Buckwheat Çeviri Türkçe
98 parallel translation
Buckwheat cakes!
Karabuğday keki!
Buckwheat cakes, Lily!
Karabuğday keki, Lily!
Alice, give me a stack of buckwheat cakes with plenty of molasses... and a steak, rare. A couple hunks of bacon if you got some... and a big pot of coffee.
Öncelikle bir yığın karabuğdaylı kek istiyorum, yanında da pekmez... ve bir biftek, az pişmiş olsun, varsa biraz da domuz pastırması... ve bir büyük kap da kahve.
So that's where the bear sits, in the buckwheat.
Böylece ona katlanmak zorunda kaldı.
And with the buckwheat, too the whole field resounds like an orchestra
Ve ekinlerde, bir orkestra gibi yankılanıyor.
They got raspberry, blueberry... whole wheat, peachy keen, beer nut, rocky road, buckwheat.
Ahududulu, çilekli, üzümlü, tarçınlı kepekli, şeftalili, fındıklı, çikolatalı, karabuğdaylı çeşitleri var.
How about buckwheat?
Karabuğdaylıya ne dersin?
Bud, how can you put a worth on the life of a man like Uncle Buckwheat?
Bud, bir insanın hayatına paha biçilmez. Hele de Buckwheat amca gibisinin.
This is Buckwheat.
Ben Buckwheat.
Buckwheat.
Mankafa.
Tonight we have charred venison with buckwheat spaetzle and green peppercorn.
Bu gece, kuzu kulağı mantılı ve biberli kızarmış geyik var.
I mean, we had a hooker living next door called Buckwheat Bertha who would- -
Yanda yaşayan bir fahişe vardı adı Karabaş Bertha- -
I don't need you to tell me where the bear shit in the buckwheat.
Bana ne yapmam gerektiğini söylemene ihtiyacım yok.
February 20th... five pounds buckwheat.
5 ruble... kara buğday...
You got Buckwheat in a headlock there.
Tam burada tavşan kuyruğu var.
Typical buckwheat hit is to shoot a guy up the ass.
Tipik bir karabuğday durumu onu kıçından vurmaktır.
Well I'll see you. - You must be Buckwheat and Bertha, right?
Allo, siz ikiniz Buckwheat ve Bertha olmalısınız, doğrumu?
Forgive him, Buckwheat, he knows not what he does.
Affet onu Buckwheat, ne yaptığının farkında bile değil.
- served on a buckwheat pancake -
- karabuğday gözlemesi üstünde servis yapılır - Will!
Now you've shifted all the buckwheat around.
Şimdi arpaların yerini değiştirdin.
I don't know what you've been smoking, buckwheat, but we've got a serious problem here.
Ne tüttürüyorsun bilmiyorum tarla sıçanı ama burada ciddi bir sorunumuz var.
We add buckwheat, rye, we add bran to try and make bread because people are hungry, and we have to make a lot.
Komün'ün gazetelere gönderdiği mektuplar hiç olmadığı kadar yalanlarla doluydu. Gerçeği öğrendiklerinde isyancılar ne diyecek? Komün'ün dediğine göre, Versay ordusu püskürtüldü ve kaçmak zorunda kaldı.
Buckwheat, I need your help.
Karabuğday, yardımına ihtiyacım var.
- What happens when you get to the outpost, Buckwheat?
- Karakola gidince ne olacak, karabuğday?
- Says me, Buckwheat!
- Ben diyorum tarla sıçanı!
And this is for Buckwheat.
Ve bu da karabuğday için.
Your mother's armpits are so hairy, it looks like buckwheat in a headlock.
- Annenin koltukaltı kılları o kadar çok ki, hasmının kafasını koltukaltına almış güreşçiye benziyor.
We have flat white and buckwheat noodles, all instant.
Beyaz un makarnası veya karabuğday makarnası da var, onlar da hazır.
Hey, Buckwheat, how ya doin'?
Selam, Karabuğdayım, nasılsın?
Buckwheat... we're gonna keep the Retrieval Squad away, and you're gonna keep your hands...
Karabuğdayım... Kurtarma Filosunu uzaklaştıracağız, sen de ellerini Aeryn'in eşyalarından çekeceksin Bu açık mı?
Buckwheat,
Karabuğday,
Yes, and that's what makes you a great humanitarian, Buckwheat.
Evet, işte seni en büyük insan yapan da, bu, Karabuğdayım.
Buckwheat!
Karabuğday!
And... she went upstairs and i had a frank conversation with buckwheat.
Kızım yukarı çıkınca bu karabaşla açık sözlü bir sohbet yaptım.
Buckwheat, breathe.
Karabuğdayım, nefeslen.
We all need food, Buckwheat.
Hepimizin yiyeceğe ihtiyacı var, Karabuğdayım.
Buckwheat?
Karabuğdayım?
Buckwheat, I thought you came down here to drop some friends off at the pool.
Karabuğdayım, buraya bazı arkadaşlarını havuza atmaya geldiğini sanıyordum.
No offense, Buckwheat, but you couldn't look after a Chia Pet.
Alınma, Karabuğdayım ama sen evcil bir köpek yavrusuna bile bakamazsın.
Buckwheat pillow.
Karabuğday yastığı.
- Okay, Buckwheat.
- Tamam Buckwheat.
'I never planted my seed. My loins are like dried buckwheat.
Hiçbir yere tohumlarımı ekmedim.
I hate your stupid little buckwheat pillow.
Karabuğdaydan yapılmış yastığından nefret ediyorum.
Buckwheat hulls.
Darı kabuğundan yapılmış.
Like a buckwheat husk?
Kara buğday kabuğu mu?
400 bottles of Aleatico wine, 280 by 3 sqm of storage space... plus these bales of buckwheat.
400 şişe Aleatico şarabı, 280'e 3 metrekare ambar alanı artı bu buğday paketleri.
Buckwheat hulls, they conform to the head and neck for maximum...
- Karabuğday kabuklarından. Başa ve boyuna yüksek seviyede...
Buckwheat, salad...
Kavurma, salata...
Buckwheat with meat...
Kavurma ve pilav...
Buckwheat.
Buckwheat.
Buckwheat?
Arpa mı?