But he wasn't there Çeviri Türkçe
277 parallel translation
He was hands up against the wall with coppers all around him and two seconds later three corpses were lying there but he wasn't among them!
Elleri havada, duvara dayanmış, çevresinde onca polis.. .. iki saniye sonra yerde iki ceset ve aralarında o yok!
But there was a guy on the next plantation, even though he wasn't my brother.
Her ne kadar kardeşim olmasa da komşu çiftlikte bir adam vardı.
There was a traveling dentist and he set her and I gave her a praying over, but there wasn't no more Holy Spirit left in your pa after that.
Seyahat yapan bir dişçi onu tedavi etti ve dua etti, ama baban o günden sonra kutsal ruhu kaybetti.
I offered to give him back the ring but there wasn't anyone else he wanted to give it to.
Yüzüğü ona iade etmeyi teklif ettim ama vermek istediği başka kimse yoktu.
We stopped by for him, but he wasn't there.
Ona uğradık ama yoktu.
Sure we did. He wasn't there, but we went to see him.
Orada yoktu, ama görmeye gittik.
He will, sir, but there's never been a tournament when his armour wasn't seen.
Anlıyorum efendim ama zırhının görünmediği bir turnuva hiç olmadı.
Aburatsubo, but he wasn't there.
Aburatsubo'ya gittim, ama orada değildi.
But there wasn't anything he could do about it.
Ama yapacak birşey yok
I thanked Barney and started to get out of the car but he said there wasn't any need for me to walk.
Barney'ye teşekkür edip arabadan inmeye yeltendim... ama o yürümeme gerek olmadığını söyledi.
He took me to her hotel... but she wasn't there that day
Beni onun oteline götürdü ama kız o gün orada değildi.
You could touch him, but he wasn't there.
Yani, ona dokunmak istediğimde yanımda değildi.
I wasn't there, but he told the doctor to make sure you got the book.
Orada değildim ama doktora, kitabı almanız gerektiğini söyledi.
But Lord have mercy the worse looking he got, the better looking she got till there wasn't nothing much left of him and she went off back east somewheres and took up with a stone mason.
Ancak o ne kadar kötü, kadın ise ne kadar iyi görünse de adamdan geriye hiç bir şey kalmayıncaya kadar tanrı onlara merhamet gösterdi ve sonunda kadın doğuda bir yerlere gitti ve bir duvarcı ustası ile sözlendi.
I wasn't at the meeting, but I drove him there, and he came out and he really looked so serious as he got in the car.
Toplantıda değildim ancak Eisenhower'ı oraya götürdüm. Dışarı çıktı ve arabaya binerken çok ciddi bir ifade takınmıştı.
But he wasn't there.
Ama yoktu.
But he wasn't there either.
Orada da yoktu.
But he wasn't there yet.
Ama Kral henüz orada değildir.
But he wasn't there today.
Ama bugün orada değildi.
He wasn't worth a damn, but he was always right in there.
Hiç işe yaramazdı, ama yine de hep oradaydı.
Well, we called earlier, but the maid kept insisting he wasn't there.
Şey, daha erken bir saatte aradık, fakat hizmetçi orada olmadığında ısrar edip durdu.
- I wasn't there. But if you believe he is using Starbuck then you must act on your belief.
Ama eğer onun Starbuck'ı kullandığına inanıyorsan, inancına göre davranmalısın.
And I really needed somebody to help me but when I turned to Ted, he just wasn't there for me.
Bana yardım edecek birine çok ihtiyacım vardı. Ama Ted'e döndüğümde, o yanımda değildi.
I had a date with him today, I went over there and rang the bell, but he wasn't there,
Seni tekrar görmek ne hoş Franz. Gerçekten. Ne oldu?
He tried to phone you but there wasn't any answer.
Hiçbir fikrim yok. Sizi aramaya çalıştı, ancak cevap veren olmamış.
I went over there... and rang the bell, but he wasn't there.
Oraya gittim zili çaldım yerinde yoktu.
Yes... but it wasn't like the one of the other day... and then a man stepped out of it, holding a milk can... and Le Glaude, he was there...
