English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İngilizce → Türkçe / [ I ] / Inherent

Inherent Çeviri Türkçe

248 parallel translation
You do not seem fully aware, of the obligations inherent in your situation.
Bununla birlikte, durumundan kaynaklanan sebepler yüzünden bize karşı olan sorumluluklarının tamamen farkında değilsin gibi görünüyor.
It's seeing the inherent contradictions...
Analizle, şeylere ve olaylara içkin çelişkilerin analizini kastediyoruz.
Leadership must include a measure of inherent ability to control and direct self-confidence based on initiative, loyalty to superiors and a sense of pride.
Önderlik doğuştan gelen bir kontrol yeteneği,.. ... sağlam özgüven, inisiyatif kullanma becerisi, üstlere saygı ve şerefli olmayı gerektirir.
Limited telepathic abilities are inherent in Vulcanians, captain.
Vulkan'lar sınırlı telepatik yeteneklere sahiptir.
Yet we have analyzed you and have learned that your violent tendencies are inherent.
Sizin doğanızda şiddet olduğunu öğrendik.
But Christianity's inherent contradictions are fascinating.
Fakat Hıristiyanlığın doğasında olan çelişkiler de çok etkileyici.
By an inherent and essential act of the Father!
Baba'mızın kendinden gelen ve zaruri yasası vasıtasıyla!
The seven-year cycle is biologically inherent in all Vulcans.
Yedi yıllık devir, biyolojik olarak doğuştan tüm Vulcanlarda vardır.
This difference of interpretation is inherent in the class struggle.
Yorumdaki farklılık sınıf mücadelesinin özünde vardır.
Violence is inherent in this society.
Şiddet bu toplumun doğasında var.
I was just testing this specimen for inherent tonal quality.
Bu numunenin yapısındaki tonal özelliği inceliyordum.
Could torture be a technique to resolve the problems inherent to interrogation?
Işkence mesela... Bir teknik mesele olabilir. Ya da kötü muamele yapılan sorgulamalar.
We knew the difficulties that them they were inherent, to the step that the Germans, that they did not have them, if they placed in the skin of that they were attacked.
Tankların hücumuna uğrayan ve ellerinde hiç tank olmayan Almanlar'ın yaşadıkları zorluklara şahit olmuştuk.
No inherent madness in the family?
Ailede kalıtsal bir zihin problemi var mı?
Alternatively... if you learn enough about their very beginnings, you might discover some inherent weakness.
Bunun yerine başlangıçları hakkında bilgi sahibi olarak doğal zayıflıklarını keşfedebilirsin.
Now we see the violence inherent in the system.
Ve şimdi, sistemin doğasında olan şiddete şahit oluyoruz.
Come see the violence inherent in the system.
Gelin ve sistemin doğasındaki şiddeti görün.
Don't you know that murder carries with it a moral imperative that transcends any notion of the inherent universal free will?
Cinayetin, var olan dünya düzenini bozacak bir ahlâki yanlışIığı içerdiğini bilmiyor musun?
Do you believe that evil can be inherent in a house?
Bir evin kötü olabileceğine inanır mısınız?
"inherent in a production of Ibsen's Peer Gynt" you have written, quote,
"Ortaya çıkan zorlukları nasıI çözeceğin hakkındaki önerin"... yazdığın, tırnak,...
was taken by the Governor General, exercising an obscure but inherent privilege to fire a prime minister.
... Genel Vali tarafından,.. ... bir başbakanın karanlık ama içkin bir ayrıcalıkla kovulmasıyla yerine getirilmiş oldu.
But paradox is inherent in all dogma, so I stand before you, also, as a man of sentiment.
Ancak paradoks, tüm dogmaların doğasında vardır. Bu yüzden karşınızda aynı zamanda duyguları olan bir adamı olarak da duruyorum.
There is..... a loneliness inherent in that whisper from the darkness.
Orada... karanlıktan gelen seste olduğu gibi bir yalnızlık var.
Being one of the shrewdest sirs who has ever swum into my purview, may I take it that sir is keen to exploit the financial and social advantages inherent in having a haircut?
Buraya gelen en akıllı müşterilerden biri olarak finansal ve sosyal açıdan saçınızı kestirme işleminden yaralanmak istersiniz değil mi?
It's an inherent weakness. - No, it is a strength.
Bu doğalarında olan bir zayıflık.
I can only tell you that I sense something very unusual about him- - something that is not inherent to a criminal personality.
Sadece onda sıradışı bir şey hissettiğimi söyleyebilirim. Suçlu kişiliğine özgü olmayan bir şeyler.
There are inherent inborn forces in every species.
Her yaşam türünde doğuştan gelen doğal kuvvetler vardır.
Stupidity, however, is not a necessarily inherent trait.
Fakat aptallık, çok da gerekli olmayan bir özelliktir.
