I wasn't Çeviri Türkçe
49,875 parallel translation
One of my best days was at Legoland and I wasn't even high.
Orada ben de efsane bir gün geçirdim, kafam da iyi değildi.
I wasn't thinking that... no, but I'll gladly throw that onto the pile.
Hayır, bunlar geçmiyordu ama memnuniyetle listeme eklerim.
I wasn't really taking it seriously.
Fazla ciddiye almadım.
- I, I wasn't...
- Ben... ben asla...
I wasn't before. I didn't lie.
Daha önce değil, yalan söylemedim.
I used to think there wasn't.
Olmadığını sanırdım.
They keep talking about murder, but I... I wasn't even in the house.
Cinayetten bahsedip duruyorlar, ama ben... ben evde bile değildim.
I wasn't thinking about my responsibilities.
Sorumluluklarımı düşünmüyordum.
I mean, it really wasn't my... role.
Yani, bu konu benim... görevim değildi.
I wasn't fucking a spook.
Bir ajanla yatmıyordum.
I told him I wasn't interested and, after that, he made it clear that he was giving me the cold shoulder.
Ona ilgilenmediğimi söyledim ve, sonrasında, bana oldukça soğuk davranacağını belli etti.
I'm sorry I wasn't there this afternoon.
Bugün orda olmadığım için özür dilerim.
I didn't want to be sitting in my kitchen, having a meal with my husband and wonder... two years later, five years later, whatever... wonder if he was thinking about it, or... for him to raise it, or talk about it... when I wasn't ready.
Evimde, mutfağımda oturup, kocamla yemek yerken... .. iki yıl sonra, beş yıl sonra, her neyse..... acaba bunun hakkında mı düşünüyor ya da... .. bu konuyla ilgili mi konuşacak..... ben hazır değilken.
I wasn't ready.
Hazır değildim.
I wasn't smoking.
Ben sigara içmedim.
I wasn't sure you'd come.
Geleceğinden emin değildim.
Yeah, it's been made clear to me I wasn't the nicest guy.
Evet, bu en nazik adam olmadığımı gösteriyor.
I wasn't done talking.
- Ben daha bitirmedim.
I wasn't gonna leave him there.
Onu orada bırakamazdım.
I thought maybe they were gonna doctor her, but... they must have decided she wasn't gonna make it.
Tedavi edecekler sanmıştım. Kurtulamayacağını anlamış olmalılar.
Olive and I were worried that it wasn't gonna work out with that doctor.
O doktorla işlerin iyi gitmeyeceğinden endişeliydik.
[Kip] But I thought cholesterol and saturated fat wasn't an issue anymore.
Ama, kolesterolün ve doymuş yağın artık mesele olmadığını düşündüm.
[Kip] All these diseases I had learned about were from eating a diet our body wasn't designed for.
Öğrendiğim tüm bu hastalıklar, vücudumuzun yediklerimiz için tasarlanmamış olmamasından.
'Cause for a while there, I wasn't sure that we would.
Çünkü bir süre eskisi gibi olamayız diye düşündüm.
I wasn't high, Oli. I was traumatized.
Kafam güzel değildi Oli, travma geçirmiştim.
Yeah, but if I wasn't so big, it never would've broke.
Evet ama bu kadar büyük olmasaydı asla zarar görmezdi.
When he saw she wasn't there, he got scared, tried to leave, so I knocked him out.
Eve gittiğimizde Annalise'yi görmediğinde, korktu ve gitmek istedi, tam o sırada onu bayılttım.
Well, I wasn't till you just said that.
Sen sorana kadar değildim.
He wasn't at the house when I got there.
Ben oraya vardığımda evde değildi.
I wasn't tampering with evidence.
Kanıta müdahale etmiyordum.
I just had to say I wasn't in order to protect my father.
Fakat babamı korumak için öyle olmadığını söylemek zorunda kaldım.
I swear on my son and your husband's graves, it wasn't me.
Çocuğumun ve kocanın mezarı üzerine yemin ederim ki, ben değildim.
I just kept picturing you in some well, putting the lotion in the basket. - It wasn't that bad.
Losyonu sepete koyarak seni iyi bir şekilde hayâl etmeye devam ettim.
The card wasn't clear, but I'm pretty sure you're getting steaks, too.
Kartı tam anlayamadım ama eminim sos dışında biftek de gelecektir.
No. I wasn't in love with him.
Hayır, öyle bayılmak değil.
I used to hope that she wasn't picking up because she was having sex.
Eskiden birileriyle seviştiği için telefonuna bakmadığını umardım.
I wasn't allowed to have contact with any of you, including my son.
Oğlum da dâhil, sizinle iletişim kurmam yasaktı.
I mean, it was all a lie. Wasn't it?
Her şey bir yalandı, değil mi?
Agent Kishida. I wasn't expecting a call at this hour.
Ajan Kishida, bu saatte telefon beklemiyordum.
I wasn't expecting a call at this hour.
- Bu saatte aramanızı beklemiyordum.
I wasn't crazy.
Kafayı yememiştim.
That's when I knew my work wasn't sanctioned by the CIA.
CIA'e çalışmadığımı o zaman anladım.
I wasn't allowed to contact anyone, but she was my wife.
Kimseyle iletişim kurmama izin yoktu ama o benim karımdı.
I didn't say it wasn't real.
Gerçek değil demedim.
I wasn't inviting you.
Ama seni çağıran yok.
I wasn't done.
Daha bitirmedim.
I wasn't even in there for an hour.
Orada bir saat bile kalmadım.
'Cause when it's all over and Slink is dead, you'll know it wasn't all for nothing.
Çünkü bu işi bitirip Slink'i öldürünce yaptıklarımızın boşa olmadığını bileceksin.
Christopher, I wasn't programmed with any emotions.
Christopher, kodlarımda duyguya yer verilmemişti.
I wasn't trying to kill you.
Seni öldürmeye çalışmıyordum.
He was always working, but he... he wasn't at work when I was a kid, you know?
Hep çalışırdı ama... Ben çocukken işte değildi. Anlıyor musun?
i wasn't listening 61
i wasn't paying attention 53
i wasn't born yesterday 35
i wasn't thinking straight 33
i wasn't expecting that 35
i wasn't thinking 181
i wasn't invited 33
i wasn't looking 38
i wasn't talking to you 127
i wasn't there 230
i wasn't paying attention 53
i wasn't born yesterday 35
i wasn't thinking straight 33
i wasn't expecting that 35
i wasn't thinking 181
i wasn't invited 33
i wasn't looking 38
i wasn't talking to you 127
i wasn't there 230