Have at it Çeviri Türkçe
7,745 parallel translation
The global marketplace is some place where we export work to have happen in whatever conditions we want, and then the products come back to me, cheap enough to throw away without thinking about it.
Küresel pazar öyle bir yer ki, Biz bu emek ihracatını, istediğimiz her koşul altında üretim yapılması ve ürünlerin, düşünmeden atılabilecek kadar ucuz olması amacıyla gerçekleştiriyoruz.
But there has been so much work which has gone behind it, and so much of chemicals has gone into it, the effluents have been discharging to so many rivers.
Ama arka planda yapılan pek çok şey var, ve sonuçta birçok kimyasal atıklar nehirlere bırakılır.
And at the very least, we have to open up a national debate about it, and at the most, I think we have to think long and hard about alternative systems that might work better.
Ve en azından, konuyla ilgili ulusal bir tartışma başlatmak zorundayız, ve de, sanırım daha iyi çalışabilecek alternatif sistemler üzerinde uzun uzun ve çok fazla düşünmek zorundayız.
[Kasser] Our economic system is one of consumer capitalism, and that's why the government needs to have consumption at very high levels, um, and why, of course, the corporations do, and why at some level most people then buy into it.
Ekonomik sistemimiz tüketici kapitalizmidir, bu yüzden tabii ki, şirketler gibi hükümetin de çok yüksek düzeyde tüketime ihtiyacı vardır, bu nedenle çoğu insan bir yere kadar bu durumu kabul etmektedir.
I have to rub Vaseline all over my lips, because his dick is so big, it feels like my mouth is gonna rip at the corners.
Onun aleti o kadar büyük ki dudaklarıma vazelin sürmek zorundayım. Sanki dudaklarım köşelerinden yırtılacakmış gibi hissediyorum.
I myself have done it- - when I was a student at MIT, the Mumbai Institute of Tantric Sex, where I was recruited by a card-counting ring.
Kendim yapmıştım... MIT'te okurken... Mumbai Tantrik Seks bölümünde okuyordum.
And then I have to cover it up at work, so I get really hot all the time.
Sonra işteyken üzerini örtmem gerekiyor ve mütemadiyen sıcaklıyorum.
Well, I have plans tonight, so I'll be leaving at 5 : 00 on the dot and I don't want to hear about it.
Şey... Bu akşam planlarım var. Saat 5 dediğinde buradan ayrılacağım ve bu konu hakkında bir şey duymak istemiyorum.
I mean, duh, obviously, you have a kitchen, but could we take a quick look at it?
Yani, tabii vardır da oraya çabucak göz atsak olur mu?
And, God, I could have just left it at that.
Orada bırakmalıydım.
But at some point, it might, and if we did have sex, I-I don't see what's wrong with that.
Ama bir gün gelebilir ve eğer bu olursa yanlışın nerede olduğunu anlamıyorum.
Dr. Thorndike, is it true that some of your patients have been victims of abuse and neglect at this institute?
Dr. Thorndike, bazı hastaların bu tesiste taciz edildikleri doğru mu?
Do you think it's at all possible Qasim might have got to Harry somehow?
Qasim'in bir şekilde Harry'i işin içine sokması mümkün mü sence?
Sure, it would be a few days of walking or so to St. Augustine, but at least we'd have a chance.
Buradan St. Augustine'e yürümek birkaç günümüz alır ama en azından ufak da olsa bir şansımız olur.
You been at it as long as I have, everything looks grey and murky.
Benim yaşadıklarımı gördüğün müddetçe, her şey gri ve bulanık görünecektir.
We have at least another week before it's gonna blow.
Patlamaya kadar en azından bir haftamız daha var.
At first they think it's feline AIDS, which, you know, would have been a blessing.
İlk başta kedi AIDS'i sandılar, ki bu nimet bir şey olurdu.
It's real estate. Whether it's Bel Air at $ 1,000 a foot or West Hollywood at 10 grand a month, in this game, you have to be ruthless.
İster Bel Air'de 30 santimi 1000 dolarlık yer... ister aylığı 10 bin dolara Batı Hollywood'da bir ev.
Why is this study so important to Europeans, while other people, such as the Muslims, don't have it at all?
Bu uygulama Avrupalılar için çok önemliyken neden diğer insanlarda, örneğin Müslümanlarda hiç yoktur?
Now remember, it dosen't matter if we have four men or fory, we're still gonna'be facing John Ruth chained to my sister with a pistol pointed at her belly.
Unutmayın, dört kişi veya kırk kişi olmamızın hiçbir önemi yok. John Ruth'la ile karşı karşıya geldiğimizde kardeşime zincirli ve karnına da tabancasını doğrultmuş şekilde olacaktır.
Well, I leave at five, so if you want it done, it'll have to be soon.
eğer yapılmasını istiyorsanız beklemek zorundasınız.
I don't mean to pressure you, or to ruin the mood, now we're celebrating But at some point you have to do it
Seni zorlamak ya da ortamı mahvetmeye niyetim yok. şimdi kutlama yapıyoruz ama bir zaman sonra kazman gerekecek.
