But that's not the point Çeviri Türkçe
376 parallel translation
But that's not the point.
Ama bunun önemi yok.
Yeah, but I'd rather not be the one that gets killed just so they can kill someone else, see my point?
Evet ama sırf birileri birilerini öldürsün diye benim ölmeye niyetim yok, anladın mı?
That's a very interesting theory but not supported by the facts and quite beside the point.
Bu çok ilginç bir teori fakat gerçeklerle bağdaşmıyor. Aynı zamanda tamamıyla konu dışı.
But that's not the point!
Önemli olan bu değil ki.
But let me point out that it's not the custom to put the knife in the mouth. For fear of accidents.
Ama ilk önce, kazalar olabilir endişesiyle Londra'da... bıçağı ağza sokma alışkanlığı olmadığını belirtmeme izin ver.
A neon sign would burn a quarter as much juice but, Nick, that's not the point.
Işıklı pano dörtte bir elektrik yakardı ama Nick, konu bu değil. - Değil mi?
I know you've been a devoted wife but that's not the point!
Sadık bir eş olduğunu biliyorum ama mesele o değil.
But that's not the point, darling.
Sevgilim, mesele o değil.
Mrs. MacKenzie, I'm aware of your deep concern over the suicide... but that's not the point at issue.
İntihar konusundaki üzüntünüzü anlıyorum ama konumuz o değil.
But that's not the point.
Sakat sorun bu değil.
Point out that it is a matter of concern not only to the high priest but to the prophet and the council.
Çünkü bu sadece rahibi değil kâhini, konseyi de ilgilendiren... bir konu, bir ayrıcalık yapmalısınız
Yes, but that's not the point.
Evet, ama konu bu değil.
That's a good point, but it's not the same thing.
İyi yerden yakaladın, ama bu aynı şey değil.
Well, you know very well you should be hanged, but that's not the point.
Asılman gerektiğini sen de çok iyi biliyorsun ama konumuz bu değil.
But that's not the point. I'm only saying that the best thing in the world is when a man comes home and his wife says she wants a baby.
Dünyadaki en güzel şey, bir erkek eve döndüğünde... karısının ona "Bizim bir çocuğumuz olmalı" demesidir.
I'm sure you've had a very colorful career, Mr. Towns... but that's not quite the point.
Sizin çok renkli bir kariyere sahip olduğunuzu biliyorum Bay Towns fakat her şey bu bu noktada bitmiyor maalesef.
But that's not the point.
Ama mesele bu değil.
Well, certainly, horse cavalry is a thing of the past, but that's not the point.
Elbette süvariler mazi oldu ama asıl önemli olan bu değil.
- But that's not the point.
- Sorun bu değil.
But that's not the point.
Ama mesele o değil.
I don't, I don't know what the returns will come up to up to what it's cost or not, but the point is that it's happening. And I suppose the returns will also be good.
Servete!
It's not doing the same act or the same type of act... but playing that number and at that point in the number doing this.
Sürekli aynı şeyi, aynı şekilde yapmak değil... aynı şarkıyı çalarken, aynı noktada hep aynı şeyi yapmak.
But that's not the point.
Ama konu bu değil.
Yes, well, that's beside the point, sir, but I'm not going to open it.
Evet ama bu konu dışı. Bavulu açamam.
Don't you like them? That's not the point, but I'm slow. I've got to get used to people.
Sorun bu değil, insanlara alışmak konusunda biraz yavaşım.
That's always been my point. But not the biggest army. That's my point.
En büyük ordu değilse olmaz, benim söylediğim de şu ; eğer sayıca yetersiz olacaksan tek başına git.
But that's not the point.
Ama sorun bu değil.
No, but that's not the point.
Hayır ama mühim olan bu değil.
Maybe that phone call made me suspect you but that's not the point!
O telefon görüşmesi senden şüphelenmemi sağlamış olabilir. Ama önemli değil.
Yes, I suppose so but that's not the point.
Evet, sanırım öyle,... ama konu bu değil.
But that's not the point, is it?
teknik olarak... evet var... Ama sorun bu değil, değil mi?
I - - I - I don't know but that's not the point.
Bilmiyorum ama mesele bu değil.
but that's not the point, with some savinings I could....
Ama olay o değil, birikmişlerimi ortaya koyarsam...
Yeah, but that's not the point.
Evet ama mesele bu değil.
But not all the time, and that's the point.
Ama her zaman değil, önemli olan bu.
Of course it's insured, but that is not the point.
Temiz ve güvenli bir yerdeydi ama sorun bu değil!
But the point really is not that Hoyle failed to reach the target. The point is that Darwin did reach the target and astonishingly quickly.
Ama buradaki önemli nokta Hoyle'un hedef cümleyi yazamaması değil, Darwin'in yazarak hedefe ulaşmış olmasıdır.
Yes, it's very pleasant, but that's not the point.
Evet, çok hoş ama konu bu değil.
But that's not the point.
Ama mevzu bu değil.
But my point is, Linda that it's not our names, identities the five or 10 minutes we've known each other, my darling.
Ama benim demek istediğm, Linda bu isimlerimi, kimliklerimiz değil 5 veya 10 dakikadır birbirimizi tanıyoruz, tatlım. Zaman önemsizdir.
But that's not the point.
Ama konumuz bu değil.
I... guess I'm overstating the health risk, but that's not the point.
Sağlık tehlikesini biraz abartmış olabilirim. Sorun da bu. Şef biraz fazla gururlu bir adam.
But that's not the point.
Ama önemli nokta bu değil.
But that's not the point, my friends
Ama asıl nokta bu değil dostlarım
I know, but that's not the point.
Biliyorum ama sorun bu değil.
Uh-huh. Said that he saw the meteor. But that's not our problem.
Ve, Food King'te kuyrukta bekleyen bir adam da İndian Point'te erime olduğunu söyledi.
It may be. But that's not the point.
Belki de, ama sebep bu değil.
But that's not the point, is it?
Ama mesele bu değil, öyle değil mi?
A little, but that's not the point.
- Eh biraz. Ama sorun bu değil.
No, but that's not the point, is it?
Hayır, önemli olan bu değil, değil mi?
You think you're free, but that's not the point.
Altancığım sen kendini özgür zannediyorsun ama iş öyle değil.