I shouldn't have Çeviri Türkçe
6,413 parallel translation
I shouldn't have ever called you Jimjo.
Sana hiç "Jimjo" dememeliydim.
I shouldn't have brought it up.
Konuyu açmamalıydım.
I sincerely envy your father-in-law. He shouldn't have any worry as he has a strong man like you right next to him. Anyway, let's talk more at the feast later.
Kayınço'nun yerinde olmak isterdim yanında senin gibi biri olduğundan endişe edecek bir şeyi yoktur uzun lafın kısası ziyafette sohbetimize devam ederiz ben kaçtım.
I know you meant well, but you shouldn't have interfered.
İyi niyetli olduğunu biliyorum fakat karışmamalıydın.
Then I'm gonna come back, and I'll tell you why I shouldn't have let you go. I promise.
Dönünce de neden bırakmamam gerektiğini söyleyeceğim.
I knew we shouldn't have trusted him.
Ona güvenmememiz gerektiğini biliyordum.
Didn't I say we shouldn't have trusted him?
Ona güvenmememiz gerektiğini söylemedim mi?
I'm sorry. I shouldn't have pressured you earlier.
Üzgünüm, bugün sana baskı yapmamalıydım.
I shouldn't have even come this far.
Buraya kadar bile gelmemeliydim.
- I shouldn't have come. We're all...
- Buraya gelmemeliydim!
I shouldn't have gone.
Gitmemeliydim.
And they were making me do things I shouldn't have done.
Yapmamam gereken şeyler yapmama sebep oluyordu.
I shouldn't have brought you up here.
Seni yanımda getirmemeliydim.
I shouldn't have to answer to Vincent. Or anyone else.
Ne Vincent'a ne de başkasına hesap vermem gerekmiyor.
I shouldn't have come.
Buraya gelmemeliydim.
I shouldn't have to remind you that if I fall asleep, our planes end up crashing into one another. Good!
İyi!
I shouldn't have to put up with it.
Buna katlanmak zorunda olmamalıyım.
I shouldn't have done this.
Bunu yapmamalıydım.
Look, I shouldn't have called you.
Seni aramamalıydım.
What I'm... trying to say, is that someone who doesn't even have HIV, and isn't even taking prep, shouldn't probably be telling people...
Söylemeye çalıştığım şey şu. Birinde HIV yoksa ve hatta PREP de almıyorsa insanlara bu konuda vaaz...
No, but I think you shouldn't throw away that connection that you two have.
Hayır ama bence aranızdaki bağı öylece çöpe atmamalısın. Öyle değil mi?
I shouldn't have left the way I did, without telling you.
Sana haber vermeden seni o şekilde bırakmamalıydım.
( Laughs ) ( Groans ) I shouldn't have said anything.
Bir şey dememeliydim.
I shouldn't have lost my head like that, I'm sorry.
O şekilde davranmamalıydım. Özür dilerim.
I shouldn't have to sell you on this.
Bunu size pazarlamak zorunda kalmamalıydım.
Fuck, I knew we shouldn't have come here!
Siktir, buraya gelmememiz gerektiğini biliyordum!
I shouldn't have had you run up here.
Buraya kadar koşturmamalıydım seni.
I shouldn't have left your side to... go after Malcolm...
Malcolm'un peşine düşmek için yanından ayrılmamalıydım.
I shouldn't have told you, a letter would have been enough.
Size söylememeliydim, bir mektup yeterli olurdu.
I shouldn't have given this guy a five-star rating.
Bu herife 5 yıldız vermemeliydim.
Well, maybe I shouldn't have.
Belki de saldırmamalıydım.
Maybe I shouldn't have left him alone.
Belki de onunla yalnız bırakmamalıydım.
I think that you shouldn't have told me your Kryptonite, because I can make this happen anytime, here... or here.
Bence bana kriptonitinden bahsetmemeliydin çünkü bunu istediğim zaman yapabilirim, burada ya da burada.
My God, I shouldn't have done this.
Tanrım, bunu yapmamalıydım.
I shouldn't have come over here.
Buraya gelmemeliydim.
I shouldn't have come over here.
Buraya gelmeyecektim.
- I did something I shouldn't have.
- Yapmamam gereken bir şey yaptım.
- I shouldn't have accused you.
- Seni suçlamamalıydım.
I shouldn't have said anything.
Bir şey söylememeliydim.
- I shouldn't have said that.
- Bunu söylememeliydim.
I shouldn't have said that.
Bunu söylememeliydim.
You'll have a ship at your disposal, so as long as I can reach out to you quickly, that shouldn't be a problem.
Emrinde bir gemi olacak sana çabucak ulaşabildiğim sürece bunun bir sorun olacağını sanmıyorum.
I should at least wait until you have a drink inside of you... shouldn't I? I'm so sorry, you're right.
Üzgünüm, haklısın.
Forget it, forget it. I shouldn't have asked.
Boş ver, gerçekten, sormamam gerekirdi.
Everyone seems to have an opinion on what they think I should or shouldn't do.
Herkesin, neyi yapıp yapmamam gerektiğiyle ilgili fikri var.
I shouldn't have.
Yapmamalıydım.
These are yours now, and I really shouldn't have them anymore.
Bunlar senin ve artık bende olmamalılar.
Perhaps I shouldn't have taken this into the real world.
Belki de olayı gerçek dünyaya taşımasam daha iyi olurdu.
I shouldn't have asked so many questions.
Bu kadar çok soru sormamam gerekirdi.
I'm sorry I shouldn't have said that.
Üzgünüm, öyle dememem gerekirdi.
Should I not have? Probably shouldn't'cause if you're trying to keep a secret from me, well, now I know.
Benden sır olarak saklaman gerekiyorsa söylememeliydin ama şimdi biliyorum.
i shouldn't have said that 115
i shouldn't have asked 40
i shouldn't have told you 34
i shouldn't have done that 93
i shouldn't have done it 47
i shouldn't have brought it up 19
i shouldn't have come 77
i shouldn't have said anything 89
i shouldn't have come here 35
i shouldn't have to 26
i shouldn't have asked 40
i shouldn't have told you 34
i shouldn't have done that 93
i shouldn't have done it 47
i shouldn't have brought it up 19
i shouldn't have come 77
i shouldn't have said anything 89
i shouldn't have come here 35
i shouldn't have to 26