He doesn't know that Çeviri Türkçe
1,110 parallel translation
The Sheriff doesn't know he's dead, so she's looking everywhere for him because he probably killed that poor little girl.
Şerif adamın öldüğünü bilmiyor, o yüzden her yerde onu arıyor... çünkü herif muhtemelen o zavallı küçük kızı öldürmüş.
Are you really suggesting that Max is doing things he doesn't even know about?
Gerçekten de Max'in farkında olmadan bazı şeyler yaptığını mı ileri sürüyorsun?
If he doesn't know them, they don't get in that elevator.
Eğer onları tanımıyorsa, asansöre binemezler.
Mr Bingley said, that though he doesn't know the whole history, he fears that Mr Wickham is by no means a respectable young man.
Bay Bingley olanları tam olarak bilmese de Bay Wickham'ın katiyen saygıdeğer biri olmadığını düşünüyor.
We said, "That son of a bitch doesn't know what he's got in store for him."
Âdi herif neyle karşılaşacağının farkında değil diye düşündük.
Doesn't he know what a turnoff that is?
Bunun ne kadar itici bir şey olduğunu bilmiyor mu?
He's like a retard that doesn't know any better.
Sanki bütün eğlenceli şeyleri unutmuş gibi.
He's like the mental patient that doesn't know he's mental.
Zihinsel engelli olduğunun bile farkında olmayan bir zihinsel engelli gibi.
You know, he-he doesn't normally open up like that.
Yani, genelde böyle şeyler söylemez.
He doesn't know anything about that.
o konuda bir şey bilmiyor.
You know, I keep telling him that having a baby will reduce stress by taking his mind off work... but he just- - he doesn't listen, you know?
Ona sürekli bir bebek sahibi olmanın işinin getirdiği stresi azaltacağını söylüyorum. Fakat o sadece... Beni dinleemiyor, anlıyor musunuz?
She believes that one who doesn't know how to speak English he becomes degraded, and is unfit for your society.
O ise sanıyor ki, ingilizce bilmeyen insanlar... sosyetenize uygun değil, fakir insanlar.
Maybe that's because he doesn't know you were a hooker.
Belki de bunun, fahişe olduğunu bilmemesiyle bir ilgisi olabilir.
You must know that the minotaur perishes if he doesn't devour at least 2 young maidens a day.
Minotor'un günde en az 2 genç kız yemezse öleceğini bilmelisiniz.
He doesn't know that.
Bunu bilmiyor.
Now, I know that doesn't make a bit of difference... I know that it's still all my fault, but he's the one who did everything!
Bir fark yaratmayacağını... ve bunun benim suçum olduğunu biliyorum ama her şeyi kendisi yaptı!
You know what? He doesn't need the limo, man. I mean, you know, at least I admit that I don't know.
Hayır, kim olduğumu bilmek için bir limuzine ihtiyacım yok diyorum.
He doesn't know that.
O bunu bilmiyor.
No, he doesn't know anything about that.
Bunun hakkında hiçbir şey bilmiyor.
That he doesn't know he didn't do it.
- Ne yapıp yapmadığını bilmediği için.
Only those photos, which makes me believe he doesn't know he has that ability.
Bıraktığı tek şey bu fotolar. Bu da gösteriyor ki yeteneğinin farkında bile değil.
The only thing he's left are those photos, which leads me to believe he doesn't even know he has that ability.
Bıraktığı tek şey bu fotolar. Bu da gösteriyor ki yeteneğinin farkında bile değil.
You know, it seems pretty clear to me that Hercules doesn't know a diamond in the rough when he sees one.
Biliyor musun, Herkül'ün pürüzleşmiş bir elmas gördüğü zaman onu tanımadığı bana oldukça açık gözüküyor.
If he captures me, he doesn't know that I don't know anything.
- Eğer beni yakalarsa, hiçbir şey bilmediğimi bilmiyor.
Thank you so much, especially for shooting him right between the eyes... so that it doesn't look like an accident... because the people at Octopus will know he was coming here to close us down.
Çok teşekkürler, özellikle iki kaşının arasından vurduğun için.. böylece kaza gibi görünmeyecek.. Çünkü Octopus'taki insanlar onun buraya kapatmak için geldiğini biliyorlar.
- It is a lighter, but he doesn't know that.
Zaten öyle, ama o bunu bilmiyor.
If he doesn't know that you know. What do you want to do?
Eğer o sizin bunları bildiğinizden haberdar değilse, ne yapmak istersiniz?