Ama geçen seferki gibi değildi. Sonra evden elinde süt güğümüyle bir adam çıktı. Ve Glaude, o da oradaydı...
I stopped by the hotel this morning, but he wasn't there.
Sabah otele uğradım ama orada değildi.
But he wasn't down there with the amoebas!
Fakat o amipleri yutmamıştı!
Now, what if it wasn't that tower that he fell from but somewhere over there, and then the body rolled all the way down here?
Şimdi, ya o bu kuleden değil şuradan düştüyse ve ceset ta buraya yuvarlandıysa?
Ephus wasn't there, but Aunt Innie said if you get her a blueprint of the courthouse, he'll pull his half-ton under the window and you're just a manure ride away from freedom.
Ephus yoktu ama Inny teyze, mahkemenin planını bulabilirsen, Ephus amca'nın kamyonunu, pencerenin altına çekeceğini ve senin gübreli bir firarla özgürlüğüne kavuşabileceğini söyledi.
He should have been gone by the time I got there... but he wasn't.
Pistin kenarına doğru gitmeliydi Ben oradaydım ; fakat yapmadı işte.
If he wasn't going to counseling, I could see the point of saying something. But I'm sure there won't be any more occurrences.
Eğer görüşmeye gitmese... bir şey söylemeye anlam verirdim... ama eminim başka bir olay meydana gelmeyecek.
I tried to call Jack's room, but he wasn't there.
Jack'i odasından arayayım dedim ama bulamadım.
I did, but he wasn't there.
Baktım ama yoktu!
I looked behind me, but he wasn't there.
Arkama baktım, orada değildi.
He had the makings of the greatest champion there ever was, but it wasn't to be.
Tüm zamanların en büyük şampiyonuydu. Sonra- -
- But he wasn't there that long.
Ama o zaten sizden birkaç dakika önce geldi.
Except Joe wasn't on the ship. Would've been good if he was, but he wasn't, so there's no use thinking about it.
Olsaydı iyi olurdu ama bunu düşünmenin bir anlamı da yoktu.
There wasn't much left of it- - a few planks, half a sail, but he got his crew home.
Birkaç kalas, yarım bir yelkenden fazla birşey yoktu, ama o mürettabatını eve getirdi.
But he wasn't there.
Ama o burada değildi.
- But you think so? - He wasn't there.
Bütün gün ortada yok.
I brought him some food, but he wasn't there.
Ona biraz yemek götürdüm, ama evinde değildi.
There were some briefs involved, but he wasn't drawing'them up.
Bazı iç çamaşırları söz konusuydu tabi... Ama onları hazırlamıyordu...
But he wasn't stopping there, as his competitive fire continued to burn.
Ancak orada da durmadı... ve rekabet ateşi yanmaya devam etti.
But I knew he wasn't really there.
Ama onun gerçekte varolmadığını biliyordum, Bay Cage.
I went to the mansion, but he wasn't there. - And Faith?
Evine gittim ama orada değildi.
But he wasn't worried because you liked him and while he had you in his corner, there was nothing to worry about.
Ama endişelenmiyordu. Çünkü onu severdin. Sen onun tarafında oldukça, merak edeceği bir şey yoktu.
He wasn't there, but I went in.
Orada değildi, yine de girdim.
But he wasn't there.
Orada yoktu.
He pulled back the covers, but she wasn't there.
örtüleri kaldırdı... ama kız orada değildi.
but here's the thing 247
but here's the problem 16
but he doesn't 34
but here we are 98
but here's the deal 31
but here i am 78
but here it is 16
but he didn't answer 18
but here you are 88
but he didn't 242
but here's the problem 16
but he doesn't 34
but here we are 98
but here's the deal 31
but here i am 78
but here it is 16
but he didn't answer 18
but here you are 88
but he didn't 242
but here goes 21
but here 306
but hey 394
but he can't 43
but he wasn't 66
but he never did 33
but he's a good guy 21
but he is 82
but he's gone 56
but he's not here 42
but here 306
but hey 394
but he can't 43
but he wasn't 66
but he never did 33
but he's a good guy 21
but he is 82
but he's gone 56
but he's not here 42