Inseparable Çeviri Türkçe
375 parallel translation
Practically inseparable.
Ayrılmaz ikili gibiyiz.
They're inseparable friends.
Çok yakın arkadaştırlar.
Unfortunately, it is inseparable from an extremely disturbing body.
Ne yazık ki, hayli rahatsız edici bir bedenin ayrılmaz parçası.
- Why, Stan and Penelope are inseparable.
- Stan ile Penelope hiç ayrılmazlar.
It's the inseparable pair.
Ayrılmaz ikili.
Yes, we were inseparable.
Evet, etle tırnak gibiydik.
But, unfortunately, it's inseparable from an extremely disturbing body.
Ama maalesef onu rahatsız edici vücudunuzdan ayırmak mümkün değil.
Since then, you and he have been inseparable.
Ama her nedense o zamandan beri siz ve Bay Steele birbirinizden ayrılmaz oldunuz.
Pain and the knife are inseparable.
Acı ve bıçak ayrılmaz bir bütündür.
Perhaps pain and the knife are inseparable.
Belki de acı ve bıçak ayrılmaz bir bütündür.
If they're inseparable, invite them both.
Eğer birbirlerinden ayrılamıyorlarsa ikisini de davet et, olsun bitsin.
" Jacques and Julien were inseparable.
" Jacques ve Julien artık hiç ayrılmıyorlardı.
This week, they're inseparable.
Bu hafta içtikleri su ayrı gitmiyor.
We lived in the same house and we were two inseparable tykes.
Devamlı bizim evde kalırdı. Onunla ben ayrıImaz ikiliydik.
Now they are our, inseparable companions.
Şimdi bunlar, ayrılmaz yoldaşlarımız oldular.
And the inseparable duo.
Ve ayrılmaz ikilisi.
They've suddenly become inseparable.
Birden bire sıkı fıkı oldular.
Sergeant, they've become inseparable.
Çavuşum, birbirlerine adeta yapıştılar.
We'll be inseparable, like two fingers of one hand.
Biz bir elin iki parmağı gibi ayrılamayız.
They are inseparable :
Birbirinden ayırt edemiyorum :
But the physical and the moral are inseparable.
Ancak maddiyat ile maneviyat birbirinden ayrılamaz.
She and Anna have been inseparable for many years.
O ve Anna uzun yıllar etle tırnak gibiydiler.
Inseparable!
Ayrılmak imkansız!
From now on we are inseparable
Artık ayrılmaz bir parça olduk!
- The 3 became inseparable.
Üçünün aralarından su sızmaz oldu.
- We were inseparable, you know.
- Birbirimizden ayrılmazdık.
But Frank and I... we were inseparable... and in constant fear of our existence.
Ben ve Frank... birbirimizden ayrılmıyorduk... ve sürekli olarak birbirimizin varlığından ürküyorduk.
The Judge and him and Marie Elena were inseparable.
Yargıç, ayı ve Marie Elena etle tırnak gibi oldular.
The generalized split of the spectacle... is inseparable from the modern State, that is to say, from the general form of the split in society, product of the division of social labor... and agent of class domination.
Gösteriye yansiyan sosyal bölünme, modern devletten - hem sinif yönetiminin ana araci, hem de tüm sosyal kisimlarin öz haline gelmis ifadesi olan sosyal isbölümünün ürünü - ayrilamaz.
Power and love are inseparable.
Sevgi ve güç ayrılmaz.
I'll be with you for as long as live, Soul and blood are inseparable.
Sonsuzlukta yok olsan Parıltı gibi karanlıkta kaybolan
You and Betty have been inseparable since you met in Dr. Scott's courses.
Sen ve Betty Dr. Scott'ın derslerinde tanıştığınızdan beri ayrılmadınız.
We're inseparable.
Biz birbirimizden ayrılamıyoruz.
So you'd understand that we are inseparable.
Bizim kopamayacağımı anlayamadın mı?
We were inseparable.
Ayrilmaz bir ikiliydik.
Go home. It is my belief that socialism and peace are inseparable.
Sosyalizm ve barış birbirinde ayrı düşünülemez.
For the moment, the inseparable philosophy of our time is contained in the Pac-Man.
su andaysa, zamanimizin içkin felsefesi Pac-Man'da zuhur ediyor.
You and Yorgos are inseparable.
Yorgaki ve sen ayrılamıyorsunuz.
Plucking and withering are inseparable.
Koparmak ve yok etmek aynı şey.
He eats with him. They're inseparable.
Yapışık kardeş gibiydiler.
They are inseparable.
Hiç ayrılmazlar.
We were pretty inseparable.
Birbirimize çok bağlıydık.
Before various missions split us up, we were virtually inseparable.
Pek çok farklı görev bizleri dağıtmadan, neredeyse ayrılmaz bir takımdık.
We're inseparable. Hi.
Biz ayrılmaz bir ikiliyiz.
Nakula and Sahadeva, as inseparable as patience and wisdom.
Nakula ve Sahadeva, sabır ve akıl gibi birbirinden ayrılmazlar
In fact, we're going to be fucking inseparable.
Gerçekten, biz ayrılmayacağız.
Yeah, I guess we better face the fact - these two are inseparable.
Evet, sanırım gerçekle yüzleşmemiz gerek... bu ikisi ayrılmaz.
Prince N'Guyen, his wife and I had been inseparable.
Prens N'Guyen ve eşi ile ayrıImaz dostlardık.
In our youth we thought... the world consisted of inseparable things... men and women... mountains and plains... humans and gods... Indochina and France.
Gençliğimizde dünyanın ayrıImaz şeylerden meydana geldiğini düşünürdük erkekler ile kadınlar dağlar ile ovalar insanlar ile tanrılar Hindiçin ile Fransa.
They were inseparable.
Aralarında pek fark yoktu...
They Were Inseparable.
Ayrılmaz bir ikiliydiler.