Entombed Çeviri Türkçe
81 parallel translation
We could see that once before a volcano had erupted decreeing the death of all who are now entombed in this weird, sunken citadel.
Volkanın daha önceki bir patlamasında bu garip batık kentin... birçok kişiye mezar olduğunu görebiliyorduk.
Those of you with failing grades will be permanently entombed... at least as far as this class is concerned.
Geçer not almayanlarınız ebediyen gömülü kalacak bu sınıftan bahsediyorum. Teşekkürler.
So I entombed her in these ruins. Alive.
Bu yüzden onu o harabelere gömdüm,... canlı canlı!
A legend about a young man entombed alive in a fortress wall, had inspired the writers Chongadze, Lordkipanidze and Suliashvili.
Canlı canlı bir kale suruna gömülen genç bir adam yazarlar Chongadze, Lordkipanidze ve Suliashvili'ye ilham olmuştur.
Mother of the entombed young man, my only son.
Tek oğlunu mezara gömen bir ana.
Take your swords and guard your country, as this noble heart entombed in a fortress did.
Bu yürekli adamın mezara girişi hatırına kılıçlarınızı çekip vatanınızı koruyun.
My son is entombed here.
Oğluma mezar oldun.
He is now forever entombed in a snowy grave.
Ve o şu an bir buz mezarında yatıyor.
A young man, a king, a warrior, is entombed in this old man's crippled body.
Genç bir adam, bir kral ve bir savaşçı bu yaşlı adamın sakat bedenini mezara koydu.
Now, the second marker is entombed with the knight's dead brother.
İkinci işaret ölü şövalyenin mezarı.
Too strange for life he was. This mute-o now does leave us, recycled and entombed, in the presence of Him who leads us.
Bize yol gösteren Yüce Tanrı'nın huzurunda aramızdan ayrılan bu değişim geçirmiş garip yaşamlı bedeni dönüştürerek ruhunu geldiği yere gönderiyoruz.
You must be starving after being entombed for centuries.
Yüzyıllarca gömülü kaldıktan sonra açlıktan ölüyor olmalısınız.
Was this organism- - extracted from the ice which had entombed the alien corpse- - the germ cell that might give proof of extraterrestrial life, or was it just the opposite?
Buza gömülmüş uzaylı cesedinden çıkartılan bu organizmanın temel hücresi dünya dışı yaşamın bir kanıtı olabilir miydi? Yoksa tam tersi miydi?
As you can see, I've been keeping busy. Scarred by fire, entombed for eternity.
Görebildiğin gibi... baya meşguldüm... bir yangın tarafından yara izim oldu... sonsuza kadar mezara konuldum.
Fortunately, she was tricked into a cave and entombed.
Şans eseri, bir mağarada, mezarlığa hapsedildi.
You do, do you? It's my dearest hope, doctor that he remain entombed forever.
Doktor, en büyük isteğim o adamın olduğu yerden hiç çıkamamasıdır.
Entombed by a 30-foot layer of volcanic pumice for more than three and a half thousand years, the city was clearly related to the ruins on Minoan Crete.
3500 yıldan daha fazla süredir, 10 metrelik... volkanik süngertaşı altına gömülen şehir, açıkça Minyon Girit'indeki harabelerle bağlantılıydı.
World War ll for us began at Pearl Harbor, and 1 1 77 men still lie entombed in the battleship A ¤ ona.
Bizim için 2. Dünya Savaşı Pearl Harbor'da başladı. Ve Arizona savaş gemisi 1,177 kişiye mezar oldu.
I've had it psychologically entombed.
Bunu tamamen geçmişe gömmüştüm.
On that other gray morning thousands of their shipmates plunged into the depths and lie entombed now beneath them.
Diğer gri sabahlarda, onlar gibi binlercesinin hayalleri de derinlere gömülmüştü, ve şu anda onların altında yatıyordu.
You think being entombed in these hallowed halls equals turning out well?
Bu kutsal koridorlara gömülmenin iyi olduğunu mu sanıyorsun?
Found last night entombed in a tenement wall... by an agent who was following an anonymous tip.
Dün gece isimsiz bir ihbarı takip eden ajanlar tarafından bir evin duvarına gömülü olarak bulundu.
Which means she was alive when she was entombed.
Bu demektir ki buraya kapatıldığında yaşıyordu.
Ancient gods who were entombed because it was the only way to stop them.
Bu onları durdurmak için tek yol olduğunu çünkü mezarlara gömülmüştür Antik tanrılar.
- They were entombed with her.
- Onunla birlikte gömülmüşler.
The concubines are ready to be entombed with him.
Hanımları, onunla birlikte mezara girmeye hazır.
