Foul Çeviri Türkçe
3,231 parallel translation
That was wrong and it was foul for going in there and starting that fight at their dinner table like that.
Çok yanlıştı. Yemek masasında kavga başlatmak da öyle.
I run a foul of the authorities so often, I figured I could handle it better than you.
Daha önce de kurallarla karşı karşıya geldiğim için bununla senden daha iyi başa çıkabileceğimi fark ettim.
No harm, no foul, my friend.
Zarar yoksa, sıkıntı yok dostum.
Ho-ho! Foul ball!
Hayır, hayır!
The second pitch, I got ahold of, but it went foul.
İkinci atışı karşıladım ama faul oldu.
No harm, no foul.
Kimseye bir zarar vermedim yani.
It's a down-and-dirty half-hour about a foul-mouthed celebrity waxologist.
Ünlülerin ağdacısı ağzı bozuk kadınla ilgili yarım saatlik bir şov.
you wouldn't go to that foul place and get me back and then just, like, abandon me?
gelmezdin o garip yere gidip beni geri getirip, terk etmezsin değil mi?
You dare lay your foul-smelling paw on the son of Odin?
O iğrenç, pis kokulu pençelerini, Odin'in oğluna sürmeye nasıl cüret edersin?
And I thought his paw was foul-smelling.
Ben de pençeleri iğrenç kokuyor sanmıştım.
Foul eunuch!
Hain Eunuch!
This foul weather plays havoc with my hair.
Bu kötü hava saçlarıma çok zarar verdi.
Doc Perkins'preliminary findings show no sign of foul play.
Doktor Perkins'in ilk bulguları bunun cinayet olmadığı yönünde.
There is clearly no sign of foul play.
Açıkça herhangi bir cinayet izi yok.
you are a foul.
Budalanın tekisin.
It's not traditional, it's foul.
Gelenek falan değil. İğrenç bir şey.
It's not foul.
Ayrıca iğrenç değil.
He's in a foul mood, Sir.
Berbat durumda, efendim.
Ladies and gentlemen, due to the foul odor aboard,
Bayanlar ve baylar, Uçaktaki kötü koku sebebiyle,
Or before someone calls "foul".
Ya da birisi faul yapmadan.
But it was a foul.
Ama fauldü.
It was a foul.
Fauldü.
As we speak, some foul hag, such as your Mrs Castaway, could be installing her in some bawdy house!
Şu anda bile Bayan Castaway gibi pis bir cadı onu genelevde kullanıyor olabilir!
Probably burst when your little pride and homicidal joy took a hard foul.
Muhtemelen kibrin ve şiddet yanlısı tavırların sırasında harekete geçti.
Such a foul mouth.
Ağzın çok bozuk.
Take your foul animules with you.
Hayvanatlarını da yanına al.
There is some foul play.
Sahtekarlık yapıImış.
Della Rovere stirs up doubts in the mind of King Charles regarding my brother's legitimacy to rule, claiming foul play in Gian Galeazzo's death.
Della Rovere Kral Charles'ın kardeşimin meşruiyeti ve Gian Galeazzo'nun ölümündeki rolü hakkındaki kuşkularını iyice ateşliyor.
Your wife is in a foul mood.
Senin karın, kötü ruh hali içinde.
You see, dharam is in a foul mood.
Dharam kötü ruh halinde.
My liver and kidney could be foul but the heart is simply superb!
Benim karaciğerim ve böbreğim, kötü olabilir.. ... Ancak kalpim süper!
You will put him to death, who even looks at saheba with foul eyes.
Sen, hatta kötü gözlerle Saheba'ya bakan ölüme onu koyacaksın.
If Dyson so much as suspects foul play he'll tear your throat out before Hale can finish whistling your brain into a soup.
Eğer Dyson adil oynamadığından şüphelenirse, Hale ıslığıyla beynini çorbaya dönüştürmeden önce boğazını parçalar.
No, I'm going to let you walk out of here, Felix, free, no harm, no foul.
Hiç sıkıntı çıkarmadan bırakacağım.
No sex - - no harm, no foul.
Zarar yoksa, hata da yok.
This video is entitled... "Little League Coach Gets Hit in the Nuts... by a Foul Ball and Then Vomits in a Garbage Can."
Bu videonun başlığı "Küçükler Ligi Koçu Beyzbol Topuyla Hayalarına Darbe Yedikten Sonra Çöp Tenekesine Kusuyor."
Foul.
Faul...
I--I call foul.
Faul diyorum.
A dismembered body encased in concrete, a foul-smelling river to represent society's rapid decay, birdwatchers.
Parçalanmış cesetler betona dökülmüş. Toplumun hızlı çürüyüşünü gösteren berbat kokulu bir nehir kuş gözlemcileri- -
Yes, they deserved a tomb like that foul river, but... who would know?
Evet, leş gibi kokan nehrin mezarları olmasını hak ettiler ama bunu kim bilecekti?
There was no foul play here.
Burada hileli bir durum yok.
Yes, George, but we still need evidence of foul play.
Evet George ama hâlâ cinayet kanıtımız yok.
No harm, no foul.
Kusur yok, ziyan yok.
Any signs of foul play?
Suikaste dair bir işaret var mı?
I decided make it look like foul play.
Bunu bir cinayet gibi göstermeye çalıştım.
And this year, I got a new pair of blue blocker sunglasses, so I ain't losing any more foul balls to the sun.
Hatta bu yıl, filtreli güneş gözlüğü aldım. Artık faul toplarını güneşe kaptırmak yok.
Share some peanuts, catch a foul ball.
Fıstıkları bölüşüp faul topu yakalayamadım.
Got any evidence of foul play?
Elinde cinayet kanıtın var mı?
The air is foul.
Hava pis.
Oh, that's foul.
- İğrenç.
Looks like foul play, gentlemen.
Kusurlu hareket gibi görünüyor beyler.