Incomplete Çeviri Türkçe
858 parallel translation
this main ship's camouflage equipment is incomplete.
Bu gemi ise zaten donatım aşamasındaydı.
Well, anyway, our dates are still incomplete.
Gene de eksik tarihler var.
However, it would be incomplete if you don't reveal that mysterious chapter of your life.
Ne var ki eğer hayatınızın o gizemli bölümünü açmazsanız eser yarım kalacak.
If just one prisoner retained any pride, if just one defied them, then their victory was incomplete.
Eğer mahkumların içinde birazcık olsun onur kalırsa,... eğer bir tanesi bile onlara karşı gelirse, zaferleri eksik kalırdı.
Just score it as an incomplete forward pass.
Kaleyi bulmayan bir şut olarak düşün.
IfI were to take it upon myself to portray Stig and Marta from the first time we met fouryears ago, what an untruthful, incomplete picture I wouIdpaint.
4 yıl önce, daha yeni tanışmışken Stig ile Marta'nın tasvirini yapmaya kalksaydım bu tümden yanlış ve eksik bir tasvir olurdu.
The documents are incomplete.
Belgeler tam değil.
The formula that Dr Thingumabob brought me is incomplete.
Doktor Thingamabob'un bana getirdiği formül tamamlanmamıştı.
The incomplete sex.
Şu eksik cins.
No, this is an incomplete set but it will do for now.
Hayır, bu eksik bir set ama şimdilik işine yarar.
I have a story there that's incomplete.
Bitmemiş bir hikâyem var.
Incomplete uniform.
Üniforman eksik.
The message is incomplete.
Mesajın tümünü almayı başaramadık.
This form is incomplete.
Bu formun eksikleri var.
In war. Decisions almost always have to be taken on incomplete knowledge.
Savaşta neredeyse bütün kararlar eksik bilgilerle alınmak zorunda.
It is still incomplete.
Hala tamamlanamadı
Her conditioning is incomplete.
Dönüşümü tamamlanmadı.
My list of your agents is incomplete.
Senin ajanlarının olduğu listem tam değil.
.. part of a greater play continuing through me..... a worker in the world theatre. The sense incomplete..... looking through and with me... all the actors and settings of the silent oration.
Sakın az önce sakarca ve körlemesine telaffuz ettiğim birkaç kelime o büyük dilsiz söyleminin oyuncularını ve dekorlarını benim içimde ve benimle birlikte arayarak dünya tiyatro üretiminin işçisi olan bendenizin içinde tamamlanmamış anlamının peşine düşen büyük ve bilinmedik bir oyunun parçalarından öte bir şey olmasındı? "
You're incomplete.
Sen eksik kalmışsın.
Incomplete, but sufficient.
Tam değil ama yeterli.
It's incomplete.
Tam bitmemiş.
Life-support is still operating. I'd say that the installation is incomplete.
Yaşam destek hala çalışıyor. Enstalasyon henüz tamamlanmamış.
Because of Marianne, any pleasure I could have taken without her would have only been incomplete.
Marianne yüzünden, onsuz yaşadığım hiçbir zevk tam olmuyordu.
I see no reason to disturb Marshall with something that's incomplete.
Tamamlanmamış bir nesne için Marshall'ı rahatsız edecek bir neden göremiyorum.
Information incomplete.
Haber eksik.
In Munique, September of 1938, Chamberlain, for Great-Britain, Mussolini of the ltália e Daladier of France they had signed, with Hitler, the treated one that it removed the region of the Sudetas of the Tchecoslováquia, leaving it incomplete and abandoning.
1938 Eylül'ünde, Britanya adına Chamberlain İtalya adına Mussolini, ve Fransa adına Daladier'in imza attığı Münih antlaşmasıyla, Sudet bölgesi Almanya'ya bağlandı.
Still they were incomplete in the Summer of 1940.
1940 yazında hazırlıklar henüz tamamlanmamıştı.
But Hitler's Atlantic Wall, a chain of steel-and-concrete fortifications planned to stretch from Denmark to the Spanish border, was incomplete.
Fakat Hitler'in, çelik ve beton zincirinden oluşan Danimarka'dan İspanya'ya dek uzatılması plânlanan Atlantik duvarı tamamlanmamıştı.
There's yet another incomplete story, Veeru.
Tamamlanmamış bir hikaye daha var, Veeru.
If the examination was incomplete, Maj. Horn now authorizes another.
İnceleme tamamlanmadığına göre Binbaşı Horn bir tane daha istiyor.
He's tragically incomplete.
Trajik bir biçimde yarım kalmış.
( man on police radio ) 6482, stand by, information incomplete.
6482, bekleyin, yetersiz bilgi.
Our mission is still incomplete.
Görevimiz hala tamamlanmadı.
Not even an Incomplete, right?
Sana yardımcı olmadı mı?
Democracy, though fragile and incomplete allows us... to use other weapons.
Demokrasi süreci tamamlanmamış ve sancılı olsa da farklı silahlar kullanmamıza şans veriyor.
Empty, incomplete and searching.
Boş, eksik ve arıyor.
It's incomplete.
Daha tamamlanmadı.
Isolation, even if incomplete, promotes diversity.
Sınırlı ayrışma bile çok yönlülüğü besliyordu.
Your analysis is excellent, but incomplete.
Analizin mükemmel, ancak eksik.
The kung fu in the manual looks incomplete
Bu Kung Fu kitabı eksik gibi...
Otherwise she's incomplete.
diğer türlü hep eksik hisseder.
I'll mark you present, give you an incomplete.
Yoklamada var sayıp şartlı geçireceğim.
He was as incomplete as the absolute can be.
Soyutun olabileceği kadar natamam.
Weapons stolen, shipments lost, records incomplete.
Silahlar çalındı, sevkiyatlar kayboldu, evraklar eksik.
A gentleman's "C," an incomplete, but I aced Phys Ed.
Bir centilmenden "C," ve tamamlanmadı ama Fizikten "A" Ed.
Unfortunate that you rushed to face him... that incomplete was your training... that not ready for the burden were you.
Onunla karşılaşmak için acele etmen..... eğitimini yarım bırakman kötü oldu. Hazır değildin bu yükü omuzlamaya.
The process is incomplete unless it leads to a cure.
Tedaviye götürmediği takdirde süreç tamamlanmış değildir.
The information is incomplete, and the picture was taken 22 years ago.
Bilgiler tam değil, ve bu resim 22 yıl önce çekilmiş.
If the song is incomplete, we cannot make Meltran surrender.
Eğer şarkı tam değilse, Meltran'ın teslim olmasını sağlayamayız.
It seems that on television of late, tales of mystery and crime are incomplete without jazz music.
Bunun içindir ki, artık bir detektif öyküsü mü yoksa bir caz festivali mi izlediğinizi söylemek olanaksız.