Here's the truth Çeviri Türkçe
328 parallel translation
There's something growing here that's going to make me shout out the whole truth one day.
Tam şuramda, günün birinde tüm gerçeği haykırmama yol açacak bir şeyler büyüyor.
It's the truth. Come here.
- Doğruyu söylüyorum, gel buraya.
The truth or falsity of Col. Mitchell's statement is not an issue here.
Burada konumuz, Albay. Mitchell'ın davranışının doğruluğu veya yanlışlığı değil.
Here, ladies and gentlemen, the truth, nothing but the truth on the extraordinary life of Lola Montes, reenacted by the entire company in pantomime, acrobatics, tableaux vivants, with music and dance and with the entire orchestra.
Burada, bayanlar ve baylar Lola Montes'in sıra dışı hayatına yönelik gerçekler, sadece gerçekler tüm kumpanya tarafından müzik, dans ve tüm orkestra eşliğinde pandomim, akrobatik hareketler ve yaşayan bir tablo şeklinde yeniden canlandırılıyor.
I know there's still something harsh and stiff in my style... although to tell the truth... I believe the presence of Kay here this summer... is beginning to have a softening influence on my work.
Stilimin hala sert ve katı olduğunu biliyorum ama doğruyu söylemek gerekirse Kay'in bu yaz buraya gelmesi çizimlerime yumuşatıcı bir etki veriyor.
Now, a man's been murdered... and someone here's not telling the truth.
Şimdi, burada bir adam öldürüldü ve biri gerçeği söylemiyor.
Before the people of the world, let it now be noted that here, in our decision, this is what we stand for : justice, truth... and the value of a single human being.
Tüm dünyanın insanları önünde almış olduğumuz kararda, arkasında durduğumuz gerçekler, adalet, hakikat ve tek bir insan hayatının değeridir.
Here's the truth of it :
Doğrusu şu :
My dear friend, here's the truth.
Sevgili arkadaşım, o gerçeği anlatıyor.
Here's the truth, the only truth.
O gerçeği, sadece gerçeği söyler.
If you really care about that boy... you've got to tell him the truth... that he's got to go to an orphanage right here.
O çocuğu gerçekten seviyorsan... ona gerçeği söylemek zorundasın. Bir yetimhaneye gitmek zorunda olduğunu söylemelisin.
Here's the truth. The medals are a down payment on your true gains.
İşin gerçeği madalyalar asıl kazancınızın bir ön ödemesi.
Isn't it the truth that Kimble's been living here?
Kimble burada kalmıyor muydu?
To speak the plain truth, it's getting pretty damn dull around here.
Gerçeği söylemek gerekirse, burası sıkmaya başladı.
And the fbi doesn't think she's telling the truth about coming here.
Ve FBI, kızın buraya neden geldiği konusunda yalan söylediğine inanıyor.
Now, tell me the truth, who's coming here tonight?
Artık bana doğruyu söyle, bu gece gelenler kimler?
And make sure he's telling you the truth... because there's a lot of liars around here.
Doğruyu söylediğinden de emin ol, çünkü buralarda o kadar çok yalancı var ki!
It's the moment of truth here.
Şimdi pamuk eller cebe.
Now you gotta believe me, I'm telling the truth here.
Bana inanmalısın.
The truth is we're here to smuggle a German scientist and his wife out of East Berlin.
Gerçekse bir Alman bilim adamı ile karısını Doğu Berlin'den kaçırmak için buradayız.
Here's the truth, we're gonna kill you now.
Yalan söyledik. İşin doğrusu, şimdi sizi öldüreceğiz.
I have Dennis Hopper playing a spaced-out photojournalist with 1 2 cameras who's here because he's gonna get the truth, and it's all, "Man!" You know?
Mesleğe ara vermiş, 12 fotoğraf makinesi ile buraya, gerçeğe ulaşmak için gelmiş bir gazeteciyi oynuyor Dennis Hopper. Tek yaptığı "Adamım!" demek.
Okay, here's the truth.
Pekala, işin aslı şu.
Okay, here's the truth.
Pekala, gerçek şu.
The truth is I'd rather be here doing things with you, even boring things, than be out there having a high old time with the boys.
Gerçeği, ben doğrusu seninle şeyler yapıyor burada olacak olan bile sıkıcı şeyler, orada olmak daha erkek ile yüksek bir eski zaman sahip.
Here's the truth, Congressman.
İşte gerçek, kongre üyesi!
Flowin'like mud here. To tell the truth, the Colonel's not well, I don't think.
Sanırım yarbayın durumu pek iyi değil.
To tell you the truth, it does get kind of boring in here sometimes.
İşin aslı burası ara sıra sıkıcı olabiliyor.
