Iman Çeviri Türkçe
1,007 parallel translation
That's where we must rely solely upon our faith.
İşte bu noktada sadece imanımıza bel bağlamalıyız.
- What you need is faith in God.
- Tek ihtiyacınız Tanrı'ya iman etmek.
When you have that you have faith in yourself.
Tanrı'ya iman ettiğinizde kendinize de inanacaksınız.
Our strength is in our faith.
Gücümüz imanımızdadır.
When a priest is devout, the organist is an atheist, and vice versa.
Parayla imanın kimde olduğunu kimse bilemez.
I want to know first what you meant by that remark you just passed.
Önce sizin az önce yaptığınız imanın ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorum.
He got it from his grandpappy before he got religion.
Kardeşi de iman etmeden önce büyükbabasından almış.
I don't think he wants to split up any more than you.
AyrıImanı istediğini sanmıyorum.
By the premature adoption of an extreme belief and creed, it is well to understand this in looking to the duties of adult life, in particular, the married state, when you will emerge into a world of grown-up problems for the first time.
Aşırı inanç ve imanın çok erken benimsendiğini anlamak için yetişkinlerin hayatını incelemek yeterlidir. Özellikle evlilik hayatını. Gençler büyüklerin sorunlar dünyasına ilk defa girerlerken, genç olmanın verdiği heyecanı...
I know what it's meant to you being forced into retirement through politics.
Politika yüzünden polislikten atıImanın seni üzdüğünü biliyorum.
And whosoever liveth and believeth in me, shall never die. "
"Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek."
But because of the people that stand by, I said it that they may believe that thou hast sent me. "
"Ama bunu, çevrede duran halk için, " beni senin gönderdiğine iman etsinler diye söyledim. "
Remember time and faith are great healers.
Unutma, zaman ve iman en iyi ilaçtır.
Father, my brother is dead and you talk about time and faith.
Benim ağabeyim ölmüş, siz bana zaman ve iman diyorsunuz.
Well... no sense in hanging around here.
Pekala... Buralarda takıImanın bir anlamı yok.
I have nothing to offer but faith in a God I didn't believe in or think existed.
İnanmadığım ya da var olduğunu düşünmediğim bir tanrıya... iman etmelerinden başka onlara önerebileceğim hiçbir şey yok.
I came to ask you to leave Chicago.
Chicago'dan ayrıImanı istemeye geldim.
Look, I don't like your tailing me.
Bak, peşime takıImanı sevmiyorum.
A true believer, not like him.
Gerçek iman sahibi, onun gibi değil.
Hobart, what is the order of the true believer?
Hobart, gerçek iman sahibinin buyruğu nedir?
Those of us who believe that... evil is good... and good evil.
Gerçek iman sahibi olanlarımız musibetin iyi olduğuna ve iyi musibete inanır.
The one who has brought us the wisdom... of the true belief.
Bizi gerçek imanın bilgeliğine kavuşturan.
Well, I must ask that such an implication be disregarded.
Şey, böylesine bir imanın dikkate alınmamasını talep etmek zorundayım.
The old city was dominated by the fortress of Antonia the seat of Roman power and by the great golden temple the outward sign of an inward and imperishable faith.
Yaşlı şehre hakim iki şeyden biri olan Antonia Kalesi Roma iktidarının merkezi büyük altın tapınak ise yok edilemez bir imanın dış görüntüsüydü.
Judah, if they would see Jesus of Nazareth they will know that life is everlasting and death is nothing to fear if you have faith.
Yahuda, Nasıralı ısa'yı görürlerse, anlayacaklar ki hayat sonsuzdur ve imanın varsa ölüm korkulacak birşey değildir.
I'll let you all know when I'll be making a new start, and if you're free, then I'd like you to join me.
Yeniden başladığımda size haber veririm. O zaman müsaitseniz bana katıImanızı isterim.
The Lord has said "He that believeth on me believeth not on me... but on him that sent me."
İsa dedi ki : "Bana inanan bana değil,..." "... beni gönderene iman etmiş olur. "
"Where knowledge is, faith is not."
"Bilginin olduğu yerde, iman olmaz."
I have never believed in your faith.
Senin imanına asla inanmadım.
And to me, your faith seems obscure and neurotic.
Ve benim için senin imanın belirsiz ve nevrotikti.
Can you look around this world... and believe in the goodness of a god who rules it?
Şu dünyaya bakıp da ona hükmeden kişinin iyiliğine iman edebilir misin?
These 2 men are true believers.
Bu iki adam, gerçek iman sahipleri.
Well now, I wouldn't mind to get an invite to your church social here.
Şimdi, burada kilisenin sosyal bir davetine katıImanın bence bir sakıncası olmaz.
Why did you hesitate, man of little faith?
Ey imanı kıt adam, neden şüpheye düştün?
If anyone hurts the conscience of one of these little ones he had better have drowned in the sea with a mill-stone hung about his neck.
Ama kim bana iman eden şu küçüklerden birini günaha düşürürse boynuna iri bir değirmen taşı asılıp denizin dibine atılması kendisi için daha iyidir.
If you find this child, bring me word that I too might worship him.
Eğer çocuğu bulursanız, bana da haber gönderin... ki böylece ben de ona iman edebileyim.
I can give them to you.
Bana iman edersen,
You have not tried because your faith is weaker than your legs.
Daha denemedin ki. Çünkü imanın, bacaklarından daha zayıf.
I worship God, and my faith is strong.
Ben Tanrı'ya ibadet ederim ve imanım kuvvetlidir.
He who comes to me shall not hunger and he who believes in me shall never thirst.
Bana gelen asla acıkmaz. Bana iman eden hiçbir zaman susamaz.
If I'm not as my Father do not believe me.
Eğer Babamın yaptıklarını yapamıyorsam, bana iman etmeyin.
And if our faith is eaten away by little things that God hates then, so there be a million of us, we shall be beaten back and die.
İmanımız ufak şeylerden zedelenirse Tanrı bizden nefret eder sonra milyonlar da olsak, yenilir ve ölür gideriz.
- You must have faith.
- İman etmelisin.
- Who taught you the faith?
- İman etmeyi kim öğretti sana?
We must put our faith in the Lord.
İmanımızı Tanrı'ya yöneltmeliyiz.
I put my faith in an improbable and private image of a fatherly god.
İmanımı inanılmaz ve özel bir Baba-Tanrı figürüne adadım.
If you believe...
- İman edersen...
Believe?
- İman etmek mi?
If you believe, my dear Francesca, you are gullible.
İman ediyorsan sevgili Francesca, safın tekisin.
If you have faith and do not hesitate you will be able to do more.
İmanınız olur da kuşku duymazsanız, daha fazlası da gerçekleşir.
Have faith, and you shall be made well.
İman edin ki, haliniz vaktiniz yerinde olsun.