But if, as you say, there is no plutonium missing then it will not concern you when an autopsy in some faraway place reveals that my husband's body is so toxic that it must be entombed in lead.
Eğer kayıp plütonyum yok diyorsanız o zaman kocamın cesedine uzaklarda bir yerlerde otopsi yapılıp, aşırı düzeyde toksin madde içerdiği için kurşun bir tabuta konması gerektiğinin ortaya çıkması sizi ilgilendirmiyor.
He's actually entombed in a mausoleum.
Aslında şuan mezarda.
They had found the monster's last meal... entombed within its ribs.
Canavarın kaburgaları arasına hapsolmuş son öğününü buluyorlar.
I am literally going to die entombed in this body.
Bu bedene gömülmüş bir şekilde, sözlük anlamıyla ölmüş olacağım.
Mummified and entombed her in the basement.
Mumyalayıp, tabuta koydum evin bodrumunda
What nature had entombed for millions of years took me mere days to unearth.
Doğanın milyonlarca yıl içinde gömdüğünü kısa bir sürede günışığına çıkardım.
- It comes- - It's entombed in this plastic.
- Plastik bir şeyin içine koymuşlar.
The curious shapes of Grotto Geyser are actually trees, entombed and petrified by minerals dissolved in the water.
Grotto Gayzeri'ndeki bu tuhaf şekiller, suda çözünen minerallere gömülerek taşlaşmış gerçek ağaçlardır.
For some the attempt proves fatal and living fish become entombed.
Bazıları için, bu girişim ölümcül oluyor ve balıklar canlı canlı gömülüyor.
When he passed on... Seamus had himself entombed in an island crypt on the nearby lake.
Seamus kendini göl üzerinde eski bir kilise bodrumuna gömünceye kadar.
What you see here represents the single most important archeological find in Mayan history- - his burial chamber--where he was entombed with a dozen of his mummified slaves.
Burada gördüğünüz, Maya tarihindeki tek en önemli arkeolojik bulgu. Mezar odası... Bir düzine mumyalanmış kölesi ile beraber gömüldüğü yer.
Up close, it's the sheer oddness of the scene that strikes you most, like the fact that I'm walking alongside the roof of a mosque, a mosque that was once the centre piece of a village that now lies entombed in solid mud beneath me.
Şu ana kadar, sizi en çok etkileyen bu görüntünün garipliği şu an bir caminin tavanında yürüdüğüm gerçeği gibi bir zamanlar köyün ortasında olan bir cami şimdi altımdaki katı çamurun altına gömülmüş.
The people entombed in amber are in a state of suspended animation.
Kehribar'ın içinde kalan insanlar geçici ölü durumundalar.
I want to say thank you for doing this to me for a while I thought I'd have to suffer through a puppy parade, but I much prefer being entombed alive in a mausoleum of feelings I can neither understand nor reciprocate.
Bunu yaptığın için teşekkür ediyorum, çünkü bir an yavru köpek geçidine katlanmak zorundayım sandım, ama onun yerine anlayıp karşılık veremeyeceğim hislerle dolu bir mezara gömülmeyi tercih ederim.
Yawn, let me know when you've been entombed in a block of ice for three weeks.
Üç haftanı bir buz kütlesinin içinde geçirmeye karar verdiğinde haberim olsun.
Went down with the Arizona, he's still entombed there.
Arizona Gemisiyle birlikte battı. Naaşı da hâlâ orada.
In winter, this frozen wilderness is entombed in ice.
Kışın, bu donmuş bakir doğa buzun içinde mezar olmuş.
It will entomb him like it entombed me.
Bu onu mezara koyacak. tıpkı beni koyduğu gibi.
You see, our hope today is found in the fact that Jesus is no longer entombed.
Bugün bizim umudumuz İsa'nın artık gömülü olmadığı gerçeğinde yatmaktadır.
Nobody realizes this until they pry the semis apart and there's the VW, accordioned, with the family entombed inside it.
Kimse kasaları ayırana kadar bunun farkına varmamış ve işte orada VW, pestil edilmiş aile içeri gömülü bir şekilde.
She said that a witch entombed them here in the nineties.
Bana bir cadının 90'lı yıllarda onları mezara kapattığını söyledi.
Fortunato is entombed alive.
Fortunato, gömülmüş bir canlı.
So, when he was entombed, the flies couldn't get to him.
Oraya konulduğu zaman sinekler ona ulaşamamış.
One second, your skin feels like it's on fire. The next second, it's entombed in ice.
Bir an, vücudun ateşler içinde yanarken diğer an buzların içine gömülmüş gibi hissedeceksin.
And entombed.
Ve gömüldü.