Now, Gwen, you have a clean record, at least you did up until yesterday, and it's clear that your boyfriend, Aster, meant a great deal to you, so help me understand how it is that you end up
Gwen temiz bir sicilin var, en azından düne kadar öyleydi. Belli ki erkek arkadaşın Aster da senin için çok önemli biriymiş.
It's hardly the first time he and Dougal have been at odds, god knows.
Tanrı bilir Dougal ve onun arasındaki nerdeyse ilk anlaşmazlık bu olmuştur.
But I see no reason why... ye flap that tongue at me again, lad, and I'll have it cut out at the root!
Yine bana o dili uzatırsan delikanlı kökünden kesip atacağım!
I have to go to family day, and be at the beach, and pretend it's fun?
Aile gününe gitmem gerekiyor, sahilde olacağım ve eğleniyor gibi davranmam gerek?
It should have happened at about 10 : 00 last night, right?
Dün akşam saat 10 sularında olmuş olması gerekiyordu, değil mi?
It would have honestly hurt less if he just would have said... nothing at all.
Hiçbir şey söylemese canımı çok daha az yakardı.
Please have all officers stationed at the trails locking it down.
Lütfen tüm polis memurları görev yerlerine tüm yollar kapatıldı.
Look, I gotta go make amends with this director douchebag, so let's just go be gross and not have to look at each other while we do it.
Tamamdır. Zaten benim de yönetmen yarmasıyla aramı yapmam lazım, artık ne olacaksa olsun ve bunları yaparken birbirimize bakmak zorunda kalmayalım.
At least after this is over, I'll never have to do it again, if he lives to tell the tale.
En azından bunu atlattıktan sonra, bir daha asla yapmak zorunda kalmayacağım. Tabii bu felaketten sağ kurtulursa.
But at the moment, she is worth far, far more to this crew than the share it costs to have her.
Şu anda ganimetten kapacağı pay, tayfa için öneminin yanında önemsiz kalır.
It's not the first time the Germans have been at the border.
Almanlar ilk kez sınırda değil.
Or think it's a bit naff to have the same song we had at our wedding? No.
Yoksa düğünümüzde çaldığımız şarkıyı çalmak biraz demode mi olur?
I didn't say anything to you as I have conscience at least. But it is quite hilarious to hear it from you who is hendpecked by concubine.
Vicdanlı olduğunuzdan size hiçbir şey söylemedim ama bunu senden duymak çok komik cariyenin kılıbığı olduğun için.
I would not have started it at all if I were afraid of the death.
Eğer ölümden korkuyor olsaydım böyle işlere kalkışmazdım.
And, General Stopford, when the dial moves it indicates the men have landed down at Suvla Bay.
Ve, General Stopford, kadran hareket ettiğinde askerlerin Anafartalarda konuşlandığı anlamına gelir.
You have to go through nine to get at it.
Oraya ulaşmak için 9 numaradan geçmelisin.
Can I at least have the weekend to think about it?
En azından, bu hafta sonu bunu düşünemez miyim?
And if it doesn't interfere with the plan, can we try and have a little fun at the opera too?
Ama plana dahil olmak istemezse yine de operadan zevk almaya çalışabilir miyiz?
Why attempt to scuttle the idea before any of us have even arrived at it?
Neden biz daha akıl edemeden bize bu fikri aşılasın?
That course we charted... perhaps none of us would have thought of it at all
O rota... Sen söylemesen belki de kimsenin aklına dahi gelmeyecekti.
It be shame to have accident at elementary school.
İlk okulda bir kaza olması çok üzücü olurdu.
You thought you could have it all, for no effort, at no cost... - That's enough! Stop it!
- Çaba sarf etmeden bedel ödemeden her şeye sahip olabileceğini sandın.
If it had been during the school year, he might have been expelled rather than just getting kicked out of the program.
Okullar açıkken yapsaydı, programdan dışlanmak yerine okuldan atılırdı.
You have reassured me at every stage of planning that it is a foregone conclusion that your report will permit the development of the Glacier Hotel project.
Planlamanın her aşamasında raporunun Buzul Otel projesinin geliştirilmesine izin verilmesinde kaçınılmaz sonuç olacağına dair bana güvence verdin. - Sana verdiğim...
At first, we thought it might have been a bear...
- Önce ayı olabileceğini düşündük.
Well, I have to confess, it's not usually this exciting around here at 1 : 30 in the morning.
Ben de itiraf etmeliyim ki buralar gecenin 1 buçuğunda genelde böyle hareketli olmaz.
This only works if we can make it clear that we have absolutely no intention of shooting at anyone today.
Bu yalnızca kimseyi vurma niyetimizin olmadığını gösterirsek işe yarar.
You'll have to work at it.
Biraz uğraşmanız gerek.
I can sell it at a fraction of the cost of a normal mission. And all I have to know is, what's left of our asserts.
Bir kısmını normal görev maliyetine satabilirim ama tek bilmem gereken de malzemelerimizden elimizde ne kaldığı.
it's fine 7136
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it is 11007
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
item 93
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it is good 116
it's ok 4874
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's okay 22028
it's warm 139
itchy 49
itis 22
it's me 10254
italy 247
italian 217
it was 5878
it's not 5855
it's all right 8832
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72
itch 25
it's about damn time 34
items 25
itself 24
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72