I gave it up Çeviri Türkçe
466 parallel translation
- I gave it up.
- Ondan da vazgeçtim.
You took over when I gave it up.
Ben pes edince yerime sen geçtin.
- I gave it up for hayrides, remember?
- Bu gezi için bıraktım, unuttun mu?
I gave it up a Iong time ago
Uzun zamandır ondan ümidimi kesmiştim.
- I gave it up.
- Bıraktım.
I gave it up for something much better, something right now : You.
Ben senin için her şeyden vazgeçtim.
But I gave it up.
Ama vazgeçtim.
I gave it up years ago.
Ben yıllar önce bıraktım.
No, I was in television, but I gave it up.
Hayır, bir televizyon kanalındaydım, sonra o işi de bıraktım.
Personally, I gave it up.
Şahsen ben bıraktım.
I gave it up.
Vazgeçtim.
Then I gave it up... for aesthetic reasons mostly.
Daha sonra, estetik sebeplerden dolay, bıraktım.
Glad I gave it up when I did.
İyi ki bırakmışım.
I was an actress before I married. I gave it up to look after my children.
Evlenmeden önce oyuncuydum.Çocuklarıma bakmak için bıraktım.
I gave it up when I was pregnant, but sometimes I really want one...
Hamileyken bıraktım ama bazen gerçekten bir tane istiyorum...
Laura's the reason I gave it up.
E heralde bırakmamın sebebi Laura.
I gave it up.
- Vazgeçtim.
I gave it up. Till you showed up with pictures of two dead families, knowing goddamn well that I'd imagine families three, four, five and six.
Ta ki sen gelip, bana o iki ölü ailenin resimlerini gösterene kadar!
- Oh, no. I gave it up for Lent.
Hayır, yortu için vaz geçtim.
I don't drink anything anymore. I gave it up.
- Hayır, artık hiç içmiyorum.
When you gave me that candy, and those musical tickets... it threw me into a tizzy of my own. I just ended up making a fool of myself.
Bana şeker ve müzikal bileti verdiğin için fazla heyecanlanıp ileri gittim.
I gave him a black eye for it and had to tie him up to a tree.
Gözüne bir yumruk indirdim ve onu ağaca bağlamak zorunda kaldım.
My father gave it to me so as I could have it when I grow up.
Babam, büyüyünce kütüphanemde bulunsun diye bunu bana verdi.
Well, you gave up the Colonel, so I expect I made it difficult for you too.
Sen de Albayı atlattın. Ben de seni zor durumda bırakmışım.
I saw the hungry eye you gave it last time we were up in London.
Londra'dayken ona nasıl iştahla baktığını görmüştüm.
I fixed it up and gave him an extra beard.
Ben de onu düzeltip yeni bir takma sakal verdim.
I think it might be a good idea if he gave you some idea of what kind of people you're going to run up against in case you're forced down.
Japonya'ya mecburi iniş yaparsanız karşılaşacağınız insanlar hakkında size söyleyebileceği çok şey var ve bunu dinlemeniz iyi olabilir.
I gave it to Jimmy White to lock up in your safe, like you told me to.
Bana söylediğiniz gibi, onu kasanıza kilitlesin diye Jimmy White'a verdim.
It would look most suspicious if I gave up my job immediately.
İşi hemen bırakırsam şüphe uyandıracaktır.
But no man ever gave it up as easy as I did.
Ama hiçbir insan benim kadar kolay vazgeçmemiştir.
- No, I've given it up. Rather, tennis gave me up.
Tenisi bıraktım, daha doğrusu tenis beni bıraktı.
When I explained it to Mr. Breedlove, he became so confused... between his first syllable and his last syllable... that he just gave up.
Kocama soyadıyla ilgili olduğunu söyleyince kafası o kadar karıştı ki sonunda vazgeçti.
And I gave up everything for it.
Bunu yapmak için de her şeyden vazgeçtim.
Well, you gave me up for all this, and I can understand it, you know?
Bütün bunlar için benden vazgeçtin, ben de bunu anlıyorum.
I finally gave it up.
Sonunda bıraktım.
I gave it all up.
Ben de her şeyimi verdim.
I gotta say this for you, sir, you never gave up on it, did you?
Bunu sizin için söylemem gerekiyor, efendim, bu konuda hiç vaz geçmediniz, öyle değil mi?
I typed it up and gave it to Mr. Brenner shortly before 10 : 00, when he rushed in, picked it up and went off to his meeting with Mr. Defonte.
Onu daktilo ettim ve Bay Brenner'e saat 10 : 00'dan kısa bir süre önce verdim, İçeri hızla girip, onu kapmış ve Defonte ile olan toplantısına gitmişti.
I sat up cautiously liberated by the vomit's warmth, by the sweetish smell it gave off.
Dikkatli bir biçimde kusmanın sıcaklığının verdiği serbestlik, o yaydığı güzel koku ile birlikte ayağa kalktım.
At first I kept my make-up box but next day that seemed strange and I gave it away, too.
Önce makyaj çantamı saklamıştım ama sonra bana saçma göründü ondan da vazgeçtim.
If you put on a floppy hat and a furry codpiece, you might pass as a fool, but since you wouldn't know a joke if it got up and gave you a haircut, I doubt it!
Yumuşak bir şapka giysen de, kürklü bir kasıklık taksan da, salağın teki kabul edileceksin, ama bir şaka bile bilmediğin için... şapka sana uysa da, saçını kestirsen de, ikna olmam!
I waited a good while, then gave it up and went home.
Epeyce bir süre bekledim, sonra vazgeçip eve döndüm.
I gave you... Pick it up, Mr Loman.
Ayağa kalkın, Mr. Loman.
I was glad when Marxie showed up because... it gave me a chance to ask him for the divorce.
Marxie'nin gelmesine sevindim çünkü..... boşanma konusunu ona açabilecektim.
so much for your "great" spells that was that cursed sword He-man gave her if only I could have learned the secret before that womand showed up and stoled it
Harika büyülerin neredeyse çok iyi. He-man'in ona verdiği şu lanetli kılıç yüzünden oldu. Şu kadın ortaya çıkıp onu çalmadan önce sırrını öğrenebilseydim...
I gave it to Bunny Zackmeyer so I could look up her dress.
Bunny Zackmeyer'e verirdim ki elbisesinin altına bakabileyim.
I gave up pursuing you when I realised how uncomfortable it made you feel.
Ben seni ikna etmeye çalışmayı bıraktım. Bunun seni çok rahatsız ettiğini fark ettim.
I gave it up
Bıraktım.
- Yeah I gotta be honest, I kinda gave up on panoramic views ever since I, uh, I lost it on the observation deck of the Empire State Building, but this place is almost worth the three-and-a-half-hour drive.
Doğrusunu söylemek gerekirse Empire State binasının tepesinde kaybettiğimden beri panoramik fotoğraf makinelerinden ümidimi kesmiştim ama burası üç buçuk saatlik yolculuğa değer.
But when I thought really hard about it, I realised, there's only one thing left to do when you retire, and I've seen too many friends do that very thing just six months, a year after they gave up their professions.
Ama bu konuda kapsamlı düşündüğümde emekli olunca yapacak tek bir şey olduğunu fark ettim. Mesleklerini bıraktıktan sonraki ilk 6 ay içinde ölen pek çok arkadaşım oldu.
I did it. I gave up fame and breakfast for my marriage. I fought it for six hours.
sahiden yaptım kahvaltımı, evliliğim için terkettim tam 6 saat onunla cebelleştikten sonra, tek bir kelime ve onu attım bana evliliğimizin tehlikede olduğunu mu söylüyorsun?