It's just that I'm here with my parents and my mother wants me to take a civil-service test and to tell you the truth, I don't even think I'd pass it.
Sorun şu ki ailemle burdayım ve annem SST almamı istiyor Ve doğrusunu söylemek gerekirse, Kazanabileceğime bile emin değilim.
The truth is, you came here looking for something and you found it It's right in back of you You're trightened
Bir şey bulmaya geldin ve buldun.
No, nobody's smearing anybody. I'm just trying to figure out the truth here.
Hayır, şikayet falan yok...
Look, the truth is, Barbala never won any popularity contests here at the 1-4, but he's still a cop, you know.
Bakın gerçek şu ki, Barbala 14'te hiçbir zaman popüler biri olamadı ama yine de bir polisti.
Here's the truth, Gartley. It's done.
İşte gerçek Gartley, bitti.
As long as we keep the real truth to ourselves there's no reason we can't use this to speed up the program here at home.
Gerçeği kendimize sakladığımız sürece bu durumdan faydalanıp buradaki işleri hızlandırmamamız için bir sebep yok.
But, in this case, the truth is we're going to get you out of here, Major and that's no platitude.
Bu olay da gerçek, seni buradan çıkaracak olmamız, Binbaşı. Ve bu bir klişe laf değil.
Here's the truth.
İşte gerçekler.
Full circle to find the truth. Gates's company owns a recycling plant near here.
Gates'in şirketinin buraya yakın bir şubesi var.
The truth is, if she were here she'd be too tired from waiting in line to buy coffee or chicken bones to start arguing about this or to suck my blood or waste our fucking time on shit like this!
Doğrusu, o burada olsaydı bir kahve ya da tavuk kemiği almak için sırada beklemekten bununla ilgili tartışmaktan, kanımı emmekten ya da zamanımızı böyle boktan bir konuya harcamaktan yorgun düşerdi.
For what it's worth you should know that I've told Jake the truth about my visit to you, why I brought him here everything.
Ne pahasına olursa olsun Jake'e gerçekleri söylediğimi bilmelisin. Seni ziyaretimi, neden onu buraya getirdiğimi, her şeyi.
The truth is I don't think even He knows what's going on down here.
Gerçek şu ki, bence o bile şu an burada neler olduğunu bilmiyor.
- ♪ It's closer to the truth ♪ - Could you wait here?
Burada bekleyebilir misin?
No, but everyone here knows that this is the truth. This woman's a liar.
Hayır, ama buradaki herkes bunun gerçek olduğunu bilir.
I had come here looking for answers, hoping not only to lay bare this conspiracy against the country and the men behind it, but to finally learn the truth about the possibility of intelligent extraterrestrial life.
Buraya cevaplar aramaya gelmiştim sadece ülkeye olan bu komployu ve arkasındaki adamları ortaya çıkarmayı değil, sonunda dünya dışı zeki yaşamın olasılığı hakkındaki gerçeği öğrenmeyi umuyordum.
- Okay, here's the absolute truth.
- Tamam, işte mutlak doğru.
- Before you let those thoughts get the best of you, here's the truth.
- Senin aklına bazı düşünceler gelmeden önce, işte gerçek.
Maybe you repress the truth about why you're really here pretending it's out of duty or loyalty, unable to admit your dirty little secret.
Belki de görev dışındayken burada olmanı ya da küçük kirli yalanlarını örtmek için burada bulunmanın gerçek nedenini saklamaya çalışıyorsun.
I know this giant check is very important to everyone here... but what's even more important is the truth.
Biliyorum bu koskoca çek buradaki herkes için önemli ama daha da önemlisi gerçeklerdir.
The truth is I'll be out of here in 48 hours.
Gerçek şu ki 48 saat sonra buradan çıkmış olacağım.
You know, when you think about it, to tell the truth, Nobody's really here.
Bilirsin, aslında düşündüğünde, doğruyu söylemek gerekirse, kimse aslında burada değil.
Here's the cold, hard truth, Dawson.
Sana acı bir gerçeği söyleyeyim, Dawson.
Okay, here's the truth as I know it.
Tamam, işin aslı şu...
here's the thing 1106
here's the deal 647
here's the story 23
here's the good news 37
here's the money 53
here's the plan 222
here's the address 50
here's the best part 17
here's the situation 47
here's the question 18
here's the deal 647
here's the story 23
here's the good news 37
here's the money 53
here's the plan 222
here's the address 50
here's the best part 17
here's the situation 47
here's the question 18
here's the number 20
here's the problem 91
here's the key 62
here's the keys 22
here's the 78
the truth is out there 16
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
the truth hurts 29
here's the problem 91
here's the key 62
here's the keys 22
here's the 78
the truth is out there 16
the truth will set you free 17
the truth 1031
the truth is 1715
the truth hurts 29