Argue Çeviri Türkçe
5,149 parallel translation
Le s not argue
Tartışmayalım.
If the ceremony were private, between the couple, who would be in a position to argue the outcome?
Eğer töreni. özel edildi çift? arasında. kim bir konumda olurdu sonucu tartışmak?
I'm going to marry you, dear, so we can stare at each other at the breakfast table, sit with our backs to one another, occasionally argue... that's what you think marriage is like.
Seninle evleneceğim, hayatım, böylece kahvaltı masasında birbirimize bakabilir, sırt sırta oturabilir, zaman zaman tartışabiliriz... sence evlilik böyle bir şey mi?
- Please don't argue.
- Lütfen kavga etmeyin.
- They'll just argue. - Hey?
- Onlar sadece tartışıyorlar.
They'll argue and fight, like Granddad said.
Büyük babanın da dediği gibi tartışıp kavga ediyorlar.
"Why argue without a reason?"
Sebepsiz yere neden tartışıyoruz?
When so many want you dead, it hardly seems.. Good manners to argue.
O kadar kişi ölmeni istediğinde karşı çıkmanın pek doğru olduğu söylenemez.
Gave it all up for chilDr.en. I could never bear to argue with her.
Çocuklar için hepsinden vazgeçti. Onunla tartışmaya asla kalkamam.
I got a car battery and two jumper cables who argue different.
Sana katılmayacak bir araba aküm iki de takviye kablom var.
That's not your business. Let us argue!
Sen karışma.Aramızda hallederiz, değil mi David?
Can't we argue quietly?
Daha sakin konuşamaz mısın?
Copernicus was right to argue that our world is not the center of the universe.
Kopernik kendi dünyamizin evrenin merkezinde olmadigini iddia ederken hakliydi.
Writers, artists, men of science- - they'd fill our drawing room night after night to talk and argue.
Yazarlar, oyuncular, bilim adamları... Hepsi neredeyse her gece misafirimiz olur birlikte konuşur ve müzakere ederlerdi.
Well, I could argue that.
Bunu tartışabilirim.
Look, son, I don't want to argue the finer points of the law with you, but we are investigating a potential capital murder case.
Evlat, seninle kanunun ceza noktaları konusunda tartışmaya girmek istemem ama potansiyel büyük bir cinayet davasını soruşturuyoruz.
It's not things that need to be argue..
- Tartışılacak bir şey değil..
I don't want you guys to argue.
Tartışmanızı istemiyorum.
All I did was argue the facts in there.
- Orada sadece gerçekleri savundum.
They drink at The Hollywood or the Uptown Bar - tittle places deep in the city, and they argue there about things they don't understand - politics, race, religion.
Ya Hollywood Bar'da ya da Uptown Barında içerler. Arka sokaklardaki karanlık yerler. Anlamadıkları konular hakkında tartışırlar.
I can't argue with that.
Bu konuda bir şey diyemiyorum.
Don't argue Laila.
Benimle tartışma Laila.
The prosecution could argue that John Joseph O'Shea was a getaway driver.
SavcıIık bu durumda John Joseph O'Shea'nin kaçış sürücüsü olduğunu savunur.
I'm just saying, I would expect you to argue that point first...
sadece söylüyorum, seninle bu konuyu öncelikle tartışalım..
- I'm not here to argue.
- Buraya tartışmaya gelmedim.
As for point 2, we argue that no danger existed, and that at no time was anyone in fear of being harmed and that the court should reject the claim for damages.
2. maddeye gelince. Ortada bir tehlike olmadığını ve hiç bir zaman hiç kimsenin zarar görme korkusu taşımadığını ileri sürüyoruz. Bu yüzden de mahkeme tazminat talebini reddetmelidir.
We would argue that the Florentine Jarméus is not a Hubot that was purchased but a living individual.
Florentine Jarméus'un satın alınmış bir İnbot değil canlı bir birey olduğunu iddia ediyoruz.
Well, I won't argue.
Pekala, karşı çıkmayacağım.
They argue a lot.
- Çok fazla tartışırlar.
Who am I to argue?
Aksini söylemek haddime mi?
I can tell you we're not going to stand and argue like Burke and Hare over a murdered child.
Burke'la Hare gibi ölü bir çocuğun başında durup seninle tartışmayacağım.
Allows a defendant to argue they shouldn't be held criminally liable for their actions due to unconsciousness.
Bir müdafinin bilinci yerinde olmaması yüzünden kriminal anlamda eylemlerinden sorumlu tutulamayacağı yönünde savunma yapmasına olanak sağlar.
Let ´ s not argue over 30,000 dollars.
30,000 dolar için tartışmayalım şimdi.
If the pilot had fallen asleep " " you wouldn't even get a chance to argue like this!
Ama eğer pilotun uyuyakalsaydı senin böyle bir şansın olmazdı!
You wanna argue with me?
Bunu benimle tartışmak ister misin?
Let the priests argue over good and evil.
Bırak iyiyle kötüyü rahipler konuşsun.
Your husband said that you've never heard the Amsalems fight or argue.
Kocanız, Amsalemleri kavga ederken ya da... -... tartışırken hiç duymadığını söyledi.
But I'm not here to argue with him.
Burada da onunla tartışacak değilim.
You always have to argue with me.
İlla bana zıt gitmek zorundasın.
you immortals will be the only ones left to argue about it.
Eğer beklemeye devam ederseniz dünyada ölümsüzler olarak konuyu tartışacak bir tek siz kalırsınız.
I mean, you could argue that this is the pinnacle of our careers, I mean, we've discovered treasure.
Bunun kariyerlerimizin doruk noktası olduğunu savunabilirsin yani, hazineyi bulduk. Bundan daha iyisini nasıl yapacağız?
We sometimes argue a bit, and we're quite young.
Bazen biraz tartışıyoruz ve daha genç sayılırız.
Some days I can't argue that.
Bazı günler ben de öyle olduğunu düşünüyorum.
Do you and Syd argue?
Sen ve Sid tartıştınızmı?
Lots of couples argue.
Ortalık tartışan çiftlerle dolu.
Don't argue.
- General. - Tartışmayın.
Don't argue.
- Tartışmayın!
I thought lawyers were supposed to argue all the time.
Avukatların sürekli dırdır ettiklerini sanırdım.
I won't argue with you on that one.
Bu konuda seninle tartışmayacağım.
But let's not argue.
Ama tartismayalim simdi.
Some will argue it will incite war with the Germans but they and pro-German citzens of Schleswig have been forced to flee before and would hardly want to feel that humiliation again.
İşte bu yüzdendir ki Schleswig, Danimarka'ya bağlanmalıdır. Bazıları Almanya'ya karşı bir savaştan bahsediyor. Zira onlar daha önce bir kez kaçmışlardı.