To be more precise, excuse the jargon it's a judgment in which the predicate isn't inherent in the subject.
Daha kesin bir ifadeyle yüklemi, özne tarafından kapsanmmamış olan yargılardır.
Duty is to know what is great, and cherish what is beautiful... and not to accept society's rules... with their inherent ignominy.
Ödev, neyin büyük olduğunu anlamak, güzel olanı takdir etmektir. Toplumun bize dayattığı, tüm o rezillikleri kabul etmemektir.
Do you not see an inherent conflict of interest here?
İsteğinizde, doğal bir çıkar çatışması yok mu?
Inherent in her message were words even the most craven of us can ill afford to ignore.
Onun konuşmasındaki sözcükler öyle içtendi ki içimizdeki en alçak bile görmezden gelemezdi.
It can only be established by showing some internal, inherent logic. Professor Chomsky has not done so. Professor Chomsky?
Girmeye özendirildiğiniz MIT ile karşılaştırıldığında bu grup çok münasebetsiz.
I believe you see the effect of the dynamic processes inherent in the motion of rarefied gas.
Gördüğünüzün seyreltilmiş gazın hareketinin tabiatında var olan... dinamik süreç olduğuna inanıyorum.
Don't you see the danger, John, inherent in what you're doing here?
Burada yaptığın şeyin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değil misin?
So a man may have historical inaccuracies but God allows those misunderstandings because what is important and inherent is the theological concept that God is getting across to mankind.
Yani insanın tarihi tutarsızlıkları olabilir ama Tanrı insanın bu yanlış anlaşılmalarla yazmasına müsaade eder çünkü asıl önemli ve özünde olan Tanrı'nın insana aktarmak istediği teolojik kavramdır.
Don't you think there is an inherent danger... in sending under-qualified civilians into space?
Bilgisiz insanları... uzaya göndermenin tehlikeli olduğunu düşünmüyor musunuz?
But they hinted at the dangers inherent in conforming to society's conventions.
Filmleri gerektirdiği gibi mutlu sonla bitiyordu. Ancak toplum düzenine bağlı kalmanın tehlikelerini üstü kapalı söylemişlerdi.
One face of the inherent generosity in the human spirit is the teacher.
İnsan ruhunun kalıtsal cömertliğinin en somut yansıması eğitmenliktir.
Thing is, there are some inherent obstacles in this undertaking. Beside from the obvious.
Ama bu iddialaşmada bazı engeller var.
This is the Angel's inherent wave pattern.
Bu meleğin doğal dalgasının şablonu.
I still have my doubts as to your inherent goodness... but only time will serve to prove me wrong.
Hala özde iyi olduğunuza dair şüphelerim var. Haklı olup olmadığımı zaman gösterecek.
If that is the case, how have you solved the problem of increased signal degradation inherent to organo-synthetic transmission...
Eğer öyle ise, artan sinyaliin bozulup sentetik-iletime etki etme sorununu nasıl çözdünüz?
TO CAREFULLY REVIEW EVERY PROPOSAL SUBMITTED BY STAFFERS, AND I WOULD HAVE SEEN THE INHERENT PROBLEMS- - MIKE, MAY I?
Personelimizin sunduğu bütün teklifleri gözden geçirmek açıkçası benim sorumluluğumdaydı ve teklifte var olan sorunları görmem gerekirdi...
You're so consumed by your personal vengeance against life, whether it be its inherent cruelties or its mysteries, that everything takes on a warped significance to fit your megalomaniacal cosmology.
İntikamı için hayatını mahveden gizemleri çözmek için acımasızca yapmayacağı şey olmayan ve bunun yolunda her şeyini yitirmeye hazır.
But what you may not be aware of is the link also has inherent medical applications.
Yine de bağlantının aynı zamanda doğal tıbbi bir uygulama olduğunu anlamamış olabilirsin.
It's inherent phoniness.
İçsel yanlışlıklar.
Think of the echoes inherent in those four words.
Bu sözcüklerin neler çağrıştırdığını bir düşünsenize.
"... but what draws together two people of the opposite sex "so powerfully and exclusively " is the desire to live inherent in the entire species,
" Ama sonuçta farklı cinsiyetten iki bireyi bunca şiddetle ve böyle özel olarak birbirine çeken şey bütün türlerde bulunan yaşama arzusudur.
But this inherent balance perpetually renewed, never wasteful was a delicate one.
Fakat daimi olarak yenilenen ve asla sarf edilmeyen bu doğal denge çok hassastı.
What modern-day pundits fail to realise is all the socioeconomic and psychological problems inherent in modern society can be solved by the judicious application of way too much beer.
Çağdaş dönem bilginlerinin anlamadığı şey şudur. Çağdaş toplumun doğasında olan bütün sosyoekonomik ve psikolojik problemler çok fazla bira içilerek çözümlenebilir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]