I will not have it Çeviri Türkçe
326 parallel translation
I will not have it butchered.
- Kırpılmasına izin vermem.
I will not have it anymore, Fran.
Artık bunları yaşamayacağım, Fran.
And I will not have it in my house!
Evimde buna izin vermem!
I will not have it insinuated that I was in any way remiss in taking care of Tomlin Dudek.
Tomlin Dudek'in bakımından herhangi bir ihmalim bulunduğu dokundurmasını kabul etmeyeceğim.
Your insolence matches his! I will not have it!
Onun kadar küstahsın ve ben buna göğüs geremem.
This is a burning question of our time. I will not have it trivialized by a woman who thinks Hunter is engrossing.
Bu önemli bir soru ve Hunter denen televizyon programını ilginç bulan bir kadın tarafından küçümsenmesine izin vermeyeceğim.
It is a symbol of the standard of excellence for which this school is known, and I will not have it tarnished.
Bu okulun yüksek standartlarının bir göstergesi ve lekelenmesine izin vermeyeceğim.
I came to determine your intent, what you have planned, and now that I know, I will not let it happen.
Ben senin niyetini ve planlarını öğrenmek için gelmiştim. Ve artık şunu biliyorum ki, bunun olmasına izin vermeyeceğim.
If I Hadn't, You Wouldn't Know. Suarez, I Have A Gun, And I Will Not Hesitate To Use It.
Suarez, bir silahım var ve kullanmakta tereddüt etmem.
If it should come and I have not as yet returned... it is not wise, perhaps, to speak so far in the future but the world goes bad and who knows how long that will last.
O zaman geldiğinde ben hala geri dönmemişsem Gelecek için konuşmak pek mantıklı değil, belki de ama dünya giderek kötüye doğru gidiyor ve bunun ne kadar süreceğini kimse bilmiyor.
I want only for you to believe that I pray it will not have to be and then I know I will have to kill him.
Şuna inanmanızı isterim ki bunu yapmak zorunda kalmayayım diye çok dua ettim ve sonra O'nu öldürmek zorunda olduğumu gördüm.
I have a warrant for your arrest and it is my duty to warn you that you need not say anything, but what you say will be taken down and may be used in evidence upon your trial.
- Sizi tutuklamam için yetkim var. Sizi uyarıyorum, hiçbir şey söylemeyebilirsiniz. Söyleyeceğiniz her şey mahkemede delil olarak kullanılabilir.
If I'm the one that reports. If not, Adam will have to do it.
Hangimiz gönüllülere katılırsa o teslim eder.
I will be at Coney Island tonight at 12 : 00 and if you are not there at that time I shall regretfully have to mail it.
Gece 12'de Coney lsland'da olacağım. Eğer orada yoksan maalesef göndermem gerekecek.
- But I have saved your son, Moses. - It is not my son who will die!
Fakat ben oğlunu kurtardım!
We have led a decent, respectable life all these years and I will not let you throw it over.
Bugüne değin dürüst saygın bir yaşam sürdürdük. Bunu altüst etmene izin vermeyeceğim.
If we do not drink it, I will have to pour it out.
Eğer içmezsek şişeyi denize boşaltmam gerekecek.
It's not pavid, but I will have trouble hereafter.
Korkmak değil, alırsam tatsızlık çıkar.
I will not have the children subjected to it.
Çocukların bunu görmesini istemiyorum.
I mean, it is a tragedy for us that we will not have a chance of seeing more of such a distinguished friend of Signor Capone.
Bizim için bir felaket olan Sinyor Capone'nin böyle seçkin bir dostuyla daha fazla zaman geçiremeyecek olmamız.
Because the cry of Sodom and Gomorrah is great... and because their sin is very grievous... I will go down now... and see whether they have done altogether... according to the cry of it, which has come unto me... and if not, I will know.
Sodom ve Gomorra'nın feryadı büyük ve günahları çok büyük olduğu için şimdi ineceğim ve bana gelen feryada göre hep birlikte mi yapıp yapmadıklarına bakacağım ve yapmadılarsa anlarım.
But I will not risk it in a driver in whom I cannot have an equal faith.
Ama aynı seviyede inancımın olmadığı bir pilot için onları riske atamam.
You may suppose I have objections, all you know is that I will not swear to it... for which you cannot lawfully harm me further.
Bazı itirazlarım olduğunu varsayabilirsiniz, ama tek bildiğiniz yemin etmeyeceğim. Bunun için de hukuken bana daha fazla bir şey yapamazsınız.
Love me or love me not, I like the cap, and it I will have or I will have none!
İster sev, ister sevme, başIığı beğendim, Ya o başIığı isterim, ya da hiç birini.
Oh... Come on, it will not kill me, now that I have a lot of work, right?
Şimdi beni öldürürsen, o zaman işlerimi kim yapacak, değil mi?
And as I said before, the important part is, have it blessed... because if it's not blessed, you will not get the benefit out of it, you know.
Önceden de dediğim gibi önemli olan kutsanmış olması çünkü kutsanmadıysa bir işinize yaramayacaktır.
I will not allow it to you. You have thrown the rubies and the real emeralds.
Senin yüzünden kraliyet zümrütleri ve yakutları pisliğe düştü.
Many I do not know, but if to ask to me if I find that this made something of good, answers : if only Jewish one in a gas chamber it will have felt that the workers of Amsterdam they had not abandoned it, then it was not in go.
Yine de bana, bunun bir işe yarayıp yaramadığını soracak olursanız eğer gaz odasına atılan tek bir Yahudi bile Amsterdam işçilerinin onun yanında olduğunu hissettiyse maksat hâsıl olmuştur.
