English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ I ] / I won't go

I won't go Çeviri Türkçe

3,560 parallel translation
I won't go through this again.
Bu acıyı bir kez daha yaşamayacağım.
I won't go against them.
Onlara karşı çıkmayacağım.
And that's why I won't go to the bathroom at three minutes after or at 18 or 33 or 48, yeah.
Bu yüzden üç dakika sonra tuvalete gitmeyeceğim. - 18 dakika, 33 hatta 48 dakika sonra da.
Mm-mm, I won't go see any movie that I know is gonna make me cry.
Sonunda ağlayacağımı bildiğim filmleri izlemem.
You know, if you wanna go get a coffee, I won't tell Heffner.
Bir kahve almak istersen, Heffner'a söylemem merak etme.
I'm betting his old man won't let him go out in public alone.
Bahse girerim o ihtiyar çocuğu halkın arasına yalnız göndermez.
Because... Being a knick-knacker means that I won't just be that girl who got knocked up in high school or that girl who didn't go to college and make something of herself.
Çünkü yorgun görünürsem lise çağında hamile bırakılan kızlardan bir farkım kalmaz ya da üniversiteye gidemeyen kızlardan.
Then I won't let you go back to prison.
O zaman hapishaneye dönmene izin vermeyeceğim.
I won't let it go.
Elimden gitmesine izin vermeyeceğim.
I won't go.
Gitmeyeceğim.
What makes you think I won't go straight to the cops, tell them all about Emma's sister scam?
Polislere doğruyu söyleyip, Emma'nın yalanını mı söyleyeceksin
So I get how you feel, but not being yourself is never the answer and won't make your feelings of guilt go away.
Yani hislerini anlıyorum. Ama kendin olmamak her zaman cevap değildir ve suçluluk duygunu silmeye yetmez.
Promise if I let you go, you won't scream?
Seni bırakırsam çığlık atmayacağına söz ver.
I know if I go through with it, I won't be able to live with myself.
Böyle devam edersem, bir şekilde dayanamayacağımı biliyorum.
No thanks, I'm good. Oh, mackenzie won't go for that.
Mackenzie onu kabul etmez.
When they find out... There won't be anything I can do to protect you. Go play with your son.
Daha doğrusu çözdükleri zaman seni koruyabilmek için hiçbir şey yapamam.
So I just need to fuck her again, and my cock'll go back to normal, won't it?
O zaman onu bir daha sikersem, sikim normale döner, değil mi?
There's nowhere I won't go and nothing I won't eat, as long as I'm paid in emeralds and my hotel room has a bidet that shoots warm champagne.
Gitmeyeceğim hiçbir yer, yemeyeceğim hiçbir şey olmaz eğer ki param zümrüt bazında hesabıma yatıyor ve de otel odamda sıcak şampanya akıtan bir taharet musluğu varsa.
Sir, I didn't- - you people just won't let go.
Efendim, ben- - - Sizler buna bir son vermeyeceksiniz.
I won't go in the house.
Eve girmeyeceğim.
I'll go to jail. From now on, I won't do any more crap.
Şu anda hapishaneye gidiyorum, bundan sonra böyle şeyler yapmayacağım.
If you don't buy it then I won't eat or go to school!
Eğer satın almazsan, ben de yemek yemem, okula gitmem!
With a father like you, I'm positive Wan-deuk won't go wrong.
Sizin gibi bir babayla,... Wan-Deuk'un hataya düşmeyeceğine eminim.
- Okay I won't go
- Tamam, gitmeyeceğim.
I won't mind, go if you want to
İstersen git, benim için sakıncası olmaz.
I won't go
- Gitmeyeceğim.
I won't let it go.
- Peşini bırakmam.
I won't go back there!
Oraya dönmeyeceğim.
Now, if I go easier on your wife's firm, I won't be fulfilling the task you've given me.
Şimdi, eğer eşinin firmasının huyuna gidersem,... bana verdiğin görevi tam olarak yerine getirmemiş olacağım.
- I won't let you go.
- Hiçbir yere bırakmam seni ben.
I won't go since I'm so embarrassing.
Utanç verici olmaya başladığımdan beri gitmeyeceğim.
Try it. That won't resemble him. I have to be friendly and gentlemanly to resemble Dok Go Jin.
O Gangwon adasındaki patates tarlamızın çiçeklere bürünmüş hâli.
I won't even let you go to work.
Seni işe yollayamam.
But I won't let Ra-im go.
Fakat onun beni terk etmesine izin veremem.
I won't go with the devil!
Şeytanla gitmeyeceğim.
I won't go to Edirne.
Gitmem Edirne'ye.
I won't go in this.
Ben buna binmem.
I won't let you go.
Seni bırakmam.
I absolutely won't go on a picnic with you.
Dokgo Jin'le pikniğe asla gitmeyeceğim.
I won't go back to the orphanage.
Bir daha asla yetimhaneye dönmeyeceğim.
Well, if he won't come out, I guess we'll just have to go in.
Peki, eğer o dışarı gelmiyorsa sanırım biz içeri girmek zorunda kalacağız.
I don't know why you murdered Bu Yeojun, but things won't go your way.
Buyeojun'u neden öldürdün bilmiyorum. Ama işler senin için yolunda gitmeyecek.
I won't let you go!
Seni blrakmayacağlm.
I won't look, you can go back behind the car and put it on.
Sana bakmam. Arabanın arkasına gidip elbiseyi giysene.
I won't go through with it.
Bunu yapmayacağım.
- I won't let you fall. - Don't let go.
- Düşmene izin vermem.
I just want it to go. It won't go.
Çalıştırmak istiyorum ama olmuyor.
I won't let you go.
Düşmene izin vermem.
I won't let you go again.
Bir daha seni götürmelerine izin vermeyeceğim.
I promise, we won't go anywhere until judge Buchanan shows up.
Yargıç Buchanan, gelene kadar hiçbir yere gitmeyeceğimize söz veriyorum.
If I go home before the show, my dad won't let me out.
Gösteriden önce eve gidersem babam çıkmama izin vermez.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]