He doesn't have it Çeviri Türkçe
590 parallel translation
He doesn't have the ability to do it.
Yeteneği yok.
You know, it's awfully nice Carlo having a sponsor, because he doesn't have to work and he gets more time for his practicing.
Carlo'nun bir destekçisi olması fazlasıyla güzel... bu sayede çalışması gerekmiyor ve provaları için fazlaca zamanı oluyor.
When a man finds his mate, he doesn't have to think it out.
Bir erkek, eşini bulduğu zaman, düşünmesine gerek kalmaz.
Well, he doesn't have to swing at it.
Sallaması gerekmiyor.
Of course, it doesn't have to be a crown block. It can be a car backing over him, or he could fall out of the upstairs window.
Blok taç olması da gerekmez tabi, üzerinden geçen bir araç, veya camdan düşebilir.
He doesn't have to admit it.
Kabul etmesi gerekmiyor.
He doesn't have to fly this pressure cooker. I got it.
O düdüklü tencere uçmak zorunda değildi.
Well, my editor doesn't have it, but he's going to get it.
Editörüm konuyu bilmiyor, ama öğrenecek.
He doesn't have it, eh?
Demek ki bilmiyor, öyle mi?
- Marciano says he doesn't have it.
- Marciano onda olmadığını söylüyor.
- It's lucky he doesn't have a horse.
- Neyse ki atı yok.
If, for instance, somebody rents a whole hotel at Cap d'Antibes, France for the entire season, just to make sure he can have it the last two weeks in August and if somebody else doesn't keep it quiet
Mesala bakın, biri Ağustos'un son iki haftasında yer bulmayı garantilemek için, Fransa'nın Antip burnunda koca bir oteli kiralayabiliyorsa, ve birileri bundan söz ediyorsa, insanlar bazı Güney Amerika kentlerindeki küçük kahvelerde bu haberleri okuyabiliyorlar.
If he doesn't make it the first time, he'll have to ditch.
İlk seferde başaramazsa denize inmesi gerekir.
Maybe he did have some ideas. It doesn't mean that I shared them.
Belki bir iki fikre kapıldı ama ben onları paylaşmadım.
If he doesn't have a fever, then it's nothing serious.
Ateşi yoksa ciddi bir sorun yoktur.
HE DOESN'T HAVE TO SAY IT.
Demesi gerekmiyor.
He can't say he doesn't have it.
Parası olmadığını söyleyemez.
If he doesn't like it here, he doesn't have to stay.
Madem burayı beğenmiyor, açık açık söylesin.
I hope he doesn't have to pay for it later on.
Umarım daha sonra bu yüzden rahatsız olmaz.
He doesn't have to turn wild beast to prove it.
Kendini ispatlamak için canavara dönüşmesi de gerekmiyor.
If he had a knife on him he doesn't have it now.
Bir bıçağı var idiyse de, şimdi yok.
However, he / it doesn't have any angry intents.
Onun kötü bir niyeti yok ki.
I checked it one more time. He doesn't have a chance.
Bülteni defalarca kontrol ettim, delikanlı.
- It's mean! He doesn't have any right!
- Onun hiç hakkı yok mu?
And if he doesn't have it, it has to come from the factory - in Milan. - Milan?
Ve eğer orada da yoksa Milano'daki fabrikadan gelecek.
If he refuses me as I am, it means thay he doesn't have deep feelings for me :
Eğer bu hâlimde beni reddederse... bu bana karşı hislerinin... derin olmadığını gösterir.
Still doesn't belie the description given because he won't have limped as it grew back together perfectly.
Ama bunda tanımlamayla çelişen bir durum yok çünkü kırık çok iyi kaynamış, topallamadan yürüyebilmiş.
He doesn't have it.
Onda değil.
He doesn't like it when he can't have his way on everything.
Her şey kendi istediği gibi gitmediği zaman, bundan hiç hoşlanmıyor.
Maybe it's because he doesn't have the maturity.
Belki belli bir olgunluğu olmadığındandır.
He doesn't have it.
Onda yok.
Mind he doesn't have it on you!
Umarım ilk seninle başlar.
I'm alone and it doesn't matter what job I have, or what I do or what I don't do or what friends I have. He's not here. I'm...
Yalnızım ve hangi işte çalıştığım, yaptıklarım ya da yapmadıklarım ya da ne tür arkadaşlarım olduğunun önemi yok.
He knows it all, including what he doesn't have to tell the D.A.
Herşeyi biliyor, D.A.'e ne söylememesi gerektiğini de.
He doesn't have it.
Bıçağı yok.
If Mr. McMurphy doesn't want to take his medication orally, I'm sure we can arrange that he can have it some other way.
Eğer Bay McMurphy ilacını ağızdan almak istemiyorsa eminim başka bir şekilde almasının bir yolunu buluruz.
He told me he liked it even better than Central Park because he can take walks by himself, and he doesn't have to worry about getting lost.
Bana burayı "Central Park" tan bile çok sevdiğini söyledi. Çünkü tek başına da yürüyebiliyormuş ve kaybolmaktan korkmak zorunda değilmiş.
- He doesn't have it.
- Ama onun yok.
Even though the path is no longer easy for the men of good character, he who walks will not make it far if he doesn't have strong feet and an obstinate spirit
Her ne kadar düz ve tatlı olsa da yol, iyi yürekli erkekler için olmasa da sağlam ayakları ve cesareti ısrarla devam edecek ( yoluna )
No doubt we're all crazy in some ways, believe me, but that doesn't mean we have to go parading out our psychosis to some other psychotic just because he has a white coat and a degree, does it?
Hepimiz öyle ya da böyle kaçığız, inan bana. Diploması var ve beyaz önlük giyiyor diye psikozlarımızı başka bir psikopatın önüne sermemiz gerekmiyor.
Besides, he doesn't have a licence for it.
Zaten ruhsatı da yok.
He doesn't have it on him.
Yanında değil.
One thing it does mean... is that he doesn't have to walk around here being harassed by you.
Tek bir şey ifade eder... Senin buralarda dolaşıp onu rahatsız etmeye hakkın olmadığını.
Hey, he said he doesn't have it.
Hey, onda olmadığını söyledi.
We've got one phony-bird colonel playing footsies... with one little Miss Know-It-AII... who's dodging tails with one faceless wonder... who's so anonymous he doesn't have any record or fingerprints.
Bir tane herşeyden tedirgin olan bir albayımız var... Bir tane herşeyi bilen bir bayanımız var... Peki ya sürekli kuyruğumuzda dolanan ve hakkında ne bir...
He doesn't have it. What a guy.
Demek sende değil.
Mr. Twinkacetti, he doesn't have it.
Bay Twinkacetti, başka parası yok.
He doesn't have to do anything with it.
Hiçbir şey yapması gerekmiyor.
If he doesn't have any objections, it's fine with me.
Eğer onun bir itirazı yoksa benim için tamamdır.
Look, everybody, it's Luke, and he doesn't have a present, but we're not going to hold it against him, are we?
İyi atıştı, Al. Yukarı çıkalım mı?
Look, everybody, it's Luke, and he doesn't have a present, but we're not going to hold it against him, are we?
Millet bakın, Luke gelmiş ve hediyesi yok ama biz bunu onun yüzüne vurmayacağız, değil mi?
he doesn't love me 32
he doesn't 603
he doesn't know 228
he doesn't mind 30
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29
he doesn't 603
he doesn't know 228
he doesn't mind 30
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29