He's in there Çeviri Türkçe
6,164 parallel translation
He can be like that in day-to-day life, too, he's really fun and playful, but the difference is there's a kind of manic edge to it that wasn't there before.
Günlük yaşamda da bu şekilde olabiliyor, aslında gerçekten de eğlenceli ve oyuncu biridir, ama buradaki fark bu yönünde daha önce rastlamadığım türden manik diyebileceğim bir durum var.
One is that he's very nervous and the adrenaline's flowing, and the other is that he has infection in there and has had infection for some time, so the anaesthetic does not take effect as well.
Biri, çok endişeli olması, bu da adrenalin akışı yaratıyor, diğeri ise ağzında enfeksiyon olması ve bu enfeksiyon bir süredir orada dolayısıyla anestezinin iyi bir etkisi olmuyor.
Um, your... blonde mommy fetish out there said that he'd be back in a few hours.
Dışarıdaki sarışın anne fetişin birkaç saate döneceğini söyledi.
I know there's been at least two major terrorist attacks in Starling since he became active.
Ortaya çıktığından beri Starling'e iki büyük terörist saldırısı yapıldığını biliyorum.
He's on his way in and he said there's a pack of coons on Harleys sitting at the turnoff.
Buraya dogru geliyor. Kavsakta bir alay Harleyli kara köpegin bekledigini söyledi.
Hey, uh, there were no more diapers in the laundry room, and he's, like, loaded. Okay, I got some in my bag.
Çamaşır odasında çocuk bezi kalmamıştı ve altının temizlenmesi lazım.
He says that some horse blankets were stolen out of his barn, and now it looks like there's someone living in a hunting shack up in the woods out there.
Ahırından birkaç eğer çalındığını söyledi, bu durum da koruluğun ötesindeki avcı kulübesinde birisinin yaşadığına işarettir.
He's not there, he's not in hospital.
- Orada değil, hastanede değil. - O öldü.
But Leah says that if he feels his mission is in any danger... there's a secondary protocol.
Ama Leah görevinin herhangi bir tehlikeye girmesi durumda ikinci bir protokol olduğunu söylüyor.
No, there's a guy from Paris called Baptiste, he's in charge.
- Hayır. Paris'ten gelen Baptiste adında bir adam başlarında.
He'll be held in there all weekend, and the longer he's in there, the better the chance the evidence that could clear him will be lost or destroyed.
Hafta sonu orada kalabilir. Ne kadar uzun kalırsa kanıt bulma şansımız o kadar azalıp kaybolur.
Adam in his skittle-yellow Lamborghini over there, he's half a mile away from them, and they're pulling over, peeing themselves because a Lambo's gonna come screaming by.
Hemen yolunuzdan çekilmiyorlar. Adam'ın sarı Lamborghini'sinde ise diğer araçlar 500 metre uzaktayken bile onun yolundan çekiliyorlar. Altlarına kaçırıyorlar çünkü Lambo çığlık atarak geliyor.
I don't believe he's guilty, whatever he's written there.
Burada ne yazarsa yazsın Bay Bates'in suçlu olduğuna inanmıyorum.
Oh, yeah, there's that movie about a Russian lorry driver and he breaks down in Mongolia.
Nerede kalmıştım? Ha, evet. Moğolistanda ruhi bunalım geçiren bir Rus kamyon şöförünü anlatan bir film vardı.
# There's one in the spotlight, he don't look right to me ti Get him up against the wall!
- Duvara! Spot ışığındaki herif iyi bir mala benzemiyor. - Dizin duvara!
If he's in there and he's... I will not hesitate.
- Eğer içerideyse ve şey olmuşsa...
There's been an issue with the motorcade. The Serbian President is delayed in Washington, and we can't start locking down intersections until he takes off.
Sırp başkanının uçağı Washingtonda kalmış ve uçağı kalkana kadar yolları kapatamayız.
There's no way he's getting back in here.
Buraya tekrar gelmesinin imkanı yok.
But he's probably somewhere in there with your Uncle Dave.
Ama muhtemelen Dave Dayınla bir yerlerde takılıyordur.
He's got Shelly Lawson in there.
Shelly Lawson'ı kaçırdı.
He's been in there for over an hour.
Bir saatten fazladır orada.
He's hanging in there.
İdare ediyor.
He's weak, but he's hanging in there.
Güçsüz durumda ama idare ediyor. - Al.
Yeah, he's in there.
Evet, oraya girdi.
And if any one of them has the misguided impression that there is any choice at all in this matter, I will set that person on the righteous path before he or she can reveal him - or herself as a moron.
Benden başka birinin seçileceğine dair yanlış bir izlenime kapılan varsa kadın ya da erkek fark etmez, kendini aptal duruma düşürmeden önce onu doğru yola sokacağıma emin olabilirsin.
And my father loved people, so he would entertain them and stay out there and talk to'em and, "He's gonna get knocked down in five."
Babam insanları severdi. Onları eğlendirirdi. Orada durup onlarla konuşurdu.
So there's no way he could get from the dining room to the plumbing and electric room in time to set the victim on fire.
