Haste Çeviri Türkçe
783 parallel translation
When I got so scared earlier and ran away... I forgot to take one of my shoes in my haste to run away from the ghost.
Biraz önce korktuğumda ayakkabımı bırakıp koştum.
Yours in haste Count Chlorure de Lime.
Sabırsızlıkla, sizin Kont Chlorure de Lime.
We must make haste to steal her.
Prensesi çalmak için acele etmeliyiz.
Thou wilt haste to Bagdad and, at the end of this sixth moon, give order that the Prince be poisoned.
Acele Bağdat'a gideceksin ve bu altıncı ayın sonunda, Prenses'in zehirlenmesi emrini vereceksin.
Make haste!
Acele edin!
Make haste with that cloak there, my pretty one.
Acele et de pelerinimi ver, tatlım.
I always say, marry in haste, repent at leisure.
Hep söylerim, aceleyle evlenen pişman olur.
That isn't exactly marrying in haste.
Bu, pek aceleyle evlenmek sayılmaz.
Don't do anything in haste you might regret later.
Aceleyle davranıp sonradan pişman olacağın bir şey yapma.
Make haste.
Çabuk olun!
There's another reason for haste.
Acele etmek için bir neden daha var.
Why such haste?
Bu telaş niye?
- Know why she's come in such haste?
- Niye geldiğini biliyorsundur herhalde.
It's no business of mine, but sometimes... the things you do in haste are the things we most regret.
Üstüme vazife değil ama bazen... aceleyle yaptığımız şeyler en pişman olduğumuz şeyler oluyor. Biraz düşünün.
I'd just wish you'd make haste.
Sadece acele etmeni istiyorum.
There seems to be undue haste in this case.
Hakim Bey, bu davada gereksiz bir telaşe varmış gibi görünüyor.
See, haste makes waste, eh?
Acele işe şeytan karışır, değil mi?
If you do meet Horatio and Marcellus, the rivals of my watch, bid them make haste.
Horatio'yla Marcellus'a rastlarsan çabuk olsunlar, nöbete geleceklerdi.
But even then the morning cock crew loud and at the sound, it shrunk in haste away and vanished from our sight.
Ama o sırada horoz ötünce hemen kaçtı. Silindi gözlerimizin önünden.
While one with moderate haste might tell 100.
Yavaşça birden yüze kadar sayıncaya kadar.
Haste me to know it, that I with wings as swift as meditation or the thoughts of love may sweep to my revenge.
Anlat çabuk. Anlat ki hızlı kanatlarıyla hayal gücünün ve sevgi düşüncelerinin koşayım öcünü almaya.
- Bid the players make haste.
- Söyleyin oyuncular çabuk olsunlar. - Elbette, efendimiz.
And make haste,'cause they want you to mind shop.
Elini çabuk tut. Dükkâna bakmanı istiyorlar.
The rapid passage of Jacques Vaché through the wartime sky, his overwhelming sense of urgency, the catastrophic haste that led him to destroy himself ;
Savaş zamanının gökyüzü içinden Jacques Vaché'nin hızlı geçişi, onun karşı konulmaz zorunluluk hissi, kendini öldürmesine neden olan feci hız ;
- Haste makes waste.
- Acele işe şeytan karışır.
They that with haste will make a mighty fire begin it with weak straws.
Çabucak büyük bir ateş yakmak isteyenler saman çöplerini tutuştururlar ilk önce.
- Cinna, where haste you so?
- Cinna, nereye böyle alelacele?
- And I had good reason for haste. - No doubt.
- Hızlı olmak için iyi bir sebebim vardı.
Why should we be in such desperate haste to succeed?
Neden başarı uğruna bu kadar çaresiz bir telaş içine girelim ki?
Right, haste!
Sağa dön, marş!
Make haste!
Acele et!
Good lords, make all the speedy haste you may.
Sayın lordlar, ne olur çok çabuk olun lütfen.
The mayor towards Guildhall hies him in all haste.
Başkan hemen Belediye Sarayı'na gidecektir.
Yet had not we determined he should die until your lordship came to see his end... which now the loving haste of these our friends... somewhat against our meaning, have prevented.
Aslında siz Sayın Lordum gelip olaya yerinde tanık olmadan Hastings öldürülsün istemiyorduk, ama ne yazık ki, işgüzar dostlarımızın telaşı yüzünden bu mümkün olamadı.
I in all haste was sent.
Hiç vaktimiz kalmadı.
And make haste, vermin!
Çabuk ol gerizekalı!
Make haste, woman, lest I leave you!
Ben seni korurum, hadi!
Why such haste, Chief Targutai?
Güzel bir denemeydi, Turgutay.
Make haste, craven! The Tartar wench awaits you.
Neyse, ben eksikliğini hissetirmem ona.
I forthwith sent spies to Tartar territory, and learned the news... which brought me here in haste.
Ayrıca Tatar toparaklarına casus gönderdim zaten. Buraya alelacele gelmemin sebebi de aldığım haberler. Şaman, ne diyorsun?
The bear! Make haste with the bear! We'll tie him with Temüjin.
Eğlenmek isteyenler gelsin, Timuçin'in yanına gidiyoruz.
So I work in haste from day to day... as a miner does when he knows he's facing disaster.
Ben de her gün aceleyle çalışıyorum bir madencinin, felaketin yaklaştığını anladığı zaman gibi.
This is the bread of haste, that you will remember this night from generation to generation forever.
Bu acele yapılan bir ekmek, bu geceyi kuşaktan kuşağa sonsuza dek hatırlayın diye.
Make haste.
Acele et.
Open the gates in haste.
Hemen kapıları açın.
Let us haste to Bagdad.
Bağdat'a gitmek için acele edelim.
Are you sure that hasn't a good deal to do with your haste?
Acele etmenin arkasında bunun yatmadığına emin misin?
Pray you, make haste.
Göreyim sizi, çabuk olun.
- Make haste.
Bu Annie.
Make haste.
- Acele et.
Wherefore such haste, Mongol?
Bu ne şans.