Fark Çeviri Türkçe
111,411 parallel translation
I can't tell the difference.
Farkı anlayamıyorum.
Yeah, I'm aware of that.
Evet, farkındayım.
Look, I guess I would've told you eventually, but at the time, I figured you had enough on your plate.
Bak, sanırım sana eninde sonuda söyleyecektim ancak o sırada zaten yeterince dolu olduğunu fark ettim.
It doesn't matter.
Fark etmez.
Minutes can turn into hours, and I won't even notice, but if I stop to think about it, it's like starting the clock, and I am aware of every second.
Dakikalar saatlere dönebiliyor ve fark etmiyorum, ancak hakkında konuşmazsam, saati başlatmak gibi oluyor ve her saniyeyi hissedebiliyorum.
- than a threat to them. - We can make a difference.
- Fark yaratabiliriz.
Does it matter?
Fark eder mi?
You never realized, but we were always in this together.
Fark etmedin, fakat biz hep birlikte bu durumdaydık.
Sitting around and reading about all of these amazing things just made me realize I wasn't doing anything but sitting around and reading about amazing things.
- Fark ettim ki oturup o hayret şeyleri anlayınca hiçbir şey yapmadığımı fark ettim. Ömrümün geri kalanında oturup onları okuyup duracaktım.
You can see it, can't you?
Fark ettin, değil mi?
In that split second I realized, I have a choice,
O an seçeneğim olduğunu fark ettim.
One short of a goal that I realized was pure vanity.
Amaca bir adım kala o saf kibri fark ettim.
By realizing I'm a poor killer by comparison.
Kıyasladığımda zavallı bir katil olduğumun farkına vararak.
I know.
Farkındayım.
I think you know it.
Sen de farkındasın.
Then I realized I was spared so I can find this place that lets us walk in the sun.
Ama sonra şunu fark ettim. Ben ayrılmıştım böylece güneşin altında yürümemizi sağlayan bu mekânı buldum.
Look, someone is trying to crack the secret of the moissanite to allow you to daywalk outside the retreat.
Bak, biri mozanitin sırrını çözüp gün ışığında, bu merkezin dışında da yürümenizi sağlamaya çalışıyor. Henüz fark etmedikleri şey şu.
But I know I saw something.
Ama bir şey gördüğümün farkındayım.
Look, I know exactly how much time's passed.
Bak, tam olarak ne kadar zaman geçtiğinin farkındayım.
You're aware of our capabilities more than anyone.
Yeteneklerimizin farkındasın herkesten fazla.
[door closes ] [ scoffs] Hey.
Belki hemen fark etmem diye araya sıkıştırdın ama fark ettim.
Yeah, you wanted to get it done. I did. We'll bring in a government agency, a community-reinvestment development authority.
Öyle çünkü bir kez söylediğin an başka seçeneğin olmadığını fark edeceksin.
[glasses clink ] [ cellphone buzzing]
Bunun da yaptığımdan farkı yok. Hiç lafı döndürmeye çalışma.
You were dug in the last time I saw you.
Onlardan farkımız olmadığını mı söylüyorsun?
So, are we done?
Çünkü bundan zarar gören insanların nadiren farkına varıyorsunuz.
I need your counsel, your perspective. I trust no one more than you. And right now,
Bir işletme beklediğinin dışına çıktığında, kazancını artıramadığında ve işin başındaki insanlarda bunun farkında olmaktan acizse elbet hükümet yanlısı bir para babası gelip ortalığı toparlar, eksiklikleri giderir.
Bid-rigging the U.S. Treasury market, that, to me, is a crime that... so profoundly violates public trust in our financial system that it really seems only right to continue the trial and let the people decide.
Üzücü. Dinle... Axe Capital'deki işine döndüğünü duyunca fazla tepki verdiğimin farkındayım.
I have walked away from things that I care deeply about.
Yoksa kendini benim yanımda bulursun. Aradaki fark, benim yaptığım şeyde yasalara aykırı bir şey olmaması.
You realize she is a he, okay?
Aslında erkek olduğunu fark ettik.
I've noticed a... connection.
Aranızda bir bağ olduğunu fark ettim.
- So I see.
- Fark ettim.
By the time anyone notices, it's usually too late, but that place has a way of obscuring, corroding, eating you from the fucking inside.
Genelde herhangi biri fark ettiğinde her şey için çok geç oluyor ama o yerin insanı karartan, çürüten, içten içe yiyen bir yanı var.
If I make the call, then it's tantamount to me endorsing it, which is... not something I can do right now.
Onu aramamın fikri desteklemekten farkı yok. Şu an böyle bir şey yapamam.
I knew you made her.
Numarasını fark ettiğim biliyordum.
My boys. They saw the hustle coming.
Oğullarım onları kandırmaya çalışacağınızı fark etmiş.
I'm aware.
Farkındayım.
You know, it occurs to me the reason you were in the neighborhood earlier. The thing we were gonna discuss in therapy, we haven't discussed.
Şimdi fark ettim de, savcılığın oraya gelme sebebini terapide konuşacağımız şeyi hâlâ konuşmadık.
I know exactly what I'm getting into...
Tam olarak neyin içine girdiğimin farkındayım...
It's all the same.
- Fark etmez.
Do you get that?
Farkındasın değil mi?
I didn't realize I was at a Pottery Barn.
Pottery Barn'da olduğumu fark edememişim.
What's the difference?
Ne farkı var?
- Once I'd realized you were gone, your trail was easy to follow.
- Gittiğinizi fark edince izlerinizi takip etmek zor olmadı.
You're aware this means nothing, right?
Bunun hiçbir anlamı olmadığını farkındasın, değil mi?
I took this job to make a difference, and I didn't even get a chance.
Bu işi bir fark yaratmak için aldım, ve şans bile bulamıyorum.
We both know that this is a time-sensitive situation.
İkimizde bunun zamana karşı bir yarış olduğunun farkındayız.
You're already a bit on the bossy side, I doubt anyone would even notice.
Zaten patron havalarındasın, kimsenin fark edeceğini sanmıyorum.
Were you aware she recorded her sessions?
Kamera kaydı yaptığının farkında mıydınız?
I appreciate that.
Ona nasıl baktığını fark ettiğimde...
You haven't noticed yet.
Henüz fark etmedin.
But you're a big man having a big birthday, so the gift matches. And you're not there yet.
Hediye de buna yakışıyor ama henüz fark edemedin.