Incentive Çeviri Türkçe
595 parallel translation
That should be an incentive for you to go right ahead.
Sizi ilerlemeye teşvik etmeli.
In that case, I accuse, firstly, The Police Services of conspiring to share amongst themselves the 20 % incentive officially paid to those who inform the authorities about a violation of customs laws.
Bu durumda, Emniyet Teşkilatını öncelikle gümrük kanununu ihlal hakkında yetkilileri bilgilendirenlere resmi olarak ödenen ödülün % 20'sini aralarında paylaşmakla suçluyorum.
Mounting rewards by angry civic groups added to the incentive... until men were being turned up from every walk of life... who bore even the faintest resemblance to the supposed murderer.
Sözde katile en ufak bir benzerlik taşıyan her kesimden adam ortaya çıkana kadar kızgın yurttaş grupları tarafından sunulan ödüller arttı.
We must give them some incentive to work.
O zaman mükâfatlandırılmalılar.
- That's an incentive
- Öyleyse, iyi arayayım.
- And incentive trips.
- Teşvik gezileri.
It will take the incentive out of dueling.
O düello etmenin dışında ödül alacak.
And here, regarding the subways, they will have a remarkable incentive, and, of course, the troops are all employed and all the frontal assault which have nothing...
Ve burada, metrolarla ilgili olarak, olağanüstü bir teşvik yapacaklar ve, tabii ki, askerlerin hepsi kullanılacak ve hiçbir bağlantısı olmayan her cepheden taarruz...
They would have an incentive to move them elsewhere.
Başka bir yere taşınmaları için teşvikler yapılmalı.
I figure that you could learn, with the right incentive.
Doğru motivasyonla öğrenebileceğini kestirebiliyorum
Now, this... is incentive dough.
Bu da... teşvik primi.
We must give him some sort of incentive.
Onu isteklendirecek şeyler yapmalıyız.
She'll help you find an incentive to work with the androids, not exploit them.
O seni, insansılarla çalışmaya teşvik edecektir.
— I am? Well, what is my incentive to give you the pound?
Peki size bir paundu vermemdeki neden ne?
Well, the incentive is to make the orphans happy.
Neden, yetimleri mutlu etmek.
Maybe you haven't found the right incentive for living yet.
Belki de yaşamak için seni harekete geçirecek doğru şeyi bulamamışsındır henüz.
" of their all-expense paid travel incentive vacation,
" tüm masrafları şirket tarafından karşılanmak üzere...
"for our travel incentive vacation."
"... bildirmekten esef duyarız. "
I've put a wager on you and Apollo as an added incentive.
Aslında sen ve Apollo üzerine bahis oynadım. Bu da ekstra teşvik olsun.
But it will give him a little incentive.
Ama biraz olsun dürter.
It's okay as an incentive, but we don't need to keep priming the pump.
Teşvik olarak iyi bir şey, ama sürekli para harcamamıza gerek yok.
If it's any incentive for you to pull through, I think you got a chance with her.
Sen yaşamaya zorlamak için söylemiyorum bunu. İnan. Onunla beraber olma şansın var hala.
That should be incentive enough for you to accept a small additional risk, shouldn't it?
Bu, küçük bir ek riski kabul etmen için, motive olmana yetecektir, öyle değil mi?
I don't need an incentive for that, just an offer.
Bunun için prim almama gerek yok, sadece bir teklif.
It'd be a real incentive for us all.
Hepimize büyük cesaret verir.
Well, a two-key deal isn't enough incentive to make me be on time.
( Çavuş Dedektif James "Sonny" Crockett - Burnett kılığında ) Aslında bakarsan böyle iki kiloluk işleri pek de takmam..
[Gasping] Here's some incentive.
( Çavuş Dedektif James "Sonny" Crockett - Burnett kılığında ) Ben çok ciddiyim.
An incentive programme.
Bir teşvik programı
We don't need an incentive programme.
Bir teşvik programına ihtiyacımız yok.
It's called the Stockwell Incentive Plan.
Buna Stockwell'in Teşvik Planı deniyor.
- Need incentive bonus.
- Teşvik primi isterim.
You want someone to do something, you give them an incentive to do it.
Birisinin bir şey yapmasını istiyorsanız, ona teşvik edici bir şeyler verirsiniz.
To give a new incentive to the reality beating on our eardrums, to ridicule all resistance without the tiniest chance of salvation.
Kulağımızda çınlayan gerçeğe yeni bir güdü vermek. Kurtuluşun en zayıf şansı olmaksızın bütün direnişler ile eğlenmek.
Quintilian wanted them on busy roads as an incentive to public morality.
Quintilian halkın ahlakı bozulmasın diye onları ana caddelere diktirmişti.
I got married so I could stop dating, so still dating is not a big incentive since the last thing you wanna do is date your wife, who should love you.
Ben buluşmayı bırakmak için evlendim, bana cazip gelmiyor. Yapmak istediğim en son şey beni sevmesi gereken karımla buluşmak.
For one fan I have an added incentive.
Bir taraftar için ilave bir ödülüm var.
A little incentive program never hurt anybody.
Birazcık teşvik programı kimseye zarar vermez.
I need some incentive.
Bir teşvike ihtiyacım var.
Incentive.
Teşvik.
Oh, no, no, no, that's my incentive.
Hayır. Bu benim teşvikim.
I need some real incentive.
Bana gerçek bir teşvik lazım.
But what they need is incentive.
Ama teşvike ihtiyaçları var.
This is where we give'em a little incentive.
Bu bölümde onlara biraz ödül vereceğiz.
I mean, with people like yourself fighting for bigger and bigger hand-outs there's no incentive...
Devamlı artan paylaşım için çabalayan sizin gibi insanlara herhangi bir teşvik olmayacak.
( Woman ) With an incentive like that, why would anyone resist the allure of igniting desire and striving for the greatest sex of their lives?
Böyle bir fırsata rağmen, insanlar, neden hayatlarında mükemmel seksi yaşamanın cazibesine karşı koymak istesin ki?
What possible incentive could anyone offer me to allow that to happen?
Herhangi birinin vereceği nasıl bir teşvik, bana olacakları anlatmamı sağlayacak?
Isn't that incentive enough?
Yeterince teşvik edici değil mi?
What possible incentive could I have to allow that?
Herhangi birinin vereceği nasıl bir teşvik, buna izin vermemi sağlayacak?
I am prepared to offer an added incentive if you win.
Kazandığın takdirde, sana özendirici bir ödül sunmaya hazırım.
You see, the champions, the legends, they serve as a purpose, a challenge, an incentive. I don't need a challenge. Everyone needs a challenge, jesse - someone great out of the past to say,
Sen hoşça kal bile dememişken nasıl gitmene izin verebilirim?
I lost my, uh... incentive.
Aklımı.