I got a job to do Çeviri Türkçe
210 parallel translation
I tell them, "Look, sisters, I got a job to do".
Bakın hanımlar, işim var, dedim.
I got a job to do.
Yapmam gereken bir iş var.
I got a job to do.
İsim vardı.
I got a job to do and that is to get you guys to Berlin alive.
Yapmam gereken bir iş var, o da sizi sağ salim Berlin'e götürmek.
Listen, cowboy, I got a job to do.
Bak kovboy, bu benim işim.
I'm sorry about Perrone, I got a job to do.
Perrone için üzgünüm, ama bir soruşturma yürütüyorum.
I got a job to do.
Halletmem gereken bir iş var.
You know, I explain to them that I got a job to do.
Onlara yapmam gereken bir iş olduğunu hatırlatıyorum.
- I got a job to do!
- İşle uğraşıyorum burada!
"She knows I got a job to do." What Job?
- Yapacak bir işim olduğunu biliyor.
I got a job to do.
Benim bir görevim var.
I'm a busy man. I got a union to run. I got a job to do.
İşletmem gereken birlik, yapılacak işlerim var.
I got a job to do.
Görevimi yapmak zorundayım.
- I got a job to do.
- Yapmam gereken bir işim var.
I always say when you got a job to do, get somebody else to do it.
Hep derim ki, yapacak bir işin varsa, başkasına yaptır.
I've got a job to do too.
Benim de yapmam gereken bir iş var.
And now I've got a job to do.
Ve şimdi yapacak işim var.
Thank you, ma'am, but my brothers got sort of a job of work to do... and I ought to stay around the place.
Çok teşekkür ederiz hanımefendi ancak kardeşlerimin yapmaları gereken işleri var. Ve benim de buradan ayrılmamam gerekiyor.
After all, I've got a job to do.
En nihayetinde, yapmam gereken bir işim var. Ben...
I'm sorry to tell you this... but you've got a nasty job to do before dinner.
Bunu söylediğim için üzgünüm... ama yemekten önce yapman gereken pis bir iş var.
Listen, Doctor, I've got a job to do, just a routine sort of thing, like rounding up every possible suspect.
Bu, sana bağlı. Dinle, Doktor. Yapacak bir işim var.
- I've got a job to do.
- Yapmam gereken bir işim var ama.
I've got a job to do, but I'm not hard to get along with.
Bir görevim ve sorumluluğum var, ama benimle geçinmek zor değildir.
We've got to do a first-rate job. I can't take chances.
Birinci sınıf bir görev çıkarmalıyız.
I've got a job to do, and enough mystery on my hands without that old...
Ama işimi yapmalıyım, çözmem gereken onca sır varken... bir de şu ihtiyar...
You listen to me, I've got a little job for you to do.
Sen beni dinleyeceksin, yapacağın küçük bir iş var.
I've got a job to do too, you know.
Benim de yapacak bir işim var, biliyorsun.
I've got a job to do.
Tatlım, halletmem gereken bir iş var.
I'm nickels and dimes. You put me in an alley, i do a mug job, but i got to do it from behind.
Bana bir görev verdiğinde eşkıyalık yapıyorum ama senin gölgene saklanarak.
No, i don't but i'll tell you what i do know - i got to go out and do a job.
- Ne istediğimi bal gibi de biliyorsun. - Hiçte bile bilmiyorum. Ama ne yapacağımı söyleyeyim sana, dışarı çıkıp, işi bitireceğim.
I've got a job to do.
Yapmam gereken bir iş var.
Look, mister, I've got a job to do and you're in the way.
Bakın, bayım, benim yapmam gereken bir iş var ve siz de bana engel oluyorsunuz.
Because you and I have got a huge reconstruction job to do and because...
Çünkü ikimizin yeniden inşaa etmek zorunda olduğu kocaman bir işi var. ve çünkü...
I've got a job to do, and I'm interested in it.
Yapacak bir işim var ve ilgi de duyuyorum.
Well, I don't want to give nobody a hard time, but I just want everybody to realize the potential is here... and we got a job to do, and I don't want no more excuses.
Kimseyi gücendirmek istemem ama herkesin burada yapacak bir işimiz olduğunun farkında olmasını isterim ve daha fazla bahane istemiyorum.
Yes, but it's a necessity that someone's got to do the job, so I think I'm doing my part in...
Evet ama bu bir gereklilik, birisi bu işi yapmalı.
I've got a job to do.
İşimi yapmam gerekiyor.
Now I've got a job to do.
Şimdi yapmam gereken bi işim var.
" It's a dirty job, but somebody's got to do it.
" Pis bir iº ama birisinin yapmasi lazim.
I'm sorry for what happened to your family... but I got a job to do.
Ailenize olanlar için üzüldüm.
I promised a man I'd do a job for him. That's what I got to do. I got a chopper to meet.
Bir adama işini yapmak için söz vermiştim, yapmam gereken şey bu.
And if you don't, tell me...'cause I'll get a private detective to find her... who'll do a lot better job than the Dick Tracy club you got here.
Yok eğer bunu yapmayacaksanız, söyleyin... Çünkü bunun için özel dedektifler tutacağım. İşini kimin iyi yaptığını o zaman göreceğiz.
- I've got a job to do.
- Yapmam gereken bir işim var.
I've got a job to do.
Yapmam gereken bir işim var.
All I'm saying is, you got to do a better job.
Sadece daha iyisini yapman gerektiğini söylüyorum.
It's a good thing I got you two geniuses around to do my job for me.
Bana ne iş yapacağımı öğreten iki dahi elemanımın olması harika bir şey.
I know you got a job to do.
Yapmanız gereken bir iş olduğunu biliyorum.
But I've got a job to do here.
Fakat burada yapmam gereken bir iş var.
I've got more books to write, and your captain has a job to do here.
Benim yazacak kitaplarım, kaptanınızın da burada yapacak işleri var.
All right, pally, I appreciate you've got a job to do, and it's, " Move on! Move on!
Tamam dostum, yapacak bir işin olduğunu ve işin "kımılda, geri çekil bakalım" olduğunu biliyorum
Listen, under other circumstances this could be fun, but I've got a job to do.
Dinle, başka koşullar altında bu eğlenceli olabilirdi ama yapmam gereken bir iş var.