And it's true Çeviri Türkçe
1,777 parallel translation
It's true, and you know it.
Bu doğru bunu biliyorsun.
If it's true, and vince is out there- - look, I could stand here all day and talk to you about unfinished business and the importance of closure, but there's much more at stake.
Dediğin doğruysa, Vince buralarda. Bak, bütün gün burda durup seninle bitmemiş işler ve bunu bitirmenin öneminden bahsedebilirim. ... ama daha çok risk mevcut.
And if it happened, and it's true, and it's mine, then it's a miracle.
Ve böyle bir şey olduysa, ve doğruysa ve benden ise o zaman bu mucizedir.
And it's true that steroids can be one of 1000 risk factors that could lead to heart disease, but then again low testosterone is another big risk factor.
Steroidlerin kalp rahatsızlığına neden olan 1000 risk etmeninden biri olduğu doğrudur ama aynı zamanda düşük testosteron düzeyi de büyük bir risk faktörüdür.
I think it's good to do doping tests and the trick obviously to find a way of really doing true testing.
Bence doping testleri yapılması güzel ve doğru testlerin uygulanması aldatmacaya çare olur.
I mean, if what you're saying is true, I'm sure it's just'cause they want to know that whoever they give the lead role to can handle the pressure and the responsibility.
Yani, söylediklerin doğruysa başrolde seni düşünmelerin sebebi rolü alacak kişinin o baskıya dayanacak ve sorumluluk alacak seviyede olduğunu düşünmeleridir.
Let's assume that's true, and it certainly sounds like it might be.
Hadi bunun doğru olduğunu varsayalım. Ve kesinlikle kulağa doğruymuş gibi geliyor.
No, he needs a true collaborator who has the time, and that's not me, it's you.
Zamanı olan gerçek bir iş arkadaşına ihtiyacı var ve o ben değilim, sensin.
* Love is a many-splendored thing * * it's the april rose that only grows * * in the early spring * * when your fingers touched my silent heart * * and taught it how to sing * * yes, true love's * * a many-splendored thing *
* Aşk güzel bir şeydir * * büyüyen bir nisan gülüdür * * ilkbaharın başında * * parmakların suskun kalbime dokunduğunda * * ve nasıl şarkı söyleyeceğini öğrettiğinde * * evet, gerçek aşk * * güzel bir şeydir *
It's funny, and true, and touching. "
Eğlenceli, gerçek ve dokunaklı. "
And it's true.
Doğruymuş.
Know what Taani partner, it's considered very lucky to get wet in the first rain and whatever you wish for comes true.
Biliyor musun Taani partner, Bunu bir şans olarak değerlendirmeliyiz ilk muson yağmurunda ıslananın dilekleri kabul olurmuş.
And it's true that your son is gay.
Oğlunun gay olduğu doğru.
And it's when those choices are least clear that we draw upon our conscience, follow our instincts, and reveal our true character.
Ve bu tercihler net olduğunda bu bizi vicdanımıza götürür içgüdülerimizi izler ve gerçek karakterimizi ortaya koyarız.
And yeah, it's true.
Ve evet, bu doğru.
Ok, true, but you know, we do a pretty good job of pretending it's a long way off, and, well, the odds are on our side.
Tamam, doğru, fakat biliyorsun, çok uzaktaymış gibi görünerek iyi iş yaptık, ve, avantaj bizim tarafımızda.
Isn't it true that the prince will faint at my feet, dazzled by my beauty and style?
Prensin ayaklarıma kapanıp bu güzellik ve ihtişam karşısında yamulduğu yalan mı?
- And if it's not true?
Ya bu haber gerçek değilse?
And since it's rumour, it might not even be true. Right?
Ve söylenti olduğuna göre doğru bile olmayabilir, değil mi?
And it would have to be policed, and it would actually be Ö those of us who donít believe in it are very glad itís not true, because we think it would be horrible, those who do believe
Ve sürekli kontrol altında tutuluyor olurduk. Biz inançsızlar, bunun olmamasından memnunuz çünkü bunu korkunç buluyoruz. Ama inananlar da, kesin olarak kanıtlanmış olmasını istemezdi.
And itís glorious, wonderful art, and it can be true, and we just accept thatís true, and Donneís poetry, only very extreme circumstances could make it possible.
Olağanüstü, harika bir sanat. Ve doğru da olabilir, kabul ediyoruz ; doğru. Ve Donne'un şiiri de yalnızca sıra dışı koşullar altında mümkün olabilirdi.
Mr. Mazzy, is it true that French-Canadian soldiers have set up road blocks preventing people from leaving and entering your area in rural Canada...
Bay Mazzy, Fransız-Kanadalı askerlerin olay yerine giriş ve çıkışı engellediği doğru mu?
I hear people say it, and I just thought maybe it was... it was the right thing to say. I don't know if that's true.
Doğru mu bilmiyorum.
If none of this is true, we accelerate a photon beyond the speed of light, and it ends up creating a time hole and destroying the universe?
Ya bunların hiçbiri doğru değilse ve biz bir fotonu ışık hızından hızlı hale getirip en sonunda bir zaman çukuru yaratarak evreni yok edersek?
Flattery isn't gonna change my perspective on this, and, uh, even though it's true, we both know Steve didn't say that.
