Crappy Çeviri Türkçe
1,935 parallel translation
Crappy furniture, brand-new TV.
Beş para etmez mobilya, yepyeni TV.
Abby's not here, so you are going to take over as the crappy pseudotherapist.
Abby burada değil, sen de korkunç sahte terapist olarak onun yerini alacaksın. - Lux, bana destek çık.
Do you remember when we were living in that crappy motel after you split up with Dad, and we had no money and no toys, no nothing?
Babamı terk ettikten sonra berbat bir motelde kalıyorduk ya hani? Ne paran vardı ne de oyuncaklarımız.
And maybe it's the concussion but I seriously feel crappy about that. No.
- Belki de başıma aldığım darbedendir ama bu konuda gerçekten kötü hissediyorum.
I feel crappy.
- Hayır.
Giggity... It's just that, lately, Peter's been making me feel so crappy about my age, and... well, then I'm around Anthony, he looks at me like I'm young and attractive.
Son zamanlarda,... Peter yaşım hakkında kendimi berbat hissettiriyor, ayrıca Anthony'nin etrafındayken,... bana hala genç ve çekiciymişim gibi bakıyor.
Just because we thought it was crappy, pun intended, doesn't mean it shouldn't be supported.
Sadece bizim boktan olduğunu düşünmemiz desteklenmemesi gerektiğini göstermez
Wow, that is a crappy motel room.
Yatağın sihirli parmakları var.
I keep thinking about that crappy cabin that we stayed in in the mountains.
Şu dağda konakladığımız ürkütücü kulübeyi düşünüp duruyorum.
He'll end up in some crappy job, living in our basement eating all our food and stealing beer money.
Soluğu boktan bir işte alır, bodrumumuzda yaşar yemeklerimiz yer ve cüzdanımdan bira paramı çalar.
Your crappy roundabout runes seem infantile before my single characters and their countless meanings!
Benim tekli karakterlerim ve sayısız anlamlarının yanında senin zavallı mühürlerin çok çocukça kalır. Gürülde!
- With more crappy ads?
- Yeni işe yaramaz reklamlarla mı?
I didn't come to bms To play in some crappy bowl that nobody's gonna watch.
BMS'e kimsenin izlemeyeceği salak maçlara çıkmak için gelmedim ben.
You really do give crappy advice.
Kendini gösterip istemediğin sürece gerçekten istediğin hiçbir şeyi elde edemeyeceksin.
You're trying to cut out all the crappy food.
Berbat yemekleri yemiyorsun.
Go back to Japan and file your report and tell'em all what crappy ambassadors we are.
Japonya'ya geri dön ve onlara ne kadar boktan bir büyükelçilik olduğumuzu anlat. Arabayı tamir edebilir miyim?
I don't know- - being in a horrifically crappy mood.
Bilmiyorum. Korkunç şekilde rezil hissetmem?
How come you're not in a crappy mood?
Sen nasıl böyle hissetmiyorsun ki?
I had a crappy father, too. But I didn't go slutty.
Benim boktan bir babam vardı ama sürtüklük yapmadım.
Crappy.
Berbat.
I'm still in the same crappy house, I own the same crappy gym, Richard's moving back in with New Christine, which means,
Hâlâ o aynı iğrenç evde yaşıyorum, aynı iğrenç spor salonunu çalıştırıyorum, Richard, Yeni Christine'nin yanına taşınıyor ve bu da benim sonsuza dek iğrenç Eski Christine olarak kalmam demek.
I want nothing to do with you and your crappy life!
Ne seninle ne de o boktan yaşamından istediğim tek şey yok!
Crappy. How's the kid? Nothing to do now that we've finished with the angio.
Anjiyosunu yapana kadar oturup beklemekten başka çare yok.
It was a crappy thing to do to your partner.
Ortağına asla yapılaması gereken bir şeydi.
Especially in these crappy economic times.
Özellikle ekonomik olarak, berbat olan bu zamanlarda.
That is a crappy lock.
Ne kadar dandik kilitmiş.
Crappy boyfriend in high school.
Lisedeki rezil bir sevgilim vardı.
There'd never be a TV show that pointed out you haven't had an original thought since beetlejuice and you put Johnny depp and the same crappy music in every film, and if you're that in love with Johnny depp
Artık Beter Böcek'ten sonra orijinal bir düşüncen olmadığı veya her filme Johnny Depp'i ve aynı boktan müzikleri koymanla ilgili TV programları olmayacak.
Mmm, I know that's not Drama's crappy cooking I smell.
Drama'nın berbat yemeklerinin kokusu değil bu.
That's just a - - a crappy code name.
Sadece boktan bir kod adı.
Who made this crappy cake anyway?
Bu boktan pastayı kim yaptı ki?
How to be a crappy friend.
Nasıl kötü bir arkadaş olunacağını.
So it turned out it was kind of a crappy day... For proposing. Not really the story you want to tell
Bugün, evlilik teklifi için berbat bir gün haline geldi.
I think we're good parents and that we got stuck with crappy kids.
Bence gayet iyi velileriz ve beş para etmeyen çocuklarımız var. Doğru.
Um, crappy car, okay?
Benim şu külüstür arabam yok mu?
Super crappy, and it's sputtering all the time, backfires, and it actually stalls every time I try to pick up speed.
Acayip dandik, sürekli stop ediyor. Motordan ses geliyor. Ne zaman gaza yüklensem, duruyor.
I mean, it's one thing for me to live my crappy life, but making you do it, too, is just cruel and unusual.
İğrenç hayatımı yaşamam yetmezmiş gibi bir de seni buna zorluyorum, bu çok zalim ve gereksiz bir şey.
Aah! Crappy office, by the way.
Ofisin çok ürkütücü bu arada.
Why would budding want a bunch of crappy houses on poisoned land?
Niye Budding zehirli topraklardaki bu bombok evleri istiyor ki?
That sounds like a crappy energy drink that gives you tongue hives.
Dilinde kurdeşen döktüren berbat bir enerji içeceği ismine benziyor.
Crappy details like this, guys always send the women.
Böyle dandik işlere, erkekler her zaman kadınları yollar.
But there was one crappy rule... we can't tell anyone.
Kimseye söyleyemeyiz.
"beloved grandfather, war hero, and black American lives through a tragedy" or "doctors save hate-spewing, crappy-music-loving date rapist."
"Sevilen büyükbaba, savaş kahramanı, and siyahi amerikan vatandaşı bir trajedi nedeniyle" veya "Doktorlar - nefret kusan, bombok-muzik-sever bayatalamış ırkçı yı kurtardı."
Oh, and Dr. Old Spice hitched a ride back with us To the present, where there was one crappy rule.
Bu arada Sürmeli Doktorumuz, tek bir boktan kuralın olduğu şimdiki zamana, arada kaynayıp bizimle geldi.
But there was one crappy rule...
Ama tek bir saçma kural vardı...
But there was one crappy rule.
Ama tek bir saçma kural vardı...
You're too good for a crappy job like this.
Böyle berbat bir iş için fazla iyisin.
Maybe you're too good to have a wife Who's got a crappy job like this.
Belki de berbat bir işi olan bir eş için sen fazla iyisindir.
Oh, and Dr. Old Spice hitched a ride back with us to the present, but there's one crappy rule.
Bu arada Sürmeli Doktorumuz arada kaynayıp şimdiki zamana bizimle geldi. Ama tek bir saçma kural vardı...
Like you promised me when I took this crappy job.
Aynen bu berbat işi kabul ettiğimde bana söz verdiğin gibi.
My day's going pretty crappy.
- Günüm oldukça berbat geçiyor.