Halibut Çeviri Türkçe
156 parallel translation
This is where they get all the codfish and halibut off these banks.
O morinaları, halibut balıklarını bu sığlıklardan avlıyorlar işte.
We'll have a full hold and be tied up in Gloucester by the 1st of August, and he'll still be out here floundering around, trying to catch fish or I'll look more like a halibut than he does.
Ambarımızı doldurup, ağustosun birinde... Gloucester'a demir atacağız, o hâlâ burada... balık tutmak için cebelleşecek. Haksız çıkarsam halibut balığına ondan daha beter benzeyeyim.
He's a halibut.
Halibut.
Boiled halibut.
Haşlanmış pisi balığı.
- Dogs! - Not halibut.
- Kalkan olmasın.
Then at night, after we've had your halibut steak in your tartare sauce, I have to spend the rest of the evening watching you Saran-Wrap the leftovers.
Geçen akşam senin tartar soslu, fırında kalkan balığı yemeğini yedikten sonra, gecenin geri kalan kısmını artan yemekleri streç filme sarmanı izleyerek geçirmek zorunda kaldım.
Contents of stomach... oysters, white fish, possibly halibut...
Midenin İçeriği... istiridye, beyaz balık, muhtemelen halibut...
He's an halibut.
O bir kalkandır.
He is an halibut.
Kalkandır.
You've got a pet halibut?
Senin kalkanın mı var?
Why should I be tarred with the epithet "loony" merely because I have a pet halibut?
Niye sırf bir kalkanım var diye "çatlak" oluyorum?
Liver dumplings, halibut...
Ciğer köftesi, pisi balığı...
They took the bait like a dumb halibut.
Sazan gibi atladïlar yeme.
Caught me a tuna and a halibut.
Biri tonbalığı biri de kalkan.
That halibut looks short.
O kalkan kısa gibi.
"That piece of halibut was good enough for Jehovah."
"Bu balık parçası tam Yehova'ya layıktı."
Halibut!
Kalkan.
The jugged fish is halibut!
Kalkan güveçte balıktır zaten.
There's probably halibut right here who could write better than me.
Herhalde benden çok daha iyi yazar olan bir sürü züppe vardır.
Who, my dear, is the huge halibut in the trousers?
Ne o, azizim, pantolonundaki devasa pisi balığı mı?
Put that under halibut.
Kalkan altına koy.
"Fax me some halibut."
"Bana biraz halibut ( kalkana benzer bir balık ) faxla."
If one Arrowtooth Halibut sinks on top of the head of another, the bottom one doesn't make a fuss, but waits until the other one moves.
Eğer bir Halibut bir başkasının kafasına doğru batarsa altta kalan, diğeri geçene kadar bekler.
What is that, halibut?
Nedir bu, kalkan balığı mı?
Yes, sir. They`re giving you a 200-pound halibut.
Evet efendim. 80 Kiloluk bir balık verecekler.
Halibut.
Balık.
Sixteen gallons of redeye chili, three legs of lamb bacon, pork chops, halibut, peas, corn.
60 litre kirmizi biber, üç kuzu paçasi... ... domuz eti, domuz pirzolasi, bezelye, misir.
Here's your halibut omelet.
Pisi balığı omletiniz hazır.
They say there are only three things in the world that leave no traces... a gull high up in the air... a halibut in the ocean...
Dünyadaki üç şeyin iz bırakmadığı söylenir yükseklerdeki rüzgarlar okyanuslardaki akıntılar...
We'd better find the rest of the team and lock them up before they find their inner halibut.
Düşünüyorum ki ; Takımdan geri kalanları, onlar içlerindeki balığı keşfetmeden bulalım.
Only she thinks it's the halibut.
sadece o balıktan olduğunu sanıyor.
She must have thrown that just for the halibut.
Şunu sadece "pisi balığı" için atmış olmalı.
A land where that nice old lady from Fort Lauderdale who had the stroke three cabins down was probably parked next to the thawed-out halibut you'll eat tonight while your floating hotel chugs through the Hecate Strait to deliver its precious load of geriatrics to the hungry Visa-card-accepting denizens of our northernmost and most mosquito-infested state!
Fort Lauderdale'den gelip, kamarasında felç geçirip, ölen yaşlı bayan herhalde gece gemide yediğiniz donmuş balığın yanında saklanmıştır. Yüzen otelinizse yaşlı insan hazinesini, ülkemizin en kuzeydeki ve en sivrisinekli eyaletinin kredi kartı kabul eden paragözlerine teslim etmek için Hecate Boğazı'nda yol almaktadır.
A halibut. It was like a gangland execution.
Sanki mafya, adam temizliyor.
We could use some halibut.
Bizim de mafyaya ihtiyacımız olabilir.
Last I heard, he was flying out of Anchorage kicking square halibut out of a cargo plane.
Son duyduğumda, Anchorage için uçuyor, kargo uçağından marihuana balyaları atıyormuş.
- A halibut. - That's right.
- Kalkan.
Fishermen like halibut because of their shapes.
- Doğru. Balıkçılar kalkanı seklinden dolayı sever.
No, it can't be any better than this halibut.
- Bu kalkandan daha güzel olamaz.
"Halibut fishing capital of the world." Okay.
Dünyanın Halibut balığı başkenti.
We got the Halibut Calabrese, got the Halibut Olympian.
Halibut Calabrese ve Halibut Olimpian var.
- Halibut Cajun style.
- Cajun tarzı Halibut.
What do you think we're doing in the halibut capital of the world?
Dünyanın halibut balığı başkentinde sen ne yaptığımızı zannediyorsun?
halibut, and uh... some toothpaste...
Pisi balığı... Ve diş macunu.
- Halibut?
Kalkan mı?
I think I'll have the, um... halibut.
Ben galiba kalkan alacağım.
The halibut did.
Kalkan zehirledi.
I got that at a barbecue, grilling halibut.
Mangalda balık kızartırken oldu.
No, it has to be halibut.
Kalkan olmak zorunda.
Halibut!
Kalkan!
Okay. Halibut.
Kalkan.