Have a look at that Çeviri Türkçe
519 parallel translation
Have a look at that.
Şuna bir bak.
At last I'm going to have a look at that female Bolshevik.
Nihayet o dişi Bolşeviği görebileceğim.
You can laugh if you want to, but I'm going out and have a look at that grave.
İstersen gülebilirsin ama ben gidip o mezara bir göz atacağım.
Let me have a look at that.
- Dur bir bakayım.
I'd like to have a look at that stuff Whitey had on him.
Whitey'nin üstünden çıkanlara bakmak isterim.
- Let me have a look at that.
- Bakabilir miyim?
I'd very much like to have a look at that club car.
Şu konforlu vagona bir göz atmayı çok istiyorum.
Let's have a look at that one, matey.
Dur da şuna bir bakayım, birader.
- Have a look at that plank.
- Şu tahtaya bir bak.
I'll have a look at that satchel.
O çantaya bir göz atacağım. Yok hayır!
Now, sonny, let me have a look at that eye.
Pekala evlat, bir gözüne bakalım.
All right, Anderson. Let's have a look at that Nip.
- Şu Japon'a bir bakalım.
- Have a look at that lock, professor.
- Şu kilide bir bakın, profesör.
Kid, let me have a look at that arm.
o kola bir göz atalım.
Come along, let's have a look at that room.
Hadi şu odaya gidip, bir bakalım.
I'll have a look at that wagon, H.C.
Şu arabaya bir göz atacağım, H.C.
I might as well have a look at that.
Hiç olmazsa oraya bir bakayım.
You know, Doc, if we was playing for real, I'd just be compelled to have a look at that deck.
Doktor, gerçekten oynasaydik... o desteyi kontrol etmem gerekirdi, biliyorsun.
- May I have a look at that notebook?
- Deftere bir bakabilir miyim?
Well, now, Addie, we'll just have to have a look at that, won't we?
Pekâlâ Addie, şuna bir bakalım, olmaz mı?
We thought we'd have a look at that unfinished book of Adrian's.
Adrian'ın bitmemiş kitabına bir göz atalım dedik.
She may have gone to have a look at that building.
Şu binaya bir göz atmaya gitmiş olabilir.
Can I have a look at that?
Şuna bir bakabilir miyim?
Let's have a look at that chart.
Grafiklere bir göz atalım.
I want to have a look at that arm.
Koluna bakmak istiyorum.
Yes. I was thinking Stanley should have a look at that.
Stanley de bir bakmalı bence.
And just to show I'll er, I'll have a look at that blown up brass engine of yourn, shall I?
Senin şu buhar kaçırıp patlayan lokomotifine bakabilir miyim?
Have a look at that.
Şuna bak.
Here. let's have a look at that.
Geldim. Bende bakayım!
We'll have a look at that picture.
O baktığımız bir resim.
Well, that was true till I decided to have a look at it.
Ben içeriye göz atmaya karar verene kadar öyleydi.
Now that you've seen them, we'll let them have a look at you.
Sen onları gördün, şimdi de onlar seni görsün.
And I have a feeling, when you look at me like that...
Paralarının karşılığını asla alamayacaklar. - Baylar, Bobby Dorfman'a merhaba deyin.
You just drive them straight down that main street... and let the folks have a look at'em.
Doğru kasabanın ana caddesinden geçirip halkın onları görmesine izin verin.
You only have to look at him to know he's nice and that he comes from a nice family.
İyi biri olduğu ve iyi bir aileden geldiğini anlaman için ona bakman yeterli.
I have to look at the image on that screen same as I'd look at a performer on my show.
Gösterimdeki bir oyuncuya nasıl bakıyorsam ekrandaki görüntüye de aynı şekilde bakmam gerekiyor.
I have a jeweller's glass in the back room. Do you mind if I take a look at it through that?
Arkada kuyumcu gözlüğüm var, onlara bakmamın bir sakıncası var mı?
It's inexcusable, but I was so curious to see if we'd got that giantism problem licked, I brought him back to have a look at him.
Özrüm olamaz ama devleşme sorununun çözüldüğünü görmeyi çok istiyordum böylece onu geri getirip kontrol ettim.
Look, Bill, before you go, do have a look in that closet.
Dinle Bill, gitmeden önce şu dolaba da bir göz at.
- Why don't you let me have a look at the accommodation that you have, and take it in for a second then I can have a word with George Swine?
- Neden gelip... odanıza bir göz atmıyorum? Sonra da George Swine'la konuşabilirim. Böylesi daha basit.
That's got it, now let's have a look at you.
Bu işini gördü. Hadi sana bir bakalım.
Here, let's have a look at that.
Şuna bir bakalım.
All we have to do is look at him to understand it's impossible a man like him could have got mixed up with that son of a bitch.
Yapmamız gereken, onun gibi bir adamın.. o piç kurusu ile birlikte iş çevirebileceğinin.. mümkün olup olmadığını anlamak için ona bir göz atmak.
And there were people who donated money towards these rosebushes, so that our soldiers didn't have to look at the horrid, concrete walls, and to give them a flowery environment in which to live.
Dahası, askerlerimiz korkunç beton duvarlara bakmak zorunda kalmasınlar diye ve onlara yaşayacakları çiçekli bir çevre vermek için bu gül ağaçlarına bağış yapan insanlar vardı.
I'd have a priest look at that.
Bir papaz çağırayım da baksın şuna.
Maybe a couple of years ago I could have shown you something, but today Look at that.
Bir kaç yıI önce olsaydı bir şeyler yapardım, ama şimdi... Şuna bak.
That art collection of mine is not going to get any bigger, but I'd sure like to have you take a long look at it.
Sanat koleksiyonum çoğalmayacak ama... ona uzun uzun bakman hoşuma gider.
Ferguson, you'd better go and get that Hun doctor from next door. - He ought to have a look at Doyle.
Doktoru bulup Doyle'a bakmasını isteseniz iyi olacak.
Have a good look at the controls in that thing before you go down.
Aşağı inmeden önce, Kontrollere bir göz at..
Yeah, I understand, but I thought you'd have a model, at least something that you could look at.
Evet, anlıyorum, fakat bir örneğiniz, en azından bakabileceğiniz bir şeyinizin olacağını düşünmüştüm.
They all look at me and laugh. We shall see that they all have a share in the robbery.
Hepiniz bana bakıp gülüyorsunuz, bahse girerim bu işte hepinizin de parmağı var!