminim, Paul ama beğensen de beğenmesen de valinin karısının bir tek yeğeni var onun da adı Percy Wetmore.
And hey, bulletin : I'm not the only one who's been a little less than honest here.
Ayrıca, burada dürüst olmayan tek kişi ben değilim.
- l'm no drama queen. And I'm not the only one who totally freaked out.
Ben dram kraliçesi değilim.
I'm sick of this holier-than-thou act, and I'm not the only one.
Bu, "ben senden üstünüm" havaların sıktı, tek sıkılan da ben değilim.
In fact, I can't take a vacation, and I'm the only one not sulking!
Ben tatile çıkamam. Geri dönmek zorundayım. Tek surat asmayan benim.
Hey, I'm not the one who fell in love with a guy who could only get a job selling sperm samples and doing experimental drug research.
En azindan asik oldugum adamlarim spermlerini calip uyusturucu testi yaptiran ben degildim.
Not only was I an efficiency expert and a challenge to your little state within a state, but I'm not one of those windup dolls you can tickle at the water cooler.
Sadece bir verimlilik uzmanı değil senin küçük krallığına bir tehdit olarak geldim sanki, ama ben senin su soğutucusunda eğlendirdiğin bebeklerden biri değilim.
And I'm smart enough to know I'm not the only one who talks this way.
Bu şekilde konuşan tek kişi olmadığımı bilecek kadar da zekiyim.
And yet... how is it – this is not boring you I hope how is it that of the four Evangelists only one speaks of a thief being saved.
Bununla birlikte... nasıl oluyor da – seni sıkmıyorum umarım - Nasıl oluyor da dört İncil yazarından sadece biri kurtulan hırsızdan bahsediyor?
Just because you're repulsive and the most annoying person on the planet, and I'm not the only one who thinks so, doesn't mean I want you to kill yourself.
Bak, sadece itici ve gezegenin en iğrenç kişisi olman ve benim böyle düşünen tek kişi olmamam intihar etmeni istediğim anlamına gelmez.
So I'm not the only one And that I won't be so down
? Böylece tek ben olmayacağım? ?
And we both know I'm not the only one thinking it.
İkimiz de mi biliyoruz? Düşünen tek kişi ben değilim ki.
A lot of people walk in and out of my life, Dawson and you might not believe me because I'm an actor and I lie for a living but you're one of the only people I ever really wanted to stick around.
Hayatıma girip çıkan bir sürü insan oldu, Dawson. Şimdi söyleyeceklerime inanmayabilirsin çünkü bir oyuncuyum ve para için yalan söylüyorum. Ama gerçekten vakit geçirmek istediğim tek kişi sendin.
And I'm not the only one who feels that way.
Üstelik böyle düşünen tek kişi ben değilim.
And second of all, I'm not the only one who spills stuff around here.
Ve ayrıca, ağzından bir şeyler kaçıran sadece ben değilim.
And I'm not the only one.
Ve sadece benimki değildi.
And I'm not the only one.
Ayrıca bu saldırıya uğrayan tek kişi ben değilim.
I've heard those children screaming... and I'm not the only one.
O çocukların çığlık atışlarını duydum... ve tek de değildim.
It was like Shawn was draining the life out of him somehow... and I'm not the only one who saw it.
Shawn sanki, onun enerjisini çekiyor gibiydi. Tek gören ben değilim.
Alan, my vote's the only one that counts... and I'm not going public.
Sadece benim oyum geçerli. Ve bunu açıklamayacağım.
And I'm not the only one.
Ve tek ben değil.
But you're still my sister, and you're the only one I've got, and I'm, uh... well, I'm not giving up on you,
Fakat sen hâlâ kızkardeşimsin ve sahip olduğum tek kişisin. Ve ben... Senden vazgeçmiyorum.
And I dare say, he's not the only one with disciplinary problems.
Ve korkarım disiplin sorunu olan tek kişi de o değil.
And I'm not the only one who thinks that.
Bunu tek düşünen ben değilim.
Well, I want to know that I am not the only one who's worried about this, and I want to know that if the two of them are over here, that they are going to be supervised, and I really want you to stop looking at me like I'm crazy.
Bu konuda tek endişelenin ben olmadığımı bilmek istiyorum, ve o ikisinin deneteldiniklerini bilmelerini istiyorum, ve bana deliymişim gibi bakmayı kesmeni istiyorum.
Alice, you're a funny lady, and it's one of the things I love about you, and I'm not the only one.
Alice, sen komik bir bayansın, ve bu senin hakkında sevdiğim şeylerden biri, ve birtek seven ben değilim.
I'm sorry, but I'm not going to call the powers that be and tell them to disregard the one lead- - the only lead- - that we have.
Kusura bakma ama güvenlik güçlerini arayıp. elimizde tek, yegane ipucunu dikkate almayın diyemem.
And I'm not the only one who feels that way.
Bu şekilde hisseden tek kişi ben değilim.
And not only do I have an alibi, but everybody involved in the problem has one, too.
Ve sadece bir tanığımın olması bir yana, bu işe dahil olan herkesin de bir tanığı var.
You see, I have long been a proponent in the search for Earth. The promise of perhaps finding not only a new home, but also the prospect of discovering our long lost brothers and sisters of the 13th Colony is a powerful one and one I have believed in heart and soul.
Uzun zamandır dünyanın, belki yanlızca yeni bir yuva bulma sözünün değil kalben inandığım, uzun zamandır kayıp olan güçlü 13. kolonideki kardeşlerimizi bulma yönünün de aranması taraftarıydım.
Getting disillusioned, and I'm not the only one.
Çözüm açılsın diye gitmiştim.