I couldn't bear it Çeviri Türkçe
173 parallel translation
I couldn't bear it.
- Buna dayanamadım.
Oh, I couldn't bear to do it except that I'm desperate.
Çaresiz olmasam bunu yapmaya tahammül edemezdim.
I couldn't bear it any longer.
Daha fazla kaldıramadım.
I couldn't bear it if you did.
Eğer edersen dayanamam.
I couldn't bear it.
Buna katlanamam.
I couldn't bear the thought of leaving you... but now I see it's got to happen soon anyway. It's almost happening already.
Senden ayrılma düşüncesine dayanamıyorum ama şimdi görüyorum ki, bu zaten yakında olacakmış neredeyse şimdiden oluyor.
I couldn't bear it away from you.
- Senden ayrı kalmaya dayanamadım.
Don't take her, I couldn't bear it!
Onu götürmeyin, buna dayanamam!
I couldn't bear to fly it out of France so I cut off my fuel and crash-landed here in Casablanca.
Fransa dışına çıkarmaya dayanamadım ve yakıtımı boşaltıp buraya, Casablanca'ya düştüm.
I couldn't bear it this morning when I though you and Dad were fighting.
Babamla karşı karşıya gelmek istemiyorum.
I couldn't bear it.
Buna dayanamadım.
I couldn't bear it.
Buna dayanamam.
I couldn't bear it.
Dayanamam.
- I couldn't bear it.
- Katlanamıyorum.
Because I couldn't bear it anymore!
Artık burama gelmişti!
I just couldn't bear to have anybody read it now.
Şu anda onu birinin okumasına tahammül edemem.
I couldn't bear it, either.
Ben de dayanamam.
It's just that I couldn't bear to stay in the room that Jessie and I had.
Sadece Jessie ile benim kaldığım odada kalmaya dayanamıyorum.
I'm a man of my word and I couldn't bear the idea of going back on it.
Kahveyi getirebilirim, sonra oturma odasına geçip orada içebiliriz. Tabakları sabaha bırakabiliriz.
I thought I couldn't bear it if I didn't see you again.
Seni bir daha görememe düşüncesine bile katlanamayacağımı anlamıştım.
Run, I run because I couldn't bear it
Ben kaçıyorum, çünkü dayanamıyorum!
- I couldn't bear to face it alone. - You have a message.
- Bir mektubun var.
I just couldn't bear it.
Düşüncesine bile dayanamıyorum.
I couldn't bear it!
Buna katlanamadım!
- I couldn't bear it.
- Buna kabul edemezdim.
- I couldn't bear it.
- Bunu kaldıramadım.
I just couldn't bear it any more.
Daha fazla dayanamadım.
I couldn't bear to throw it away.
Atmaya kıyamadım.
I had embraced solitude but couldn't bear it now.
Yalnızlığı benimsemiştim ama artık katlanamıyordum.
It made me so sad I couldn't bear it.
Bu durum beni o kadar üzdü ki seyirci kalamazdım.
I mean, I remember taking... I remember taking three sleeping pills just to go to sleep... because the pain was so bad I couldn't bear it any more.
Yani biraz hatırlıyorum ama uyumak için üç tane uyku hapı içtiğimi anımsıyorum ağrı o kadar dayanılmazdı ki artık katlanamıyordum.
I mean, well, not a real kind of... I mean, a kind of collapse where I just knew that I couldn't bear it any more.
Yani gerçek anlamıyla değil artık dayanamayacağımı düşünerek bir çöküntü yaşadım.
I couldn't bear it, Eddie.
Buna katlanamam Eddie.
I couldn't bear the taste of it, but I had to swallow it.
Tadına dayanamıyordum ama yemek zorundaydım.
- I couldn't bear it!
- Buna dayanamam!
I couldn't bear it!
Buna dayanamam!
He'll send me away if you do and I couldn't bear it!
Söylersen beni yollar, buna dayanamam!
I couldn't bear to do it
Bütün bunlar olmamalıydı.
I couldn't bear it if you were unhappy.
Mutsuz olmana dayanamam.
Please, Jenny, I couldn't bear it.
Lütfen Jenny. Buna dayanamam.
- I couldn't bear to think it was him.
- Onun olabileceği fikrine katlanamadım.
I couldn't bear it if...
Dayanamazdım, eğer...
I couldn't bear to think of a world without you in it, sweetheart.
Sensiz bir dünyayı düşünmeye katlanamam tatlım.
I couldn't bear it if he went back to his little cottage and brood.
O sıkıcı kulübesine dönüp de canı sıkılsın istemem.
I lied for 15 years, I lied until I couldn't bear it any longer.
15 yıl yalan söyledim, ta ki bu yalanı taşıyamaz oluncaya kadar.
I couldn't bear it if anything happened to her.
Ona birşey olursa buna dayananam. Bana yardım edin!
I couldn't bear the thought of losing it.
- Bunu kaçirmaya dayanamazdim.
And I couldn't bear it if something happened to you.
Ve sana bir şey olursa kendimi affetmem.
I couldn't bear it for you, darling.
Sana da ümit vermesine katlanamam.
When my mother died I thought I couldn't bear it.
Annem öldüğünde artık bu acıyla yaşayamam diyordu.
Or why I couldn't bear to pay for it.
Ya da neden parasını ödeyemediğimi.
i couldn't agree more 197
i couldn't find it 44
i couldn't find you 43
i couldn't resist 80
i couldn't stand it 38
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't stop 53
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105
i couldn't find it 44
i couldn't find you 43
i couldn't resist 80
i couldn't stand it 38
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't stop 53
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105