English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ I ] / I won't believe it

I won't believe it Çeviri Türkçe

213 parallel translation
She won't believe it when I tell her, but it's her I love.
Ona söylediğimde inanmıyor, ama benim sevdiğim o.
I knew everything about her, and I won't believe it.
Hakkında her şeyi bilirdim ve buna asla inanmam.
When I tell my grandchildren about this, they won't believe it.
Torunlarıma anlattığımda inanmayacaklar.
You won't believe this, you've probably heard it before... but I've never known any artists.
Buna inanamayacaksınız, muhtemelen daha önceden de duymuşsunuzdur ama daha önce hiçbir sanatçıyla tanışmamıştım.
I won't believe it.
İnanmam.
- Because I won't believe it.
- Çünkü inanmayacağım.
- Easy or not, I won't believe a word of it.
- Kolay olsun ya da olmasın, bir kelimesine bile inanmayacağım.
The public simply won't buy it, but the point is... my father would still believe that Harry Fabian is an honorable man... and I can't touch him.
Halk buna rağbet etmeyecek, ama asıl nokta şu ki babam yine de Harry Fabian'ın şerefli biri olduğuna inanacak ve ona dokunamayacağım.
She says, "Darling, you won't believe it, " but I found an adorable baby on our doorstep " and I've decided to keep it.
Karım diyor ki, " Sevgilim inanmayacaksın ama Kapımıza bırakılmış dünya güzeli bir bebek buldum ve eve almaya karar verdim.
I won't believe it.
Buna inanmıyorum.
I won't believe it!
İnanmıyorum!
'Cause I won't believe it until we're married.
Çünkü evleninceye kadar inanmam.
I just won't believe it.
İnanamıyorum.
I won't believe it until I see Noah come off of that deck.
Nuh'u birkaç hayvanla şu güvertede görmeden asla inanmam.
You won't believe me, but I said it before you.
İnanmayacaksın ama senden önce ben söyledim.
If you say Velasquez was also involved, I won't believe it.
Velasquez de bu işin içinde derseniz, buna inanmam.
I know you won't believe this, sweetheart, but here it goes anyway.
Buna inanmayacağını biliyorum. bir tanem, Ama yine de..
They say where we're going is prettier than here, but I won't believe it unless you say so.
Gittiğimiz yerin buradan daha iyi olduğunu söylediler ama sen söyleyene kadar inanmam. Daha mı iyi?
I won't believe it. No?
Hayır, inanmıyorum.
You won't believe that I'm doing it just for the sake of humanity?
Bunları insaniyet namına yaptığıma hiç inanmayacaksınız, değil mi?
Master, I believe Gao Yong won't let go of it
Efendim, Bence Gao Yong peşimizi bırakmaz
I can't believe you won't get it.
- "Ölümün gölgesinin düştüğü vadide yürüsem de, kötülükten korkmuyorum."
If I tell you about it now, you won't believe me.
Şimdi söylesem de inanmazsınız.
I'm not superstitious... and I don'believe in jinxes, but that stone's jinxed me and it won't let go.
Batıl inanışım yoktur... büyüye falan da inanmam ama bu taş bana büyü yaptı ve bu büyü bozulmuyor.
When I tell the chaps about this, they just won't believe it.
Bundan arkadaşlarıma bahsettiğimde, kesinlikle inanmayacaklar.
I won't believe it.
Buna inanamıyorum.
You won't believe how difficult it was for me to convince Larry to come this weekend.
Larry'i bu hafta sonu buraya gelmeye ikna etmek için ne kadar uğraştım, tahmin bile edemezsin.
You won't believe it. I think I've got it sold.
İnanmayacaksın ama sattım galiba.
I'll tell you something about me tha  s so weird, you won't even believe it.
Sana benimle ilgili öyle tuhaf bir şey diyeceğim ki, inanmayacaksın.
Your conspiracy has failed again I suppose you won't believe even if I told you that it has nothing to do with me
Komplon gene işe yaramadı! Sanırım peşimi asla bırakmayacaksın... verdiğim serveti istemedin!
Until we have proof she's dead, I won't believe it.
Elimizde öldügüne dair delil olmadikça inanmam.
Don't push it, or I'll give you a war you won't believe.
Beni zorlama, yoksa sana öyle bir savaş açarım ki doğduğuna pişman olursun.
I won't wait around for that. Believe me, it will bore us stupid.
Ama ben, inan bana Yvon, korkunç can sıkıcı olacak evrensel mutluluğu beklemek istemiyorum.
But I won't believe something's love, when it isn't.
Fakat devam etmezse aşık olmadığıma inanacağım.
I won't believe it!
İnanmıyorum buna!
- I don't believe it, I won! - You won? - I won!
Onun durumuna saygı duyuyormuş.
You won't believe it, but you and I almost worked together.
İster kirli işlere alet edin. Kesin, kırın ve bükün sonrası kolay.
You don't believe in ESP, you don't like rock music, you won't get high... it's like I'm dating Cardinal Cooke!
Duygu ötesi algıya inanmıyorsun, rock müziğe inanmıyorsun, uçmuyorsun...
I won't believe it!
İnanamıyorum buna!
Honey, you won't believe it... but I forgot it again!
Tatlım, Buna inanmayacaksın ama... yine unuttum!
No, I won't believe it.
Hayır, buna inanmam.
I'm very sorry, but believe me it won't happen again.
Çok üzgünüm, ama inanın bir daha olmayacak.
I won't believe it. I can't believe it.
İnanmıyorum.
I don't believe it. "I won't watch your show, buy your products or brake if I see you crossing the street."
Ben buna katılmıyorum. "Gösterinizi izlemeyeceğim, ürünlerinizi satın almayacağım ya da caddede karşıdan karşıya geçerken frenlemeyeceğim."
But if you keep repeating it I won't believe anything you say.
Ama sürekli tekrar etmeye devam edersen, dediğin hiçbir şeye inanmayacağım.
You won't believe it... but I remember my circumcision.
Belki buna inanmayacaksınız, ama sünnet törenimi gayet iyi hatırlıyorum.
If I tell you, you'll think it's about you, but it's not, but you won't believe it, and you'll get defensive.
Anlatsam, seninle ilgili sanacaksın. Ama seninle hiç ilgisi yok, yine de inanmayıp savunmaya geçeceksin.
IT'S HARD TO BELIEVE THIS IS THE FIRST SPRING DANCE I WON'T BE HOME FOR.
İnanması zor ama bu bahar dans için evde olamam.
- I could tell you but you won't believe it.
- Söylerim ama asla inanmazsın.
If I ever hear of you makin'another comment to the press if I ever see your face around country music again I'll sue you so fast you won't believe it. Now go on.
Eğer basına herhangi bir başka yorum yaptığını duyarsam eğer yüzünü Country müziğinin civarında görürsem sena o kadar çabuk dava açarım ki inanamazsın.
You won't believe it, they phoned me out of the blue, I'm working for...
İnanmayacaksın, beklenmedik bir anda aradılar. Çalıştığım kişi...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]