Flute Çeviri Türkçe
869 parallel translation
Well, he plays his own call on a courting flute.
Bir kur flütüyle kendi davetini yapar.
My pipes are weary and some shepherd will soon lure her with his fresher flute.
Kol kaslarım iyice gevşemiş durumda ve yakında bir çoban gençlik dolu flütüyle onu ayartacak.
I love the flute.
Ben flüte bayılırım.
And now... now, one of the woodwinds, a flute.
Ve şimdi... Bir nefesli enstrüman, flüt.
Of a summer night young men would bring an orchestra under a pretty girl's window and flute, harp, fiddle, cello, coronet, bass viol would presently release their melodies to the dulcet stars.
Bir yaz gecesi delikanlılar, güzel bir kızın penceresinin altına orkestra getirirdi. Bir flüt, arp, keman, viyolonsel, kornet, bas viola yıldızların altında müziklerini yapardı.
Old Snope is playing his flute solo.
Yaşlı Snope flüt solo yapacak.
Watanabe, where's Suzumura's flute?
Watanabe, Suzumura'nın flütü nerede?
Suzumura's flute.
Suzumura'nın flütü.
Put that flute away.
At o flütü.
Here, give me the flute.
Bana flütü ver.
I see you got the old jute-flute.
Bakıyorum eski jüt flütün yanında.
" Next, the first wind instrument, the shepherd's flute.
Sonra da ilk nefesli enstrüman. Çoban flütü.
We spent there a beautiful week, filled with promise, and returned home with three excellent compositions for the piano and a short nocturne for flute, two horns, strings, and oboe.
Orada vaatlerle dolu, güzel bir hafta geçirdik. Ve piyano, flüt, iki nefesli, üç telli çalgı için üç muhteşem kompozisyon besteleyerek eve döndük.
"Like a flute bereft of melody..."
"Hayatım sensizken sessiz bir flüt gibi..."
I scored for brass, and all I hear is flute.
Nefesli çalgılar için yazmıştım, yalnız flüt duyuyorum.
It's more like a flute than a whistle.
Flut'u daha çok sevdi düdükten.
- Not with that flute.
- O flütle değil.
Play the bamboo flute.
Bamboo flütünü çalsana.
- Is it a flute?
- Bu bir flüt mü?
- Not just a flute, a magic flute.
- Sıradan bir flüt değil, sihirli bir flüt.
The cobra will always come to the sound of the flute.
Kobra her zaman flütün sesine gelecektir.
The serpent must have been drawn to the music of the flute.
Yılanı, flütün müziği çekmiş olmalı.
- She can play the flute.
- Flüt çalacak.
Panda and Mimi go out to practice the flute accompanied by their good master Hsu Hsien.
Panda ve Mimi flüt çalışması için ustaları Hsu Hsien eşliğinde dışarı çıkarlar.
A melody from nowhere comes to the ears of Hsu Hsien, as if resonating to his flute.
Bir yerlerden kulaklarına Hsu Hsien'nin flütünün yankısı gibi bir melodi kulaklarına geliyordu.
"While Krishna has his knot of hair and flute there'll be women to serve him"
"Krishna eline onun bir tutam saçını ve flütünü aldığında Ona hizmet etmek için bir kadın olacak"
A flute?
Flüt. Baştan alalım.
Flute-playing and bird calls.
Flüt çalmak ve kuş ıslıkları.
Bring Me a flute.
Bana bir flüt alır mısınız?
He strums a banjo joyfully. You're a genius on the flute
"Bançoyu sevinçle ve acemice çalıyorum, Flüt çalmakta dahiyim"
- My flute!
- Flütüm!
I feel like playing the flute now.
Flüt çalabilirmişim gibi hissettim.
My father loved the bamboo flute too.
Babam da bambu flüt severdi.
But strangely enough, he loved the flute.
Garip ama flütü de severdi.
- Can your violinist play the flute? - Czy twój skrzypek gra na flecie?
- Kemancınız flüt çalabilir mi?
. - Flute?
- Flüt?
Play the flute?
Fülüt çaldığımı mı?
I love the way he brings the flute in there.
Burada flütün girmesine bayılıyorum.
The French horn can sound incredibly like a flute, you know.
Kornonun sesi, flüte çok benzer.
In fact, not many people notice... the flute-like qualities of a French horn.
Çoğu insan kornonun flüte benzer özelliklerini fark etmez.
But he'll not rejoice in this discovery, because, having become a blind beggar, he'll wander through foreign lands like me, wretched flute-player.
Oysaki o Tebli. Ne var ki, bunu keşfetmek onu pek mutlu etmeyecek çünkü tıpkı benim gibi sefil bir flüt çalgıcısı gözleri kör olmuş bir dilenci olacak ve diyar diyar dolaşacak.
And I could practice up a flute.
Ben de flüt konusunda pratik yapmalıyım.
- Do you have your flute?
- Flüt'ün yanında mı?
# # The toot of a flute with the flavour of fruit
# # The toot of a flute with the flavour of fruit
After his return, he wrote a three-part and a six-part ricercare, and a trio for flute, violin and clavier, with some other little pieces on the royal theme, and had these pieces engraved, and dedicated them to the King as a Musical Offering.
Dönüşünün ardından, bir üç sesli ve bir altı sesli ricercar, ve büyük temanın bazı küçük parçalarıyla birlikte flüt, keman ve klavye triosu besteledi, bu parçaları yazdırdı, ve bir jest olarak Kral'a ithaf etti.
"I taught you prancing, lamb, and lute and flute..."
"Sana zıplamayı öğrettim, kuzucuğum, lavtayı ve flütü..."
The parties with the singing and the flute and the chanting, - those are Sabbaths.
Şarkı, flütler ve ilahilerle yapılan partiler,... bunlar cadılar günü.
As if he were related to Papageno in The Magic Flute.
Sihirli Flütteki Papageno ile bağlantılı olmalı.
- Oh, flute!
Flüt!
Like play the flute. Yeah, Joey?
Flüt çalmak falan.
The winter wind makes a flute-like noise as he struggles with his sorrow
# Kış rüzgârının sesi flüt sesi gibi çıkarken kederiyle mücadele ediyor