Now, look, I know that Bruce isn't perfect and he doesn't have your father's animal magnetism or his animal scent or his hairy knuckles but what he does have is money.
Bakın, Bruce'un kusursuz olmadığını ben de biliyorum. Babanızın hayvani cazibesi onda yok. Hayvani kokusu da yok gerçi.
She doesn't know that Daddy's upstairs. He's our secret weapon.
Babanın yukarıda olduğunu bilmiyor, o bizim gizli silahımız.
And he decided that Jefferson Keane, a man he doesn't know, a man he will never even meet, should be put to death.
Ve verdiği karar Jefferson Keane'in - ki hiç bilmediği bir insan, asla tanışmayacağı bir insan - öldürülmeliydi.
Now, Rebecca, for Michael's protection I want you to know that he doesn't know what's going on here.
Şimdi, Rebecca, Michael'ı korumak için bilmeni isterim ki burada neler olduğunu bilmiyor.
Do you know that your son here doesn't think he's good-looking?
Oğlunun kendisini yakışlı bulmadığını biliyor muydun?
It's not that He doesn't talk to you, you know.
Biliyor musun?
You know, I asked him that myself tonight, and he doesn't know.
Bilirsin, bu gece kendim sordum, ve o da bilmiyor.
- So- - - Yeah, but he doesn't know that.
Evet, ama o bunu daha bilmiyor.
Just make sure that Jose does that with the pool because he doesn't, you know.
Jose'un havuzla ilgilendiğine emin ol çünkü yapmaz, bilirsin.
You know, a man who comes in, he automatically makes an assumption that she is either sitting there waiting to be propositioned and, you know, if she doesn't want it, then there must be something wrong with her
Bir adam gelir ve otomatikman bir yargıya varır. Kadın ya teklif edilmeyi bekliyordur ve kabul etmiyorsa da o zaman aklından zoru vardır Öyle ya aklı başında hangi kadın kendi başına oturmaktan hoşlanır?
He's just a guy in a suit, he doesn't give a fuck about you, you know that?
Umurunda bile olmadığını sen de biliyorsun.
He doesn't look you in the eye ; he's just sort of smoking - he was a chain smoker - and he was sort of smoking, and you think that probably he's not listening, you know.
Gözlerinize bakmaz, sigara içerdi ve....... herhalde beni dinlemiyor diye düşünürdünüz.
We don't know where he works, but that doesn't matter.
Nerede çalıştığını bilmiyoruz ama önemi yok.
- He doesn't know anything... he didn't say anything. - Are you certain of that?
Polis, zaten Stillwater'ın çatlak olduğunu düşünüyor.
That man must have seen me fifty times, but he doesn't know my name.
Adamı 50 kere görmüşümdür. Yüzümü 50 kere görmüştür. Adımı bile bilmiyor.
I'll drink to that fucker that doesn't know he just signed his own death certificate.
O kadar çok içeceğim ki kendi ölüm sertifikasını imzaladığını bile bilemeyecek.
Oh yeah, well that's just too bad,'cause I know my son He doesn't take after his father!
Öyle yapsalardı çok kötü olurdu ama oğlumu tanırım, babasına hiç benzemez! Hey... o da bir erkek.
But if he doesn't know that it's me, it's OK.
Ama eğer ben olduğumu bilmezse, sorun olmaz.
When I first saw Bob on television, I thought he was a real tool but, I don't know, now that I've met him, he doesn't seem so bad.
Bob u televizyonda ilk gördüğümde çok yapmacık gelmişti ama bilmem ki, şimdi tanışınca o kadar da kötü değilmiş.
He doesn't even know that you exist, Abby.
Senin var olduğunundan dahi haberi yok, Abby.
- You know, somehow the fact that he's a coworker doesn't provide me much comfort.
Aslında bir şekilde, onun bir iş arkadaşın olması beni biraz huzursuz etmiyor değil.
But he doesn't know that.
Ama o bunu bilmiyor.
He doesn't have to know about the one time that you failed.
Bir kerelik başarasızlığını bilmek zorunda değil.
He doesn't need to know that, Milly.
Bunu bilmesi gerekmez Milly.
he doesn't love me 32
he doesn't 603
he doesn't mind 30
he doesn't know 228
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29
he doesn't 603
he doesn't mind 30
he doesn't know 228
he doesn't have to 52
he doesn't like me 35
he doesn't understand 65
he doesn't like it 37
he doesn't care 94
he doesn't want to 29