Pohpohlama bu işe bakış açımı değiştirmeyecek ayrıca doğru bile olsa, bunu Steve'in söylemediğini ikimiz de biliyoruz.
Chuck and Bobby told me he... he didn't make it, but I know that's not true.
Chuck ve Bobby, onun yapamayacağını söyleseler de ben bunun doğru olmadığını biliyordum.
If the current sexual allegations are true and he thinks we know it, he's not coming out of there.
Eğer şimdiki suçlamalar doğruysa ve bunları bildiğimizi düşünüyorsa... dışarı çıkmayacaktır.
And yes, it's true that time I drove Your mother to the airport, Well, let's just say there was a very confusing,
Ve evet, anneni havaalanına bıraktığım sırada şöyle diyelim, o kısa süreli park anında kafa karıştırıcı, cinsellik dolu bir an yaşandı.
It's where dreams come true and pigeon poop tastes like tapioca.
Rüyaların gerçeğe dönüştüğü ve güvercin bokunun muhallebi gibi olduğu yerdir.
Because if it's true and he hears you, Then he might be a nut job.
Eğer bu gerçekse ve seni işitebiliyorsa o halde kaçık işlere bulaşmış demektir.
It's true : he was a friend, and I'm a friend.
Bu doğru : o bir dosttu. Ben de öyleyim.
She calls you, um, "collateral damage," and I think it's true.
Senin için "şanslı kaza" demiş.Ve bence çok haklı.
Look, I hope that's true, and maybe it is, but... the thing is, the two of us have been down very similar roads.
Bak, umarım söylediklerin doğrudur. Belki gerçekten de öyle, ama konu şu ki, ikimiz de çok benzer yollardan geçtik.
We'll only print something if it's true and can be verified.
Biz sadece bir şeyleri, doğru olup olmadığının ispatlanması için yayımlayacağız.
True, and that's why I finally realized It wasn't about me...
Doğru, işte bu yüzden en sonunda benimle alakalı olmadığını anladım.
It's true you sold your guitar And bought a car?
Gitarını satıp araba aldığın Doğru mu?
If that were true, and it would certainly make sense, do you think I could tell you that it's true?
Bu doğru olsaydı ve kesinlikle mantıklı olurdu sence bunun doğru olduğunu sana söyleyebilir miydim?
Most adults will tell you almost anything To get you to eat your veggies, and most of it's not true.
Yetişkin insanların çoğu sebzeli şeyler yemen için sana bir sürü şey söyler ve bunların çoğu doğru bile değildir.
Women and gays. It's true.
Kadınlar ve eşcinseller.
And it's true.
Ve bu gerçek.
He's always been so good and true, it would have been a sin to deceive him.
O her zaman iyi kalpli ve dürüst oldu, onu böyle aldatmak günah olurdu.
And it's true what they say, you know.
Ve söylenenler de doğruymuş.
That's good, but it's not quite punchy enough, and it's probably true now anyway. Hmmm. I'll bet he does own a lot of gates.
Bunlar iyi ama vurucu espriler değiller ayrıca eminim ki gerçekten Bill Gates'in bir sürü köprüsü vardır.
I had my doubts at first, it seemed too good to be true, but Merdle's bank is solid, genuine, it is copper-bottom guaranteed, and it is yielding 20 % per annum.
Önceleri kuşkularım vardı, gerçek olamayacak kadar iyi bir yerdi ama Merdle'in bankası sağlam, gerçek, garantili ve yıllık % 20 veriyor.
Instead of outer space, it's like the cave divers use that word, inner space, and it's very true.
Dış uzay yerine tıpkı mağara dalgıçlarının iç uzay kelimesini kullanması gibi. Çok doğru.
I told my neighbours standing around me that now they start to kill the Jews in the concentration camps, that it is not true that they only are brought there and can live there as they live here, as it was told them.
Bir gün sebze ya da onun gibi bir şey almak için sırada beklerken etrafımda bulunan komşularıma toplama kamplarındaki Yahudileri öldürmeye başlayacaklarını onların oraya götürülüp burada olduğu gibi yaşayacakları söyleminin doğru olmadığını ifade ettim.
We can find out if it's true by tearing matter apart and looking at the pieces.
Eğer doğru ise maddeyi parçalara bölüp ve zerrelere bakıp, ortaya çıkarıp bulabiliriz.
I had it investigated, and that's true
Araştırma yaptım ve her şey doğru.
It's also true that Eskimos run all the locksmith shops... the Irish have enormous nipples... and Puerto Ricans can dangle from steel beams for hours at a time.
Ya da Eskimoların çilingir mağazalarına koştuğu bir gerçeğini... İrlandalıların kocaman meme uçları olduğunu ve Porto Rikoluların vinçten bir saat boyunca sarkabildiğini.
She just said, "Nod if it's true." And that's all I did, is nod.
Bana "Doğruysa kafanı salla" dedi o kadar. Tek yaptığım şey kafayı sallamak.
Okay, I've got a really good horror story, and it's particularly terrifying because it's true.
Tamam, çok iyi bir korku hikayem var. Bilhassa korkutucu, çünkü gerçek.
and it's getting worse 25
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505
and it's weird 29
and it's okay 46
and it's beautiful 32
and it's gone 41
and it's done 39
and it's your fault 41
and it's only 22
and it's all because of you 31
and it's 505