Yani yemek odasından, tesisat ve elektrik odasına gidip,.. ... maktulü ateşe verecek vakti yoktu.
Like, if he's seeing something kooky, he could be like, "Damn, that's cray-cray in a good way, right there!"
Mesela ilginç bir şey gördüğünde "Dostum, bu iyi anlamda deli bir şey!" dese.
There was a man just in here in tears, but I had to revoke his bail because he went to his child's birthday.
Az önce burada göz yaşları içinde bir adam vardı, ama kefaletini iptal etmek zorunda kaldım çünkü çocuğunun doğum günü partisine gitmişti.
Because Halloween traditions are rooted in Christianity, there's a chance he may be some kind of religious zealot.
Cadılar Bayramı gelenekleri Hristiyanlık temelli olduğundan dini bir fanatik olma ihtimali yüksek
There's no way he'd let sophie out of his sight Before he cashed in. Danny :
Parayı almadan Sophie'yi gözünün önünden ayırmış olamaz.
It's like he went for a walk in the woods and he stumbled across this weird castle and there were planes overhead and attack dogs.
Sanki ormanda yürüyüşe çıkmış, bu garip kaleye tesadüfen rastlamış ve başının üstünde uçaklar ve düşmanın üzerine salınan köpekler varmış.
He's got a social worker in there with him talking about tax returns and all this other grown-up stuff.
Yanında vergi gelirlerinden ve diğer yetişkin işlerinden konuşan bir sosyal hizmetler görevlisi var.
He's in there.
O, orada.
That's got to be some kind of sign that he's in there somewhere.
Orada bir yerde bir işaret veriyor olmalı.
As you may have heard, there is a CIA Agent who has revealed a lot of information, and he is now trapped in the, um, the airport in Moscow.
Ve dakikalar içinde Rusya'nın başkentine inecek Sizin de duymuş olabileceğiniz gibi oldukça fazla sayıda bilgiyi ifşa eden bir CIA ajanı var... JULIAN ASSANGE, WikiLeaks'in kurucusu... ve Moskova havaalanında sıkışmış durumda.
I mean, whatever jealousy he was feeling, clearly he was right in feeling it, because there's something here.
Yani nasıl bir kıskançlık içine girdiyse, belli ki öyle hissetmek te haklıydı, çünkü ortada bir şey olduğu kesin.
Now, after all the effort that Hawkins has put into the search, there is no way he doesn't know Sergeant Kent's blood type.
Hawkins araştırma için bu kadar çaba harcadıktan sonra Çavuş Kent'in kan grubunu bilmiyor olamazdı.
There's no record of any incidents since he's been in jail, but I did pull his rap sheet to look at his history, and I found a very interesting trend.
Hapise girdiğinden beri hiçbir olaya karışmamış. Ama geçmişine göz atmak için sabıka kaydını aldım. Ve çok ilginç bir şey buldum.
Is it because he's got a whole bunch in his back pocket there?
Arka cebi çok dolu olduğu için mi?
Of course, but he's convinced there's nothing going on in there.
Anlattım tabii ama orada bir şeyler dönmediğinden emin.
The longer he's in there and she's out here, he's manipulating her into believing that he is a helpless victim.
Kızımın burada O'nun orada olması bile farketmez. Onu yardıma muhtaç bir kurban olduğuna... inandırması yeterli.
That man in the gallery over there, Josh Perotti... he's a stalker.
Şuradaki adam Josh Perotti, o bir takipçi.
And that's why I think he'll understand when I tell him in a mature adult way I live with my ex but there's nothing to worry about.
Bu yüzden ona olgun bir şekilde eski sevgilimle birlikte yaşadığımı söyleyince anlayacaktır. Endişelenecek bir şey yok.
With you in the room, there's very little chance he'll resort to violence.
Seninle odadayken, şiddete başvurma ihtimali çok düşük.
Well, he's in there with someone and doesn't want to be disturbed.
Pekala, içeride biriyle beraber ve rahatsız edilmek istemiyor.
I think he just means that it's okay to eat in his office, even though he's not gonna be in there.
Bence demek istediği şey, o orada olmayacak olsa bile onun ofisinde yemen sakıncalı olmaz.
Where's Alfred? ! He's in there.
- Alfred nerede?
Next thing I know, he's giving me the oxygen, water's rushing in, and he's... he's laying there, in the hospital bed.
Sonrasında hatırladığım tek şey bana oksijeni verdi su içeri girdi ve o hastane yatağında öylece yatıyordu.
He'll tell you. Annie's parents were at Bill's even before we got there.
Annie'nin annesiyle babası daha biz oraya varmadan önce Bill'in evindeydiler.
He was there for 7 years, bought it from the bank who repossessed it from Amelia Porter, a notorious killer in the state.
Evi bankadan almış ve 7 yıl orada yaşamış, banka da azılı katil Amelia Porter'ın eviyken el koymuş. O ismi hatırlıyorum.
he's in the shower 29
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in bad shape 31
he's in the wind 39
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in bad shape 31
he's in the wind 39