English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ B ] / But we don't have much time

But we don't have much time Çeviri Türkçe

89 parallel translation
I don't know if we'll much time together, or if we'll have a chance to meet again, but,
Bir daha görüşebilir miyiz ya da buradan çıkabilir miyiz bilmiyorum ama...
I like your idea very much, but we don't have much time.
Bırakalım da birbirlerini yesinler.
Striker, we don't have much time, but I'll say this... you pull this off, and a lot of people just might forget that Macho Grande ever happened.
Striker, fazla vaktimiz yok. Şunu söylemeliyim ki bunu başarırsan pek çok insan Macho Grande'yi tümüyle unutacak.
But we don't have much time, we have to hurry, all right?
Ama fazla vaktimiz yok, acele etmeliyiz tamam mı?
Thank you, but we don't have much time.
Çok teşekkürler ama gerçekten fazla zamanımız yok.
- But we don't have much time.
- Ama fazla zamanımız yok.
We can stand here all day reminding ourselves just how much we hate each other but you don't have the time.
Bütün gün burada durup, birbirimizden ne kadar nefret ettiğimizi anımsatarak geçirebiliriz ama zamanın kalmadı.
I'm not sure yet, but we don't have much time to get there.
Henüz emin değilim, ama oraya varmamız için yeterli zaman olmayabilir.
There's a chance we can catch them, but it means leaving right now. - We don't have much time.
Onları yakalayabiliriz ama hemen çıkmamız lazım.
I know she's been through a lot, but we don't have much time.
Peder. Başına çok şey geldi biliyorum ama vaktimiz az.
But we don't have much time.
Ama fazla zamanımız yok.
I'm sure he'd be hell on wheels..... but we don't have much time. Gotta travel light.
Ağırlık etmesin.
But move, we don't have much time.
Siz devam edin, vaktimiz kalmadı.
We don't have much time to prepare a response, and we'll have to keep it short, but I want to give everyone an opportunity to send something... even if it's only a brief note.
Cevap için fazla zamanımız yok, ve kısa tutacağız, ama bir şeyler gönderebilmek için, herkese bir fırsat vermek isterim... çok kısa bir not olsa bile.
Now, look, son... I know you're not comfortable with the family business... but we don't have much time.
Bunun hoşuna gitmediğini biliyorum... ama fazla vaktimiz yok.
They're holding, but we don't have much time.
Kapılar dayanır, ama fazla vaktimiz yok.
But I know we don't have much time together.
Ama beraber fazla vaktimizin olmadığını biliyorum.
This is hardly the time, but I don't know how much time we have, so... I just wanted you to know that if you wanted to go out sometime...
Pek zamanı değil, ama ne kadar zamanımız var bilmiyorum, yani... çıkmak istersen, bilmeni istedim ki...
The process looks reversible, but we don't have much time.
İşlem geri döndürülebilir gözüküyor. Fazla vaktimiz yok.
- but we don't have much time.
- Ama az vaktimiz kalmış.
We don't have much time, we're still in the early stages of planning this mission, but if all goes according to plan, it shouldn't be too dangerous.
Fazla vaktimiz yok, hala planlama aşamasındayız, ama her şey plana uygun giderse, bu iş fazla tehlikeli olmayacak.
But I'm afraid we don't have much time for pleasantries.
Ama biz şirinlik için fazla zaman yok korkuyorum.
But, sir, the colonel - we don't have much time.
Ama, efendim, Albay... bu kadar zamanımız yok.
We don't have much time, but we must take this boat.
Çok vaktimiz yok, ama bu gemiye binmemiz lazım.
Now, we don't have as much time as I'd like... but I think we can get through a lot before the state bee... and then, hopefully... we'll have another chance for the nationals.
İstediğim kadar zamanımız yok. Ama eyalet yarışmasına kadar çok ilerleme kaydederiz. Sonra inşallah ulusal yarışmadan önce bir fırsatımız daha olur.
And i hate to arrest you, but we don't have much time.
Aceleye getirmek istemiyorum ama fazla vaktimiz yok.
But it's moving so we don't have much time.
Fakat uydu hareket ediyor, yani fazla zamanımız yok.
I know we don't have much time, but is this the best the Bureau can come up with?
Fazla zamanımız olmadığını biliyorum, ancak büronuzun önüme koyduğu bu mu yani? Bir efsane mi?
There is a way of lowering the Barrier but we don't have much time.
ama fazla zamanımız yok!
I'm really glad, but we don't have much time.
Gerçekten meşgulüm, hiç zamanımız yok.
We don't have much time to get you through the gate, but I think we can manage it.
Seni geçide götürmek için fazla zamanımız olmayacak, ama sanırım başarabiliriz.
But we don't have much time.
Ama çok zamanımız yok.
So far we only advanced for 51 years But we don't have that much time.
Şu ana kadar yalnızca 51 yıl ilerleyebildik. Bu kadar vaktimiz yok.
All right, sir, but we don't have much time.
Peki, efendim. Ama fazla zamanımız yok.
But I don't think we have much time.
- Ama fazla zaman kazandıracağımı zannetmiyorum.
Okay, everyone's out, but we don't have much time.
Tamam, herkes gitti ama çok zamanımız yok.
- Yes, but we don't have much time.
- Evet, ama fazla vaktimiz yok.
Sorry, but we don't have much time.
Üzgünüm ama fazla zamanımız yok.
There is so much to say, but we don't have very much time.
Anlatacak çok şey var ama vaktimiz bir o kadar dar.
Yeah. But it's a big house, and we don't know how much time we might have.
Evet, ama burası büyük bir ev ve biz de ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz.
We're in, but we don't have much time.
İçerideyiz fakat fazla zamanımız yok.
Please don't take what I'm saying the wrong way, but Oppa and I are so busy we don't have much time together.
Lütfen söylediklerimi yanlış anlama ama Oppam ve ben çok meşgulüz birbirimize zaman ayıramıyoruz.
Okay, but we don't have much time.
- Fazla vaktimiz yok ama.
I'm not certain. But we don't have much time.
Emin değilim ama fazla vaktimiz yok.
We don't have much time, but I can... I can get you out.
Fazla zamanımız yok ama ben seni çıkarabilirim.
There's only so much money, and so much time, and... and the real world intrudes, and, uh, you have to compromise, but now we don't have to.
Sadece çok fazla para ve çok fazla zaman var ve--ve gerçek dünya seni zora sokar. ve, uzlaşmak zorundasındır. ama biz yapmak zorunda değiliz.
But we don't have much time left.
Ama fazla zamanımız yok.
Okay, Rachel, I know that this isn't ideal, but we don't have much time and we need your help.
Mükemmel bir durum olmadığının farkındayım ama fazla zamanımız yok ve yardımına ihtiyacımız var.
You can see your brother-in law, but we don't have much time.
Enişteni görebilirsin ama fazla vaktimiz yok.
Yeah, but we don't even know how much time we have.
Evet ama ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz.
But we don't have much time.
Milyon kilometre uzakta, sinyalin oturması zaman alacaktır. Fazla vaktimiz yok.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]