Contagious Çeviri Türkçe
1,169 parallel translation
It's contagious to be with somebody like that, who loves living so much.
Yaşamayı bu kadar seven biriyle beraber olmak, adeta bulaşıcı bir hastalık gibi.
Me, " which was true enough, because... at that particular moment, Clara's eyes were wild with fear, and fear was contagious.
Gerçekten doğru sayılırdı... çünkü özellikle o anda... Clara'nın gözleri korkuyla dolmuştu... ve korku yayılıyordu.
Careful, it's contagious
Dikkatli olun, bulaşıcı olabilir.
Relax, it's not contagious.
Rahat ol, bulaşıcı değil.
Highly contagious.
Son derece bulaşıcı.
Is it contagious?
Bulaşıcı mı?
It's airborne, 100 % contagious and utterly harmless to normals.
Vücuda solunum yoluyla giriyor. % 100 bulaşıcı. Normaller için zararsız.
It's airborne, 100 % contagious, and utterly harmless to normals.
Vücuda solunum yoluyla giriyor. % 100 bulaşıcı. Normaller için zararsız.
I'm sure if it's contagious, he'll catch it.
Ama eminim bulaşıcıysa, Henry'e bulaşır.
You don't think that nerve disease of his was contagious, do you?
Lou'nun sinir hastalığının bulaşıcı olduğunu düşünmüyorsun, değil mi?
Is mental illness contagious?
Akıl hastalıkları bulaşıcı mı?
But I think, given recent events, I think it's safe to say that they aren't born primitive, they must have this very contagious disease.
Ama son olayların ışığında düşünüyorum da, sanırım o insanlar ilkel doğmadı, bu çok bulaşıcı hastalığa yakalandılar.
This appears to be highly contagious.
Çok bulaşıcı görünüyor.
It appears we've brought a very contagious disease through the Stargate.
Yıldız geçidinden çok tehlikeli bir hastalık getirdik gibi görünüyor.
So these men are still at large carrying a highly contagious fungus... that can kill a man in his tracks?
Yani bu adamlar oldukça bulaşıcı ve öldürücü bir mantarla ortada dolaşıyorlar hala?
It's extremely contagious!
Çok bulaşıcıdır!
It's contagious!
Bulaşıcıdır!
It's not contagious.
Bulaşıcı değil.
She's highly contagious.
Çok bulaşıcı bir durumda.
[Woman On P.A.] This volatile agent is highly contagious and can be spread... not only through physical contact, but we now believe the virus is also airborne.
Bu virütik ajan yüksek seviyede bulaşıcı sadece fiziki temas ile yayılmıyor aynı zamanda, hava yoluyla yayıldığına da inanıyoruz artık.
This viral agent is highly contagious. Okay, Doctor.
Bu virütik ajan yüksek seviyede bulaşıcı...
It's contagious and it's fatal.
Bulaşıcıdır. Ve öldürücüdür.
He's contagious.
- Hay Allah!
And I think I'm contagious.
Sanırım bulaşıcı.
It is not infectious ; is contagious. Must have physical contact with the other person.
Bulaşması için diğer kişinin vücuduna dokunmanız lazım.
- Contagious.
- Bulaşıcı.
I'm gonna cough on Martin and tell him I'm highly contagious
Martin'in suratına doğru öksürüp çok bulaşıcı olduğunu söyleyeceğim
If she has tuberculosis, it's highly contagious.
Kadında tüberküloz varsa, çok bulaşıcıdır.
There's nothing as contagious as a positive attitude. "
Olumlu tutumdan daha bulaşıcı bir şey yoktur. "
A positive attitude is contagious.
- Evet. Olumlu tutum bulaşıcıdır.
I, I, I think maybe that something was brought over from Egypt, something contagious.
Sanırım Mısırdan bulaşıcı bir şey getirdiler.
I'm cured, Adebisi. Cancer's not contagious.
Tedavi oldum Adebisi, kanser bulaşıcı değildir.
You said I wasn't contagious.
Bulaşıcı olmadığını söylemiştin..
Our indications are that exposure was limited and that the toxin was transmitted directly and not contagious.
Elimizdeki belirtilere göre küçük bir alan maruz kaldı ve toksin temasla iletildi ve de bulaşıcı değil.
It's contagious.
O bulaşıcı. Evet.
Feline leukemia and feline AIDS are both highly contagious and deadly.
Kedi lösemisi ve kedi AIDS'i. Bu hastalıkların her ikisi de oldukça bulaşıcı ve ölümcül.
Therefore the winds, piping to us in vain as in revenge have sucked up from the sea contagious fogs which, falling in the land hath every pelting river made so proud that they have overborne their continents.
Rüzgarlar boşuna esti. İntikam için denizlerden, hastalıklı sisler getirdi. Yere inen rüzgar nehirleri, öyle bir kabarttı ki sular, karayı yuttu.
What am I, contagious?
Bulaşıcı bir hastalığım mı var?
But it's still highly contagious, even to adults.
Ama hala çok bulaşıcı, yetişkinler için bile.
Charismatic, even contagious sex appeal.
Karizmatik. Hatta bulaşıcı, cinse cazibe. Ve bundan utanmıyordu.
You look confused. And you're contagious.
Şaşırmış ve bulaşıcı görünüyorsun.
- But you're contagious.
- Çok bulaşıcısın, tamam.
The only place that you are going, contagious girl,
Senin yapacağın tek şey "Bayan bulaşıcı"...
But, you know, at the end of the day, we're both human, and... there's something between us that's... you know, it's a... is your social flaw contagious?
Ama günün sonunda, ikimiz de insanız ve... İkimizin arasında bir şey oldu... Bilirsin...
- Is he contagious?
- Bulaşıcı mıdır?
He's very sick... very contagious!
Çok hasta... çok bulaşıcı!
AS YOU CAN SEE, NOTHING IS MORE CONTAGIOUS THAN GOOD JUDGMENT.
Görebileceğiniz gibi, sağduyulu olabilmek kadar kolay bir şey yok.
Yes, Simpson, your love of food is contagious.
Evet Simpson. Yemek aşkın bulaşıcı.
It may be contagious.
Bulaşıcı olabilir.
- Yeah, yeah. It's contagious.
- Evet.
Let that be contagious.
Lütfen dönüp komiteye hitap edin.