I challenge this committee to produce any witness or evidence against me, and if they do not, I hope they will have the decency to clear my name with the same publicity with which they have besmirched it.
Bu komitenin aleyhime tanık ve kanıt üretmesine itiraz ediyorum. Şimdiye kadar yapmadılarsa, bundan sonra adımı lekeledikleri şekilde temize çıkaracaklarını umarım.
And if you do not open this door, I will have no alternative but to break it down.
Ve eğer bu kapıyı açmazsanız onu kırmaktan başka çarem kalmayacak!
I require and charge you both, as you will have to answer at that dreadful day of judgment when the secrets of all hearts shall be disclosed that if either of you know any impediment why you may not be lawfully joined in matrimony ye do now confess it.
Korkunç kıyamet gününde bütün kalplerin sırları açığa çıkacağından yasal olarak beraberliğinizi engelleyecek bir şey biliyorsanız bunu şimdi itiraf etmenizi istiyorum.
Listen, friend, I have already left the main road because of the army, and I will not do it again, even if I have to fall in the river together with the bus!
Dinle birader, asker yüzünden zaten güzergahımı değiştirdim, gerekirse otobüsle beraber nehire uçarım ama geri dönmem.
I acknowledge that it is a treasure, and the most precious one you have but it will not be losing it to leave it to me.
Bir hazine, bu doğru. Şüphe yok, sahip olduğunuz en değerli hazine. Ama onu bana bırakmanız kaybetmeniz anlamına gelmiyor.
Read it and you will see that I could not have acted differently.
Fakat okuyunca göreceksiniz ki başka türlü yapamazdım.
One day, when I am walking where I have been forbidden to walk... I show myself to someone I know will report my crime... to the one person who will not condone it, my employer.
Bir gün, yürümemin yasaklandığı yerde yürürken, işlediğim suçu asla affetmeyecek olan patronuma beni ispiyonlayacak birisine kendimi gösteririm.
I will not have my name associated with it.
Adımın bu oyunla ilişkisi olsun istemiyorum.
Not all of you will make it, but I promise, each of you will have learned something about themselves and their craft.
Hepiniz başaramayaksınız, ama söz veriyorum, hepiniz, kendiniz ve maharetleriniz hakkında bir şeyler öğreneksiniz.
Before I begin the lesson, will those of you playing in the match this afternoon move your clothes down onto the lower peg immediately after lunch before you write home, if you're not getting a haircut unless you have a brother going out this weekend as the guest of another boy then collect his note before lunch, put it in your letter after your haircut.
Derse başlamadan önce, öğleden sonraki maçta... oynayacak olanlar, öğle yemeğinden hemen sonra... saç tıraşı olmayacaklarsa, giysilerini... alt kattaki askılığa, eve mektup yazmadan önce assın. Eğer hafta sonu erkek kardeşiniz başka bir oğlanın evine izne gidecekse... yemekten önce onun söyleyeceklerini not edip mektubunuza ekleyin.
It's enough that I have to put up with you, but I will not subject my dog to this one minute more.
Sana yeteri kadar katlandım, Ama köpeğimi buna bir dakika daha maruz bırakamam.
It's encouraging to think that by 2050... not a single person will be able to have a conversation like this.
2050 yıIında bu şekilde iletişim kuran tek bir kimsenin kalmayacağını düşünmek cesaret verici.
I have a plan which would bring this stranger into the open and then we will teach him it's not nice to cause trouble for the evil Horde
Bu yabancının niye geldiğini öğrenebileceğimiz bir planım var. ... sonra, ona Şeytani Horde ile uğraşmanın hoş olmadığını öğreteceğim.
I will see that everything is kept exactly as I have found it, but I beg you not to lose an instant, as it is difficult to leave Sir Eustace there.
"her şey tam bulduğum gibi" duruyor mu anlayacağız. "Sir Eustace'i" öyle bırakmak zor olacağı için, " yalvarırım zaman kaybetme.
Not you have reason to have it already nobody will be able to make us I damage.
Korkacak bir şey yok! Bizi kimse incitemez.
Making a living as you put it, Mr. Blum, is not what music is all about. And I have a rule that none of my students will appear in public before he or she is ready.
Bay Blum ve bir kuralım var hiçbir öğrencim hazır olana kadar sahneye çıkamaz.
Even if it costs me my life, I will not allow you to have your way!
Hayatıma mal olsa da, seni durduracağım!
Therefore only we have the day fifteen, sixteen and eighteen. In the day seventeen it does not give way because it will be the party of the Captain.
Şu halde geriye 15'i, 16'sı ve 18'i kalıyor, 17'si olmuyor, çünkü o gece parti var.
I know it may not seem the same without Donald here, but I promise you, by the end of this season, we will have made history.
Görünüse bakilirsa Donald aramizda yok. Ama size söz veriyorum lig bittiginde onu tarih etmis olacagiz.
I will not be there to see it, Counselor because even with this overwhelming demand to survive that they have built into my soul
Onu görecek kadar buralarda olmayacağım Danışman. Bu hayatta kalma güdüsü içime kazınmış olsa bile,
It is splendid to pass, however, with such companions as I have... and as all five of us have mothers and wives... you will not be alone.
Buna karşın, göçerken yanımda yoldaşlarım var ve bu muhteşem. Beşimizin de anaları, eşleri var,... bu yüzden yalnız olmayacaksın.
I have nothing to eat or drink for one hour... it is not a very long time and it is to... it is to remind me of the great Son of God who will come.
Bir saat bir şey yiyip içmemişsem bu uzun bir süre değildir ve bunun amacı Tanrı'nın oğlunun yüceliğini bana hatırlatmaktır.
I have tried to explain how important it is, but he will not listen to me.
Ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştım ama beni dinlemiyor.