Basket Çeviri Türkçe
3,875 parallel translation
First the basket was in my room and that lasted a few years.
Başta sepet benim odamdaydı bu bir kaç yıl sürdü.
How do I sign up for a basket?
Nasıl toptan alabilirim?
- Yes! - Into the basket!
İşte böyle.
My girlfriends tell me they see him playing basketball at 22nd Street Park.
Arkadaşlarım onu 22. caddedeki parkta basket oynarken görmüş.
He's got kids crying for his daddy, - and he's playing basketball.
Evde çocukları babalarını görmek için ağlarken o basket oynuyor.
What if there was no fruit basket?
[İ, D] Ya yanında meyve sepeti olmasaydı?
Slap together that welcome basket now.
Sen bir hoş geldin sepeti hazırla, hemen.
You can't just join a basket ball league and then bail, okay?
Hemen basketbol ligine katılamazsın, değil mi?
Picking cherries from a basket. "
Sepetten kiraz toplar gibi. "
Blue ball. Who thinks I can make a basket?
Sizce atışımı basket yapabilir miyim?
You know, so what if the guy can play basketball in a chair.
Tekerlekli sandalyede basket oynuyorsa ne olmuş yani?
Why, you want to play a game of horse?
Teke tek basket atışı mı yapmak istiyorsun?
Get out. As big as basketballs.
Basket topu kadar büyük.
I can't imagine my father, hitting a ball into the basket.
Babamı potaya top fırlatırken hayal edemiyorum.
Rafa-son and Rafa-father, and they're happy when they get a basket.
Oğul Rafa ve Baba Rafa basket attıklarında mutlu oluyorlar.
The point when you're under the basket, that's when you're alone.
Basket potası altında olduğunuz an yalnız olduğunuz an.
And Stacy was irrational and a basket case.
Ve Stacy kaçığın tekiydi ve bunalımdaydı.
Maybe we can go shoot some hoops, go out to see Clay or something.
Belki bir iki el basket çeviririz ya da Clay'i görmeye gidebiliriz.
And an athlete. And a basket case. A princess.
Bir sporcu ve bir çember.
And an athlete. And a basket case.
Bir sporcu ve bir çember.
That where Odette make shoe for orphan, food basket for tornado victim...
Orada Odette yetimler için ayakkabı, kasırga kurbanlarına yemek sepeti...
Talk about putting all your eggs in one basket...
Tüm yumurtaları bir sepete koyduğumuzu düşünürsek..
I understand that 14 messages is a lot, but I just wanted to make sure that you got the muffin basket that I sent as well as the invitation to come and see my show choir perform at our Nationals in Chicago.
14 mesajın aşırı olduğunu kabul ediyorum ama poğaça sepetini ve Chicago'daki Ulusal yarışmada gösteri koromuzu izleyebilmeniz için yolladığım davetiyeyi aldığınıza emin olmak istedim.
You get a chance to go away to an artist's colony where they bring you your lunch in a fucking picnic basket, and you spend the whole time on a phone sex line.
Öğle yemeğinin piknik sepetinde sunulduğu bir sanatçı topluluğuyla çalışmaya gidiyorsun ama tek yaptığın teleseks hattında kırıştırmak.
When you used to go to an editing room, they brought in the trim basket, they took the film out, they looked at it through the moviola, and then you slapped it together like this-you remember, the white gloves - and they were incredibly
Eskiden bir kurgu odasına gittiğinizde, makaralar açılır, filmler dışarı çıkarılır, moviola'dan filme bakılır, ve birbirinin üzerine eklenirdi. Bunu hatırlarsın, beyaz eldivenler ve bu işte, gerçekten hızlıydılar.
The bread in the basket. The... wolf in the den.
Ya da ekmeği sepete, ya da kurdu mağaraya koymamız.
Gotta get the pig in the basket... good luck.
Kuşu kafese koymam gerekiyor... iyi şanslar.
Girls play with dolls not basketballs.
Kızlar bebekle oynar basket topuyla değil!
I'm sorry if I don't know how to wrap him up in a papoose, and bounce him on my head in a basket like your people do.
Onu sarmalayıp, senin halkının yaptığı gibi kafamın üstünde bir sepetle nasıl zıplatacağımı bilmediğim için üzgünüm.
That's Mexican for "basket factory."
Meksika dilinde Sepet Fabrikası anlamına geliyor.
I also brought wine, and... and champagne, and a gourmet gift basket from Vincent.
Ayrıca şarap ve şampanya da aldım ve Vincent'ten bir gurme hediye sepetimiz var.
Write it down and put it in the basket next to the toilet.
Bir yere yaz onları ve tuvaletteki sepete koy.
- Score some baskets.
- Yani basket atın.
Basket.
Basket.
It's time for one lucky Oklahoma City fan to take our MidFirst Bank half-court shot.
Şanslı bir Oklahoma City taraftarı... MidFirst Bank'ın sunduğu yarı sahadan basket atışını yapacak.
If you can make a half-court shot you're leaving here with $ 20,000.
yarı sahadan basket atabilirsen... 20,000 dolar ile buradan ayrılacaksın.
Ladies and gentlemen, that certainly concludes our halftime contest tonight.
Bayanlar ve baylar, Böylelikle yarı saha basket yarışması... kesinlikle son bulmuştur.
You're gonna make that next shot.
Bir dahakini basket yapacaksın.
He would have made it if the basket was 8 feet instead of 10.
Pota 3 metre yerine 2 metre yüksekliğinde olsa idi bunu sokmuştu.
Our weekly game of hoops.
Haftalık basket maçımız.
I'd like a basket of red roses.
Bir sepet kırmızı gül istiyorum.
Every Tenterden market day, he sold fleed cakes from a basket to the carts going by.
Her Tenterden pazarında geçen arabalara sepetle çörek satarmış.
Uh, hot tubs in the courtyard.
Basket sahasına jakuzi istiyorum.
When an employee gets hurt, you bring him a fruit basket.
Bir elemanımız yaralandığında, ona meyve sepeti götürürüz.
Give the lady a fruit-basket by all means, but she stays on the wall.
Hatuna meyve sepeti ver tabii ama resim duvarda kalıyor.
Hey, we should play hoops together sometime.
Hey... Bir ara beraber basket oynayalım.
- Tied game, last basket wins.
- Oyun başa baş, son basketi atan kazanır.
I want to quit the Carlton basketball team and join Buckner's.
Carlton basket takımını bırakıp, Buckner'ın takımına girmek istiyorum.
I'm going to join the Buckner team.
Buckner'ın basket takımına katılacağım.
I'll step up my woo. Picnic basket?
- Piknik sepeti mi?
Sometimes he's late.
O zaman biz de iki el basket çeviririz.