Binding Çeviri Türkçe
702 parallel translation
I assume that you are empowered to make binding decisions in the name of your divisions.
Hepinizin, bölümleriniz adına bağlayıcı kararlar verecek yetkide olduğunuzu kabul ediyorum.
They make it binding, I was born on a Saturday.
Hiç aksamıyor, üstelik bir de Cumartesi günü doğmuşum.
More binding when you're not married.
Evli olmayınca daha bağlayıcı.
This is where our work begins. We're binding Miss Perette's hands and feet so that she cannot make the slightest movement.
Matmazel Perret'in el ve ayaklarını bağlıyoruz böylece hareket edemeyecek.
Fine avascular meningeal adhesions binding the optic nerve to the brain.
Meningeal yapışıklıklar, görme sinirini beyne sıkıştırmış.
It's nothing very binding or important, really just a confession of murder.
Aslında çok bağlayıcı ya da önemli bir şey değil. Sadece bir cinayet itirafı.
I promised not to reveal the names of her associates, but in face of this terrible crime, I no longer consider that promise binding. "
Ona beraber olduklarını deşifre etmeyeceğime dair söz verdim. Ama böyle bir suç karşısında, bu sözü daha fazla tutmaya gerek yok. "
With a binding like you've got people will want to know what's in the book.
İnsanlar, kapağı senin gibi olan bir kitabın içindekileri bilmek ister.
Well, then I don't see why you regard a promise such as yours as binding.
O hâlde yemininizi neden tutmak zorunda olduğunuzu anlamıyorum.
This is the binding tie and here I will stay.
Bu beni size bağlıyor... ve burada kalacağım.
Britain and France issue a solemn declaration binding their two people still more closely.
Toplantıdan sonra Fransa ve İngiltere halklarını birbirlerine daha da... yakınlaştıracak resmi bir bildirge yayınladılar.
Oskar Binding, of course!
Binding. Oskar Binding, tanıdım.
District Leader Binding.
Bölge Komutanı Binding.
Who would have thought that I, Oskar Binding, would be... an art collector!
Ben, Oskar Binding, bir sanat koleksiyoncusu olacağım kimin aklına gelirdi.
- Yes, Herr Binding, brandy glasses.
Peki Bay Binding. Brendi bardakları.
- Herr Binding?
- Bay Binding.
Binding, what are you doing?
Binding ne yapıyorsun?
The milkman Binding's boy.
Sütçü Binding'in oğlu.
- From Binding.
- Binding'ten.
Oskar Binding.
Oskar Binding.
I'll have to see Binding in the morning, I don't know what else to do.
Sabah Binding'i görmeye gideceğim Başka ne yapayım bilmiyorum.
And be careful, especially when you talk to Binding.
Ayrıca özellikle Binding ile konuşurken dikkatli ol.
A forced confession isn't binding.
Zorla itiraf bağlayıcı değildir.
Well, that makes the cheese a little more binding, wouldn't you say, colonel?
Evet, bu işleri biraz daha kolaylaştırıyor. Öyle değil mi, Albay?
Neutral elements,... weaving and binding together with decisive intensity,... evolving together towards an agreement both calm and disturbed.
Etkisiz unsurlar belirleyici bir yoğunlukla birbirine bağlanıyor ve geçiyor. Sonu sakinlik ve huzursuzluk olan bir uzlaşmaya doğru gelişiyor.
I'm afraid not, my dear... what with Dr. Scarabus having turned me into a statue... and then binding me like this.
Ne yazık ki hayır, bir tanem Dr. Scarabus beni heykele döndürdükten sonra da bu şekilde bağladıktan sonra hayır.
Mr Allworthy is very sensible of the many advantages of binding our two estates together.
Bay Allworthy iki ailenin servetlerinin birleşmesinin getireceği avantajlar konusunda çok hassas.
You saw Condé when he took possession of the box containing the poison and the pact binding the conspirators.
Conde'yi gördüğün zamanki, zehir kutusunu - İçirilecek zehirin kutusunu komplocuları birbirine bağlayan zehiri,
Perhaps binding a bit. I don't know.
Belki bir kırıntı araya takılmıştır.
A couple without children lacks binding ties.
Çocuksuz bir aile bağlanmamış bir kuşağa benzer.
Kirk T'Pring is within her rights, but our laws and customs are not binding on thee.
T'Pring'in buna hakkı var ama yasalarımız sizi bağlamaz.
- No. She said that their laws and customs were not binding on you.
Yasalarının seni bağlamadığını söyledi.
The oath I swore as a Starfleet officer is both specific and binding.
Bir Uzay Filosu subayı olarak ettiğim yemin çok bariz ve bağlayıcı.
I could pay a little deposit on it now to make it binding.
Bağlayıcı olması için şimdi küçük bir depozit ödeyebilirim.
Get off my ledger, you'll ruin my binding.
Uzak dur hesap defterimden, cildini bozuyorsun.
The only feeling binding me to Serge was pity.
Beni Serge'e bağlayan tek his de acıma duygusuydu.
So, you can only have a binding contract... when each party gives something to the other... or suffers an inconvenience by or from the other party.
Yani, bağlayıcı bir sözleşme... taraflar birbirlerine bazı şeyler verdiklerinde veya... biri diğer tarafça zor duruma düşürüldüğünde vardır.
The auctioneer is the agent of the vendor... and the assent of both parties is necessary... to make the contract binding.
Açık artırmacı, satıcının temsilcisidir... ve bağlayıcı sözleşmeyi yapmak için... iki tarafın da onayı gereklidir.
"Can we make a contract with God... that is binding to man?"
Tanrı ile, insanları bağlayıcı... bir sözleşme yapılabilirmi?
It's in an attractive hand-tooled binding, is priced? 5 and failure to buy it will make you liable to a fine or three months in prison.
Şık ciltli, 5 sterlin ederindeki kitabın alınmamasının cezası para veya üç ay hapis.
We were stuck in Beirut because we signed a binding contract.
Beirut'ta bizi çok zor durumda bırakan bir sözleşme imzalamıştık.
I want his only daughter to look upon me as her own dad... in a very real and legally binding sense.
- -biricik kızının, beni gerçekten ve yasal bir bağ ile..... kendi öz babası olarak görmesini istiyorum.
All binding, properly sworn to witnessed and attested.
Bağlayıcı, yeminli şahitli ve denetimli bir sözleşme.
The report is irrelevant and not binding on the respondent.
Rapor ilgisiz olup, davalıyı bağlamaz.
You might rip the binding.
Cildini dağıtacaksın.
Eventually, later generations of explorers would set out wending their way among the worlds creating an interstellar nervous system binding up the stars.
Eninde sonunda kaşiflerin gelecek nesilleri,... dünyalar arasında yollar kat edecek, yıldızları birbirine bağlayan yıldızlararası bir sinir sistemi yaratacaklar.
Binding together people who never knew each other.
Birbirini hiç tanımayan insanları birbirine bağlıyor.
Give me this binding pole.
Şu bağlama çubuğunu ver.
Now, this came from Binding.
Bu şişe Binding'den geldi.
She's binding'!
Sıkışıyor!
Sounds binding.
- Kulağa bağlayıcı geliyor.