I can't go in there Çeviri Türkçe
343 parallel translation
- I can't go in there anymore.
- Artık oraya giremiyorum. - Ben de giremiyorum.
- I can't stand this. - Heh. I'm just about ready to go in that drugstore there and ask the clerk to give me something to keep me from dying.
Şuradaki eczaneye girip kahrımdan ölmemem için tezgâhtardan bir şeyler isteyeceğim şimdi.
- I can't let you go in there.
- Karımı görmeme izin verin. - Oraya girmene izin veremem.
He can't stop in Rome, he has to leave immediately, and I'd like to go there and visit him.
Roma'da kalamaz. Hemen ayrılması gerekiyor. O yüzden ben de onu gidip ziyaret etmek istiyorum.
I can't go in there.
İçeriye giremem.
I can't go in there.
Ben oraya giremem.
Because if you don't and I catch any of you doing any more brawling in my territory I'll beat every one of you and see you go to the can and rot there!
Çünkü bir tanenizi bile burada patırtı yaparken yakalarsam eşek sudan gelinceye kadar döverim ve çöplüğe atar çürümesini izlerim.
I can't go in there.
Ben içeri giremem.
- I can't go in there.
Oraya giremem.
Look, you know I can't go in there without probable cause or a warrant.
Bak, oraya geçerli bir sebep ya da izin olmadan giremeyeceğimizi biliyorsun.
Don't say we're too young I've thought about it and we can escape together I've got a friend in the city, and we can go there.
Çok küçük olduğumuzu söyleme. Birlikte kaçabiliriz şehirde bir arkadaşım var oraya gidebiliriz.
I can't go back in there.
Oraya geri dönemem.
Mike, I don't think we can go in there.
Mike Oraya girebileceğimizi sanmıyorum.
I can't go in there.
Oraya giremem.
What do you mean, I can't go in there?
Nasıl giremezmişim oraya?
I can't go in there, Schuyler will think- -
Oraya giremem, Schuyler şey sanabilir....
I'm sorry, but you can't go in there right now. He's in conference.
Üzgünüm, Ama Şu Anda Görüşemezsiniz Toplantıda..
Gentlemen, I'm sorry, you can't go in there right now.
Beyler, Üzgünüm, Oraya Giremezsiniz Şu Anda..
You can't go in there! I said you can't go in there!
Size giremezsiniz dedim!
Wait a minute. I can't go in there like this.
- Dur biraz, içeri bu hâlde giremem.
I can't go back in there now.
Şimdi içeri giremem.
I can't go out again for a while, so you'll just have to hang in there.
Bir müddet dışarı çıkamayacağım, idare et.
I just can't bring myself to go in there tonight.
Bu gece o kutsal yere giremem.
I can't go in there,'cause Uncle Frank's taking a shower.
Frank amca duşta.
- I can't go in there.
- Oraya gidemem.
I can't go back in there now.
Oraya alınmıyorum.
I can assure you there isn't a person in this facility that doesn't want to see that shuttle go into space, complete its mission, and come back like winged victory herself.
Sizi temin ederim, bu kuruluşta,... mekiğin görevini tamamlayıp Winged Victory gibi geri döndüğünü görmek istemeyen tek kişi yoktur.
Jerry, I can't let you go back in there.
İçeridekinin ne olduğunu bilmiyoruz.
I can't go in there.
İçeri giremiyorum.
I can't go back in there with no food.
Oraya elim boş gidemem.
You can't go in there, flout the rules, and then think I'm gonna share.
Gidiyorsun oraya yüzsüz bir şekilde bütün kuralları çiğniyorsun sonra da gelmiş seninle bunu paylaşacağımı düşünüyorsun!
Dad, I can't go in there.
Baba oraya giremem.
I can't go in there.
Oraya gidemem.
And then I want to go in one place, but I can't go there, and, you know, I have to go crazy.
Sonra da evime gitmek istiyorum ama gidemiyorum. Deliye dönüyorum.
- I can't go in there.
- Oraya giremem.
Why don't I just go back there, shoot him in the head, and we can get the hell outta here.
Neden gidip onu kafasının arkasından vurduktan sonra buradan defolmuyoruz?
- I can't go in there.
Oraya giremem!
I can't go back in there.
İçeri tekrar giremem.
I can't let you go in there.
Girmene izin veremem.
I can't let you go there in the state you're in.
İçinde bulunduğun durumdan dolayı, oraya gitmene izin veremem.
I can't go back in there asking the judge to allow a sham.
Haklıysam. Ama oğluyla konuşabilirim.
I can't go in there at all?
Ben oraya hiç giremeyecek miyim?
- You know why I can't go in there?
- Neden oraya gidemediğimi biliyor musun?
( Sandy : ) I can't go in there!
Oraya giremem!
It didn't matter to me, but I can't go in there empty-handed.
Benim için farketmiyordu. Ama oraya eli boş gidemem.
I mean, you can't go in there and tell him it was us.
Yani oraya gidip, bu işi bizim yaptığımızı söyleyemezsin.
( Sandy : ) I can't go in there!
Oraya giremem. Özür dilerim.
I can't go back in there and play the fool.
Oraya gidip yeniden aptalı oynayamam.
I already told you you can't go in there!
Daha önce de söyledim, içeri giremezsiniz!
I can't go in there!
Oraya giremem!
I said you can't go in there!
- Bay Powers...